bildirgec.org

üsküdar hakkında tüm yazılar

İstanbul’da Yaşanmış Bir AŞK Hikayesi (Şaşıracaksınız!!!)

azturk | 01 September 2010 16:25

Aşk; sevgiliyle kol-kola dolaşmak, kendini sevgilinin önüne atıp her türlü fedakârlığı yapabileceğini söylemek ya da sabah akşam aralıksız mesaj göndermek değildir. Gerçek aşk hiç kimseye söylenemeyen, hiç kimseye söylenemediği için erişilmez olan bir duygudur. Âşık sevdiğinin ismini dillendirmemek için kimseye söylemez. Hayallerinin, üzüntülerini, sevinçlerini kendi iç dünyasında kendi ruhunda yaşar ve gerçek âşıklar – bugünün âşıklarının tersine – bu yüzden büyüktür.

Leyla’ya sorarlar “Sen mi Mecnunu daha çok sevdin yoksa Mecnun mu seni?”. Leyla der ki “Böyle bir soru sormanıza şaştım. Tabi ki ben o’nu daha çok sevdim.” “İyi de Leyla o senin için her şeyini feda etti. Aklından oldu. Şimdi ormanda vahşi hayvanlarla yaşıyor. Mecnunun yaptığı bunca şeye karşı senin delilin nedir ki ben o’nu daha çok sevdim dersin?” dediklerinde, Leyla “O benim aşkımı ona buna anlattı.( Leyla’nın ona buna dediği çölde yaşayan ağzı, dili, söyleyebilecek sözü olmayan hayvanlardır.) Dilden dile düşürdü. Bense o’nun aşkımı kalbime gömdüm ve kimseye söylemedim. Şimdi siz karar verin bakalım ben mi o’nu daha çok sevmişim yoksa o mu beni?” der.

Rümeysa

menderes utku | 16 June 2010 17:10

Bir gül yaprağı suya düştüğünde
Nasıl bir şey artmazsa suda
İçimdeki yenilginin kadere teslim çizgisi de öyle sukutta.

Üsküdar’a kar düşse sen içime düşersin Rümeysa…

Kız Kulesi yalnızlığında seyrediyorum şehri
Asırlık uslanmazlıklar taşıyorum sırtımda
Çocukluğumun anıları büyüyor hala
Kadınlığının avuç içi sıcaklığında
Karnının kutsal vaftizinde büyüyorum
Her dolunayda cenin duruşunda

Üsküdar’a yağmur yağsa sen içime akarsın Rümeysa…

İspiro’nun yelkenlisi..

| 03 October 2009 20:42

Evden çıktım. Kafamı dolduran kara düşüncelerle yürüyerek üsküdara yöneldim; kara fikirler az önce okuduğum” türk/ing” diliyle

yazılmış, türkçenin içine eden akıl fakiri bir “desperado”nun yüzünden..
Atunizade, bağlarbaşı cihetine doğru yürüdüm. az ötede, kasavet mıntıkası karacaahmet mezarlığını geçtikten sonra..
Üsküdar-salacak, istikametine yöneldim. imrahor’ dan, Ayazma camiinin sağındaki sokaktan çiftekayalar’a indim. çiftekayaların

sadece adı kalmış. ne kaya ne deniz ne de, dibine dalıp midye çıkarttığımız ” maymuncuk” adını taktığımız duba yerinde duruyor.

TIKANDI BABA

nacak | 25 May 2009 14:28

Bugün tıkandı babanın meşhur hikayesini anlatmak istedim . Bazen öyle anlar oluyor ki kendimi Tıkandı Baba gibi hissediyorum ama bu hikayeyi anımsayınca gülümsemeden geçemiyorum .
Tıkandı babaya geçmeden önce Ziya Paşa’nın şu beyitine yer vermek de anlamlı olacak. Lise yıllarında Ziya Paşanın bu beytinin geçtiği şiirini uzun uzun tartışırdık derste. Edebiyat hocamız bile sinirlenirdi kaderin cilvesine kendine hakim olamayarak . Ama kızmak ne fayda , ne kadar tedbir alsan da bazen evdeki hesap çarşıya uymayıveriyor. Ziya Paşa der ki o beyitte;

‘Bi baht olanın bağına bir katresi düşmez,
Baran yerine dürü Güher yağsa semadan ‘

nenem

koza 68 | 29 July 2008 15:17

Hacı nenem dindar ve itikad saibi kadındı.münasebetleri çok sağlam idi.nenemin hacı olma isteği eylesine güçlüydükü kabeye gitmediği halde ona hacı nene derdik.üsküdara yerleşmemize de nenem vesile oldu küçücük bi oğlan çocuğuyken.bi sabah ansızın şemsipaşada eğreti bi eve yerleştik.ev omuzları çökmüş bi ihtiyarı andırıyordu çoktan göçüp gitmiştir ya. nenem beni önce aziz mahmut hüdayi türbesine götürdü, orda ona bi daha çalar saatini kurcalamıyacağıma dair söz verdim. o da bana türbenin girişindeki yazıyı tercüme etti;” bizi sevenler denizde boğulmasın,ahir ömürlerinde darlık çekmesin,imanlarını kurtarmadıkça göçmesin”.
sümbülzade sokağına geçenlerde fotoğraf çekmek için gittim, bizim ihtiyar çoktan göçmüş, babamın semaverden, namuslu çaylarını içtiği, gelincik cigarasını tellendirdiği cumbası, rumba olmuş,o dem’in buharı kimbilir havanın hangi zerresinde hayat bulmuştur kendine. nenemin çitin yanında durup, yazmasını sallayarak beni paşakapısı ilkmektebine uğurladığı, ispiro amcanın bostanını da yağmalamışlar. üsküdara sebze meyve satan bu urumun dantele gibi işlediği topraklardı buralar..

KÜPEŞTE

pelitas | 12 April 2008 18:10

‘Bitik hayatlar tiyatrosu’ afişlerinde
Ağlayan gülümseyen mimikler
Yüzüm düşer yorgunluktan
Kırık ezgiler
Anlayışlarıma ters gelen festival soytarıları
Zorba düşlerin kahır kokan sonları
Yazım hataları var kurgusuz senaryolar
Gözyaşı buhar madem
Masal dağı duman tüterken
Ateş böceklerinde ışık saçma telaşı
Katran karası gece tutsaklığı
Feri gitmiş gözler gardiyan ararken
İşaret parmağını dikmişken sırça köşke
Bahçesinde yeşil görmemişken
Güller diken, papatyalar fal açmamışken
Pas tutmuş kapı kolu
Ziller hep canhıraş
Tuğla örümü kırmızı duvar
Şamdanda bir mum karanlığa
İçeri girmişliğin var sessizce
Kekremsi şarap tadında bitmişliğin
Başlamamışken daha
Güneşe el sallayamamışken
Başında ısınmaya çalıştığım bir soba
Su faturası bir sonraki maaşa
Naftalinsiz elbisem küf kokar
Cebi delik üstelik
Ütüsüz buruş buruş
Tüm duygularımda kaoslar
Hür düşüncemde pranga
Bir bildik vardı artık
Hem de çok tanıdık
Küpeşteden ibaret bir gemi…

(u)mutlu ol…

pelitas | 15 February 2008 21:04

Son kapıyı da kapatıp arkama bile bakmadan gitmek istiyorum. Hayatın her rengini kendine katan bu şehre siyah beyaz bakmak istemiyorum artık. Üsküdar’da kız kulesi efsanelerini, Beyoğlu’nda tramvayı, İstinye’de bir koy dolusu maviyi, Çamlıca’da o doyumsuz manzarayı, metrodaki kemancıyı, Çengelköy’de çınar altını, Salacak’taki kayıkçıyı; görmek bile istemiyorum! Son mektubunu okuyorum, göz pınarlarımın kurumalarını hiçe sayarcasına. Gözyaşım düşsün istiyorum bu şehrin taşına toprağına. Geceleri Maslak gökdelenlerinin üzerinde sevişircesine nispet yapan martı portrelerini gülen gözlerinle izle hep. Eminönü’ne giderken simit atmayı ihmal etme onlara.