Fizyolojik özelliklerimizin bir parçası olarak, her gün belirli miktarda sıvı tüketmemiz gerekiyor. Her yemeğin yanında neredeyse her zaman bir şeyler içtiğimiz gibi, yemek dışında da bol bol sıcak ya da soğuk içecekler tüketiyoruz. Her ne kadar sadece ihtiyaç gibi gözükse de, ne içeceğimize yine içinde bulunduğumuz kültür karar veriyor. Örneğin, her sabah bir bardak sıcak çay olmadan kahvaltı yapmıyor çoğumuz. Sütlü çay İngilizler tarafından yaygın bir şekilde içilirken, bizim kültürümüzde hiç tatmayan insanlar tarafından bile kabul edilmeyen bir içecektir. Coğrafi özellikler, bitki örtüsü, yenebilir kaynakların yakınlığı ticaretin ve taşımanın yaygınlaşmasıyla yeme ve içme kültüründeki baskınlığı yitirmesine rağmen, kültürler bazı yiyecek ve içecekleri kendine adapte etmişler, çeşitli nedenlerle bazılarını dışta bırakmışlardır.Çay neredeyse tüm dünyada kabul görmüş bir içecek. Fakat her kültür bu içeceği kendine göre yorumlamış, farklı bağlamlarda, farklı işlevlerde ve farklı simgesel anlamlarla kullanıyor.Çayın tarihçesine şöyle bir bakacak olursak; Çinliler tarafından yaklaşık 5000 yıl önce keşfedildi, fakat önceleri sadece ilaç amaçlı ve ritüellerde kullanıldı. 6. yüzyılda Çinlilerden çayı alan Japonlar, önce dini ritüellerine daha sonra zaten törensel olan yemek geleneklerine dahil ettiler. Çay Taoizm’de de önemli bir yere sahip.Çayın Orta Doğu ve Avrupa’ya gelişi kahveden daha geç olmuştur. 17. ve 19. yylarda Coğrafi keşiflerle Avrupa’ya tanıtılan çay, Hindistan’ı sömürgesi haline getiren İngiltere tarafından özellikle benimsendi. İngiltere’de ilk olarak 1657 yılında halka tanıtıldığı söyleniyor (Hindistan’ı sömürmeye giden bir milletin oradan bu kadar etkilenmesi ilginç değil mi sizce?).Avrupa’da çay yetişmesine uygun iklim bulunmadığı için Avrupalılar ithalatçı durumda kaldılar. İran ve Gürcistan kendi çaylarını yetiştirmeye başladılar. Bu çay, Uzakdoğu’da yetişen çay kadar güçlü olmadığı için, en fazla tadı alabilmek için demleme yöntemi gelişti.Türkiye ve Çay
Yetiştirmek için Bursa çevresindeki denemeler başarısız olunca, 1924’te Karadeniz Bölgesi’nde başarıyla üretime başlanıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında kahve ithal edilemediği için çayın popülerleştiği ve bugün bu sayede bu kadar yaygın olduğu söyleniyor.Çay artık günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Güne onunla başlıyor, gün boyunca onu tüketiyor, hatta günü onunla bitiriyoruz desek abartmış olmayız.Çay iş hayatında da sıklıkla kullanılıyor. Bütün gün durmadan çay içiliyor. Çay içilmezse insanın kafası yerine gelmez şeklinde bir düşünce de mevcut. Devamlı çay içilmesini yasaklayan iş yerleri ülkemizde tutunamamışlar(Tezcan, 2000). İşten sonra yorgunluk giderici olarak da kullanılıyor.Kültürümüzde semaver ve çaydanlıklarda pişirilen çay, ince belli bardaklarda içiliyor. Hatta ince bellide içilmezse tadının alınmayacağını düşünenler de var. Stephan Reimertz de çayın tadının aslında saman gibi olduğunu, ama insanın sosyal ortamda öğrendiği bu içeceğin tadına -kafeinin de etkisiyle- alıştığını söylüyor.İngiltere’nin sömürgesi sayesinde bugün sofralarımızda yer bulan çayı her kesimden herkes afiyetle içiyor. Demek ki sömürgenin de böyle güzel sonuçları olabilirmiş diyoruz. Öyleyse, afiyet olsun!İlgilenenlere tavsiye iki kitap:
Tezcan, Mahmut (2000). Türk Yemek Antropolojisi Yazıları. Ankara: HAGEM Yayınları.Reimertz, Stephan(1998). Çayın Kültür Tarihi. Ankara: Dost Kitabevi.