HİNT FELSEFESİHindistan, her türlü iklimin görüldüğü, 650 milyonu aşkın nüfusu ve dinlerin, dillerin ve kültürlerin beşiği olarak, en azından 4-5 binyıl gerilere giden tarihi ile hem en eski uygarlıkların, hem de en eski felsefi düşüncelerin kalıntılarının bulunduğu yerdir.Hint felsefesi incelenirken Hindistan’ın geçirdiği tarihi, kültürel, sosyolojik ve dinsel oluşum süreci gözardı edilemez. Hindistan, birçok bakımdan zengin bir kültürel dokuya sahiptir. Sosyolojik bakımdan kendi içinde oluşturduğu sınıflar(kast) çerçevesinde şekillenen bir toplum düzeni, dini yaşama tam anlamıyla mutlak bir uyum sağlamıştır. İnsanların özel ve toplumsal yaşamları üzerinde kendilerinden ve toplumlardan daha büyük bir gücün kontrolüne olan katıksız inançları başka herhangi bir toplumda benzerine kolay rastlanmayacak bir biriciklik barındırır. Bu yönüyle Hint inanç ve düşünce sisteminin yüzyıllar içerisinde geçirdiği evrim hiçbir zaman islam, hristiyanlık gibi halk kitlelerini hazırlanmış bir kalıba sokmamış, aksine toplumun çevresinde ve toplumla beraber şekillenmiştir. Bu yönüyle sözkonusu “Hind” olduğunda din toplumdan, felsefe dinden ve tarih de felsefeden ayrı değerlendirilemez.KISA HİNDİSTAN TARİHİHindistan’da okur yazar bir kültüre ilişkin en eski kanıtlar, İndüs uygarlığının tarihöncesi dönemden doğduğu, M.Ö. 2300 yıllarına dayanır. İndüs ya da Harappan(aynı adlı kentten esinlenerek) uygarlığının belli başlı merkezleri, bugün Pakistan’da bulunan İndus Vadisi’nde olmakla birlikte, batıda şimdiki İran sınırına, doğuda Delhi’nin ötesine ve güneyde Broach Körfezine dek uzanıyordu. Pencap’taki Harappa ve Sind’deki Mohenjodaro iki büyük kentiydi. Ancak Lethal Limanıyla da birlikte birçok küçük kasaba ve altmış kadar yerleşme yeri bu uygarlığa aitti.Yaklaşık M.Ö. 1200’ler Hindistan için dönüm noktasıdır. Kuzeybatıdan gelip Hindistanın kuzeyine yerleşen Ariler, Dravidler, Mon Khmerler yerli halkla zaman içinde kaynaşarak bir güçbirliği oluşturmuştur. M.Ö. 800-500 arasında Ganj Vadisin’e yerleşen Ariler insanlaştırılmış doğa güçlerine tapmış ve dinsel öğretiyi Veda ilahilerinin bir derlemesi olan Rigveda Yazması (M.Ö. 1500-1000) aracığıyla öğrenmişlerdir. Bilinen n eski dinsel metin olan 1028 ezgilik Rigveda, Brahmancılık, Hinduizm ve Budizm’e kaynaklık etmiştir. Rigveda yazmasından Brahmana ve Upanişad yazmaları gelişmiştir. Brahmana Veda’yla ilgili yorumları içerir; Upanişad ise hint felsefesinin temel yazmasıdır.Buda çağı(yaklaşık M.Ö. 363-483) bir dünya dininin olduğu gibi, siyasal ve sosyo-ekonomik alanda önemli gelişmelerin de başlangıcı oldu. Farklı dinlerin(Jainizm gibi) ortaya çıktığı, yerleşmiş değerlerin sarsıldığı bir değişim dönemiydi.M.Ö. 6. yüzyıldan sonra, kuzey Hindistan’ın yarı göçebe kabileleri, oligarşiler ya da krallık sülaleleri tarafından yönetilen yerleşik tarım toplumları haline geldiler. Böylece, bir toplumsal değişim ve yeni fikirler çağı açılmış oldu. Bu yeni fikirler arasında en önce gelenler ve Hinduizm’in gittikçe sertleşen kast sistemi ile tapınma biçimlerine karşı ortaya çıkanlar, daha sonra doğu dinlerinin en büyüklerinden biri durumuna girecek olan Budacılığın felsefi ve dinsel öğretisini oluşturdu.M.S. 300’lerden sonra yüzyıllar süren siyasal parçalanma ve yabancı egemenliğinden sonra Gupta sülalesi zamanında(320-550) yeniden birleştirildi. Bu dönem, Hindistan’ın Klasik çağıdır. Güney Hindistan’da, Pallavalar yönetiminde bir başka büyük devlet ortaya çıktı. Bu devlette iyi bir ulaşım sistemi, güvenlik ve refah Hint kültürünün erişilmez yüksekliklere ulaşılmasını sağladı.HİNT FELSEFESİVEDALAR ÇAĞIAşağı yukarı İ.Ö. 1500 ile 500 yılları arasında olan çağa Vedalar Çağı denir. Vedalar, tek bir kitapta toplanmış yazılar olmayıp, pek çok yazarın ve ozanın etkisi ile oluşmuştur; çok eski çağların izlerini taşıyan mitleri ve dini düşünceleri de içerir. Veda, tanrı ilgisi, din bilgisi anlamına gelir. Vedaların uzunluğu, Kitab-ı Mukaddes’in uzunluğunun altı katına yakındır. Vedalar şunlardır:Rigveda: Yakarış ve tanrıları övme bilgisiSamaveda: İlahiler VedasıYayurveda: Kurban töreni bilgisiAtharvaveda: Atharvan’ın Vedası, büyü bilgisiVedaların her biri kendi içinde dört bölüme ayrılır:Mantras: İlahiler ve dualarBramanas: Yakarış, büyü ve kurban sözlerinin yerinde kullanılışını gösteren bilgilerAranyakas: ‘Orman metinleri’, ormana çekilenlere öğütlerUpanishads: ‘Gizli öğretiler’, felsefi bakımdan en önemli olan öğretilerVedalar Çağı diye adlandırılan bu çağ da yine kendi içinde üç döneme ayrılır:1.İlahiler dönemi ya da Vedalar’ın ilk dönemi: İ.Ö. 1500-1000 yılları.2.Kurban törenleri gizemciliği dönemi: İ.Ö. 1000-750 yılları3.Upanişadlar dönemi: İ.Ö. 750-500 yılları1. İlahiler DönemiAryalar başlarda kentler kurmasını bilmeyen, gemicilikten anlamayan, savaşçı köylüler ve göçebe çobanlardı. Demircilik, çömlekçilik, marangozluk ve dokumacılık gibi el sanatlarını biliyorlardı.Dünya görüşlerinde canlı-cansız, insan-doğa, madde-ruh ayrımları belirgin değildi. Gök, yer, ateş, ışık, yel, su hep insanlar gibi yaşayan, konuşan, davranan ve acı çeken kişiler olarak düşünülürdü. Rigveda, sürülerin çoğalması, iyi ürün alınabilmesi, uzun bir yaşam vb. için Agni (ateş anrısı), Indra (şimşek ve yıldırım tanrısı), Vişnu (güneş tanrısı) gibi tanrılara yöneltilmiş yakarışlar, yalvarışlar ve övgülerle doludur.Felsefi düşüncenin ilk kıvılcımları şu düşünce ile ortaya çıkmıştı: “Bu tanrı bolluğunun ötesinde son bir gerçek, bir varoluş nedeni gizli olamaz mı? Bütün varlıklar tek bir kaynaktan çıkmış olamaz mı?” Bunlar, Hint felsefesinin sonradan üzerinde durduğu birlik düşüncesinin ilk tohumlarıydı.2. Kurban Törenleri Gizemciliği DönemiAryaların doğuya gidip, başka ırktan olan yerlileri alt ettikleri dönemde, Kast sistemi ve rahipler kastı olan Brahman’ların toplum içinde ayrıcalıklı yer elde etmeleri gerçekleşti. Aryalar kendi içlerinde şu üç büyük kasta ayrıldılar:Brahmanlar: RahiplerKşatriyalar: Krallar, beyler, soylu savaşçılarVaişyalar: Satıcılar vb.Bunların altında Çudralar ve daha da aşağıda Paryalar ya da ‘dışlanmışlar’ vardır. Yola getirilemeyen yerliler, savaş tutsakları, köleler de ‘dokunulmazlar’ı oluşturur.Tanrılardan yardım dilemek için yetke olan Brahmanlar, günlük yaşamın tüm önemli işlerinde ve durumlarında tanrıların vazgeçilmez aracıları oldular. Savaş, barış, kralların tahta çıkması, doğum, evlenme gibi durumların uğurlu ya da uğursuz sayılması, başarıyla uygulanması, Brahmanların ellerinde olan kurban törenlerine bağlıydı. Ayn zamanda iyi bir eğitim yapabilmenin tekeli de onlardaydı.3.Upanişadlar DönemiKimi önemli, kimi az önemli, 100’ü aşkın Upanişad vardır. Upanişad sözcüğü, ‘upa (yakın)’ ve ‘sad (oturmak)’ sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve (gerçeğe, ustaya) ‘yakın oturanlar’, yani yalnız eriştirilmişler için manasına gelir. Upanişadları kimin yazdığı genellikle bilinmez. Sayılan adlar arasında Gargi adında bir kadın ve büyük Yagnavalkya en önemlileridir.Vedaların ilahilerinin dışa dönük, yaşam dolu havasına karşılık, Upanişadların havası oldukça karamsar ve ağırdır. Tüm varoluş bir acı çekme olarak değerlendirilir. İnsan bedenden ve bedeni zevklerden uzaklaşarak ancak mutluluğa erişebilir. Hint düşünürlerinin şimdi saptığı yön olan gizemcilik, düşüncenin içe, öze yönelerek derinleşmesi ve yoğunlaşması, dış gerçeğin önemsiz görülmesine yol açmıştır.GELENEĞE KARŞI OLAN HİNT FELSEFESİ19.yy’da İ.Ö. 500’den zamanımıza kadar olan dönem ‘Vedalar sonrası Çağ’ diye adlandırılırken, çağdaş araştırmacılar bu çağın da dönemlere ayrılarak incelenmesi gerektiğini belirtirler. İ.Ö. 500 yıllarından sonraki çağı önceki çağlarla karşılaştırdığımızda göze çarpan gelişmeler şunlardır:1.Vedalar Çağı’nda Brahman dininin geniş çerçevesi dışına çıkılmamıştır. Fakat geleneğe karşı çıkan akımlar yandaş bularak çoğalmış ve eleştiriler ağırlaşmıştır. Mahavira ve Buda gibi yeni dinlerin kuruluşuna neden olan kişiler ortaya çıkmış, bunlar Brahman dinine alternatif olarak felsefeye konu olabilecek düşünceler geliştirmişlerdir.2.İlahilerin ve Upanişad’ların bilinmeyen yazarlarına karşılık, yeni dönemde kişilikleri ve yaşam öyküleri belli düşünürler ve yazarlarla karşılaşıyoruz.3.Felsefe, bir gizli öğreti olma niteliğini yitirmiş, yeni öğretiler geniş halk kitlelerine, aşağı kastlara açılmıştır.4. Artık öğretiler, bilginlerin ve rahiplerin ağır diliyle değil, halkın konuşma diliyle açıklanır.Geleneğe karşı oluşan düşünce sistemleri: Çarvakaların maddeci felsefesi, Caynacılık ve Budacılık’tır. Bunlardan kısaca bahsedecek olursak:a. Çarvakaların MaddeciliğiBunlar yalnız Brahman inancıın değil, her türlü dini inancın karşısına çıkarak, maddeciliği yüceltmiş, tüm varoluşu madde olarak görmüş ve her türlü duygu ve düşünceyi maddeye dayandırmışlardır. Felsefe ve dinden kaynaklanan düşünceleri saçma olarak nitelerler.b. Mahavira ve CaynacılıkCaynacılığın kurucusu, adı ‘ulu er’ anlamına gelen Mahavira İ.Ö. 599 yılında dünyaya gelmiştir. Mahavira, dünya zevklerine sırtını çevirdi ve gezgin bir çileci olarak, yeni bir akım başlattı. Mahavira’nın izleyicilerine göre Mahavira, dünyaya belirli aralıklarla gelen kurtarıcılardan (cinalar) biriydi. Öğretilerinin katılığından dolayı geniş kitlelere yayılmadı ve seçkin bir azınlık olarak kaldılar.c.BudizmBudizm, insan nefsini köreltme ve herhangi bir şeye düşkünlük göstermenin ikisinden birden kaçınmayı öğütleyen bir “orta yol” öğretisidir. Hinduizmin yeniden doğuş ve Karma yasasını yani bir insanın eylemlerinin, alınyazısını etkisi altına aldığı görüşünü benimsemiş ancak kurtuluşa giden yolun sadece ahlak bilgisi üzerinden geçtiğine inanmıştı. Budizm’de ne tanrı ne de vahyedilmiş bir kitabın yeri vardır. Ahlak eylemin iyi veya kötü olması üzerine temellenmiştir. İyi ve kötü kavramları çokluğun iyiliği çokluğun mutluluğu ekseninde anlamlandırılır.HİNT FELSEFESİNİN SON DURUMUNA BAKIŞ VE DEĞERLENDİRMEHint felsefesini Batı felsefesinden ayıran kimi nitelikler şunlardır:1. Hint düşüncesi büyük ölçüde geleneğe bağlıdır. Hint düşünce sistemlerinin çoğu eski Veda yazınına dayanır. Yani Hint düşüncesinin anlaşılması Hint kültüründen soyutlanılarak yapılamaz.2. Hint halkının duyarlılığı, yol arama eğilimi, felsefenin yoğun bir ilgiyle beslenmesini ve gelişmesini sağlamıştır. Hint düşünce sistemleri yalnızca gerçeği araştırmakla yetinmez, doğru yaşam biçimi ve kurtuluşa götüren yolu gösterme amacı güderler.3. Hint düşünürleri akılla kavranan bilgiye büyük önem vermeyip, gerçeğin akıl dışında olduğunu, sözcüklere sığmayacağını ve yalnız sezgiyle kavranacağını savunmuşlardır.4. Batılılara en yabancı gelen düşünce ‘Reenkarnasyon’ inancıdır. Bu inanç, insanların değişik yaradılışlarını önceki yaşamdaki izlere dayandırarak açıklamaktadır. İkincisi, işlenen günahların sozsuz bir cezayla ödetilmesi gibi bir durum ortadan kaldırılmaktadır.5. Rahiplere önem verilen bir toplum olmasına rağmen Hint dünyasında maddeci, kuşkucu, tanrıtanımaz öğretiler gelişebilmiştir. Bu hoşgörüyü gösterir. Bir Hintliye gerçeğe götüren yolun tek olduğu düşüncesi yabancıdır.6.Son nokta, Hint düşünürünün dünyayı önemsememe, dünyadan ve dünya için çalışmaktan kaçma eğilimidir.KAYNAKLAR1. Gelişim Ansiklopedisi, Gelişim Yay. Cilt: Tarih ve Kültür I2. Budizm ve Felsefe, Kuram yay.3.Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, Yem yay. Cilt: IIİnternet Kaynakları:http://www.turkcebilgi.com/hindistan_tarihi/ansiklopedi