Dişlerim gıcırdıyor. Hatıralar o kadar soğuk değil halbuki… Kısık bir keman sesi. Anılar. Hayatın kompozisyonunun giriş bölümündeyim hala. Sessizlik gelişme’ye gebe…En kafir mısraları dizeceğim boynuna şimdi bekle. En ıssız ,en patika yollardan bulup hüsranını,satır başlarına medet kılacağım. Hayta çocukluğunu bela kılma başıma,zira çoktan sayıldın sevdanın ergen koğuşunda…Şimdi fildişi kolyemi takıp uğur getirsin diye boynuma,yanıma alıyorum kederden arta kalan liğme güzelliğini…Eğer diye başlayan cümleler kurma bu yoksula.Eğer diye birşey kalmadı huzurumda…Oysa melul bir edebin aralığından sızıyorsun,korun. Korunki ateşe kor, arıya rızk, acıya keder, ölüme yalan sunumlar hazırlayabilesin… Korunki aşka gark bir bedende yeniden filizlenebilesin. Ben savurdum sana,söze,usuma dair ne varsa hiçliğe…Kal demeyeceğim. Çünkü bir tarafım hala hüzün. Çünkü en çocuk halim sana hep küskün. En manidar cümlelerim kekeme bir koğuşta bütün. K al demeyeceğim,kalırsan halim vahim ve mühim…Gül kurusu sevdalar yetiştir mesela benden sonra. Biraz olsun zaman geçmeli ama. Zaman ki şimdiye dek yaramadı hiçbir yaraya. Zaman ki hiç sağamadı yoksul mahallelerin köşe başı sevdalarından arta kalan ızdırapları…Ne desem sana boş,ne desem kirli bi cereyan soğukluğu,ne desem alnına leke sürülmüş bir cehennem yorgunluğu… Ama bekleme kal demeyeceğim, hadi git yamalı bu sevdadan soyun…