İnsan ya hayalleriyle yaşıyor ve sessiz sessiz avutuyor doğuştan şansız , zavallı varlığını ; yada hayalleri için yaşıayıp savaşarak kırıyor kabuğunu… Kaybedenlere endekslenmiş zaman nehrinin azgın sularına savrulmuş bi çare sahipsiz kaderine isyan edip , avazı çıktığı kadar yükseltiyor sesini..

Hayalleriyle yaşayıp kırıntılarla avunanlar hiçbirzaman ulaşamaya caklarını bildikleri bir hayat biçimiyle düşlerini dekore etmiş keder mağlubu gönül zengini insanlar oluyor hep… Gözlerini kapattıklarında imrendikleri bu elit hayatın müsvetteleriyle kendilerini avutmaya razı oluyorlar her defasında…Ruhlarının açlıklarını sadece düşleriyle doyuran kitleler için hayat sorunsalı değiştirilemeyecek çaresiz bir kaderi gösteriyor… … Onların çocuklarının büyük bir kısmı da ölü toprağı ile örtülmüş yaşam enerjisi kaynaklarını kemiriyorlar köşelerinden… Babalarından aldıkları kaybetmeye mahkum yaşam mirasını yeniden ayağa kaldırmanın telaşesiyle geçiriyorlar ellerinde kalmış yoksun ve bitkin düşmüş , savunmasız hayatlarını…

Onlar ne kendileri ne de içinde bulundukları toplum için en küçük bir fayda bile üretemiyor , koca bir ömrün sonunda doğum ve ölüm tarihleri arasına sıkışıp , yerin altındaki karanlık mabetlerinde başka bir bahara ertelenmiş mutluluk hayallerinin başını beklemeye başlıyorlar…Sözlerimi çok acımasız bulanlar sadece bizim toplumdaki çaresiz kitlelere bakıp , iyimser söylemlerle ” hiçde öyle değil , haksızlık ediyorsun ” demesinler lütfen… Hindistan ‘ dan Pakistan ‘ a , Afrika ‘ nın aç , susuz toplumlarından , yokluğun bir yaşam biçimi olduğu Asya ‘ nın steplerine gezdirisnler zihinlerini…

Bir de hayalleri için yaşayanlar var ki , sanırım her toplumda olduğu gibi bizim için de şansı olan tek kitle onlar… Hayalleriyle yaşayanların içinde sıkışıp kaldığı çaresizlikten farklı olarak , elindeki sınırlı olan imkanlarıyla sürüp giden kördöğüşü verimli bir etkinliğe dönüştürebiliyorlar … Hayatlarında nadiren karşılabileceklerini bildikleri bu tek fırsatı değerlendirip , gerçekleştirdikleri altın vuruşla hayalleri gerçeğe taşıyacak hareketi yaratabiliyorlar…

Başıboşlu ğun çorak iklimine akıp giden hayatları- nın önüne bir set çekmeyi başarıp , düşleri gerçeğe dönüştür- mek için elzem olan enerjiyi ve sinerjiyi o metafizik hidro santralden elde edebiliyor- lar…Hayalleriyle yaşayanlar ve hayalleri için yaşayanlar , sokaklarında acımasız dramların kol gezdiği vahşi bir tiyatro oyununu sahneliyorlar gözlerimizin önünde… En acımasız senaryoların transkripleri burada düzeltilip yazılıyor… Gözü yaşlı cümlelerin en iç sızlatanları burada noktalanıyor… Hevesi kursağında kalmış hayatların umarsız virgülleri , gözü arkada kalmış tabutlara burada atılıyor…

Bazen cümbüşlü bir hayat sirkine dönüşüyor sahne… Şuh kahkahaların yaşarttığı gözlerle bakıyoruz fani hayatların un ufak edilişine… Bazense sessizlik kaplıyor köpüklü nefesleri… İşlenen ruhsal cinayetleri gözlerimizi sıkıca kapatıp görmezden geliyoruz… Yaşam dramı her yüzyılda milyarların umarsız bakışları önünde nasıl sahnelendiyse , sonsuza dek aynı rahatlık ve sefilliğiyle sergilenmeye devam ediyor…