Bu sorunun cevabını ben veremem, böyle bir sorunu olanlar uğraşsınlar ama belki başka örneklerden hareket edip perspektif sunabilirim.
Εlin adamı sormaz mı; bre “geyik” senin neyin Türkçe ki, Ezan Türkçe okunsun. Meselâ senin çiçeklerin-bitkilerin-otların-meyvaların-sebzelerin Türkçe mi? dese, biz de şöyle bir baksak:
Çiçek: Farsça (Çeçek), Nebât: Arapça, Sebz: Farsça; yeşil anlamında, Hububat: Ar, Bakla: Ar, Bakliyat: Ar, Baklava: Ar, Gül: Farsça, Karanfil: Yunanca (Garifalo), Müge: Fr; Muguet, Menekçe: Farsça-Kürtçe; Binevş, Sümbül: Farsça, Fulya: Yunanca, Krizantem: Yunanca, Ortanca: Yun (Hortensia), Glayöl: Fr-İng, Lâle: Farsça, Manolia: Yun., Anemon: Yun; Dağ lâlesi, Kâkûle: Farsça, Zencefil: Arapça; Zencebil, Tarçın: Ar, Domates: Meksika yerlilerinin dilinden, Çay: Çince, Kahve: Ar, Şeker: Hint-Avrupa dillerinden, Açalya: Yun; Azalea, Barbunya: Yun, Reyhan: Arapça-Farsça, Fesleğen: Vasilikos (Krallara lâyık yiyecek anlamında), Turunç: Farsça, Portakal-Mandalin: Hint-Avrupa dillerinden, Narenc-Narenciye: Fars.Greyfurt: İng; Grape-fruit, Brokoli: İt, Şebboy: Farsça (Şeb: Gece kelimesinden mülhem), Papatya: Yun; Papadia, Kaktüs: Amerika yerli dilinden, Safran: Farsça, Nişasta: Farsça, Limon: Hint-Avrupa dilleri’nden, Kivi: Avustralya yerli dili, Avokado: Güney Amerika yerli dili, Ökaliptus: Yun; Ev-Kalips: Hoş, güzel gonca anlamında, Gonca: Farsça, Şeftali: Farsça (Şeftalû), Gülnâr: Farsça; Nar çiçeği anlamında, Köknar: Yun; Kukunari, Zeytin: Ar; Zeytûn, Meşe: Farsça, Kiraz: Yun; Kerasi (Giresun ismi de oradan, Kirazlık), Vişne: Yun; Visine, Lahana: Yun, Pırasa: Yun. Ve daha binlercesi yabancı!
Peki hayvanların?
Hayvan: Arapça, “Ayakta kalan, diri kalan, hayy kalan anlamında, Akreb: Ar, Fâre: Ar, Kedi: Hint-Avrupa dillerinden, Beygir: Farsça-Kürtçe: Bergir, Akbaba: Farsça-Arapça: Uqab, Öküz: Hint-Avrupa dillerinden, Zürafa: Ar, Fil: Ar, Timsah: Ar, Krokodil: Yun, Piton: Yun, Boa: Güney Amerika yerli dili, Jaguar: Güney Amerika yerli dilinde “Orman’ın Hayâleti” anlamında, Kukumav: Yun; Kukuvaya, Papağan: Latin Amerika yerli dilleri, Kalkan: Yun, Kefal: Yun, Lüfer: Yun, İzmarit-İstavrit-İspari-İspendik-Levrek-İspermeçet-İspinoz-İskorpit: Yun. Hepsini buraya çağırsam sığmazlar!
Yemeklerin-tatlıların-içkilerin ne âlemde?Çorba; Farsça; Zırbe (Sarmısak çorbası anlamında), Yahnî: Farsça, Lahmacun: Ar, Kebab: Ar, Biryan-Büryan (Püryan): Farsça; Kebab, pişmiş et anlamında, Lokum: Ar, Peş Melba: Fr; Pêche Maelba (Melba Şeftalisi anlamında, Avusturya’daki Maelba düşesine ithaf edileb şeftalili bir tatlı), Lalanga: Yun; Lalaga (Kızartma anlamında), Nuriye: Ar, Şŭbiyet: Ar, Makarna: İtalyanca Makaroni, Spagetti: İt, Pizza: İt, Pasta: İt, Hamburger; İng-Alm, Bira: İt, Şarab: Ar, Konyak: Fr, Whisky: İng, Keşkül: Farsça (dilenci kabı anlamında), Milfőy (Mille-feuilles): Fr (Bin yaprak, bin tabaka anlamında), Şerbet: Ar, Şurub: Ar, Şıra (Şire): Farsça, Şirden (Şirdan): Farsça, Likőr (Liqueur Fr, Liquor-Lat), Krem Karamel: Fr, Palamut: Yun; Palamida, Gulaş (Guyaş); Macarca. Daha neler var!
Senin şehirlerin-kasabaların-semtlerin?
İstanbul; Yun Constantinopoli, Edirne: Yun; Adrianopoli, Çanakkale: Yun; Dardanos, İzmir: Yun; Smyrni, Antalya: Yun; Atalya, Manisa: Yun; Magnisia (Magnezyum alanı anlamında), Mudanya: Latince; Montanya (Dağlık anlamında), Bursa: Yun; Brusa, İzmit: Yun; Nikomidia, Sakarya: Yun; Sangario, Malatya: Yun; Meleti, Tarsus: Yun; Tarsos, Mersin: Yun; Mirthos, Mirsini, Antakya: Yun; Antiohia, Adana: Yun; Âdana, Ordu: Yun; Kotioro, Trabzon: Yun; Trapezunda (Yamuk, trapez biçiminde olan), Rize: Yun; Riza (Kök anlamında), Giresun: Yun; Kerasunda (Kirazlık), Amasya: Yun; Amatia, Tokat: Yun; Evdoksia (Güzel kanaat anlamında), Urfa: Kürtçe; Rıha, Siirt: Kürtçe; Sêrt, Kars: Kürtçe; Qers, Erzurum: Arapça; Arz-ı Rum, Galata: Yun; Galatas (Sütçü), Pera: Yun, Afyon: Yun-Lat; Opion-Opium (Esrar anlamında), Muğla: Yun; Mugla, Faroz: Yun; Faros (Fener), Yoroz: Yun; Giros (Dönen anlamında), Bartın; Yun; Parthena (Bâkire), Balıkesir: Yun; Paleokastro (Eski Kale), Kastamonu: Yun; Kastromoni (Keşişler kalesi), Ankara: Yun-Lat; Angyra-Anchyre (Çapa anlamında), Fatih: Arapça, İcâdiye: Arapça, Kayseri: Yun; Kiseriya (Kayserler’in, Kisralar’ın yeri), Sivas: Yun; Sewastia (Sevasmos: Saygı kelimesinden mülhem, saygın şehir mânâsına), Keşan: Yun; Kesani, Enez: Yun; Ainos (Enos), Assos: Yun; Asos, Efes: Yun; Efesos, Ladik: Yun; Laodikya (Yun. Laos: Halk kelimesinden mülhem), Beytüşşebab: Ar, Beşiri: Ar, Halfeti: Ar, Nevşehir: Farsça, Uludağ: Yun; Olimpos’tan mülhem-bozma), Haznedar: Ar-Farsça, Ayasofya: Yun; Ağia-Sofia (Aziz Hikmet anlamında), Mühürdar; Ar-Farsça, Üsküdar: Yun; Skudari, Bakırköy: Yun; Makri Hori (Uzun köy), Ortaköy: Yun. Mezo Hori (Orta Köy’den çevirme), Foça: Yun; Fokia (Foklar), Elazığ: Ar; El-Aziz, Konya: Yun; İkonium (İkonalar şehri), İmroz: Yun; İmbros, Antep: Ar; Ayntab, Bolu: Yun; Poli (Şehir anlamında), Safranbolu: Yun-Farsça, Silifke: Yun; Silifkis ve daha sayısız yerleşim!
Çoluk çocuğuna verdiğin isimler:Ahmet, Mehmed, Mahmud, Hasan, Hüseyin, Ali, Veli, Zeki, Akil, Hatice, Besim, Ayşe, Fatima, Leyla, Sema, Zehra, Nur, Sumeyye, Nazan, Asuman, Bulend, Hudai, Hakkı, Hűsameddin, Necmeddin, Nureddin, Nasreddin, Zulfikar, Samed, Affan, Mustafa, Halil, Kűbra, Esra, Selma, Sűha, Reha, Baha, Handan, Cavidan, Ceyda, Salih, Hayreddin, Burak, Mervan, Berivan, Baran, Necmi, Műbeccel, Mukadder, Mahsun, Mazlum, Abdullah, Berfe-Berfin, Helin, Mahir, Erkan, Műzeyyen, Muhtar, Őmer, Bekir, Osman, Medar, Halim, Halis, Bermal, Segbetullah, Nasuh, Nadir, Numan, Şükrü, Şükran, Şeref, Adem, Ídris, Serab, Kemal, Kamil, Hazal, Şevval, Şakir, Şahab, Zakir ve daha binlerce isim Arapça-Farsça-Kűrtçe değil mi? Melisa (Yunanca: Bal arısı anlamında), Műge (Fransızca Muguet-bir çiçek), Fulya (Yunanca-bir çiçek), Demet, Sibel (Demati, Kibele. Yunanca) ve daha onlarca Hristiyan ismini neden kullanıyorsun?
Sonra, yine aynı elin adamı sormaz mı, senin Tıbbî terminolojinin tamamı Yunanca-Latince, senin felsefe terminolojin de öyle, ekonomi terminolojin de aşağı kalmaz, ticârî kurumların isimlerine de dönüp bir bak, yabancı dille eğitim yapan (lise-üniversite) kurumlara karşı muhteşem teveccüh ne ola ki? Yurtdışına eğitim amaçlı gidenlerin sayısı kaç ve ne kadar para ödüyorlar, onların muhasebesini bir yap, 1920’lerden beri yürütülen resmî politikalara rağmen neden uydurma dilin neden halk tarafından benimsenmediğini anlamaya çalış demez mi?
Haydi elin adamını bırak, öz be öz resmî ideolojinin temsilcisi, neferi ve en önemli isimlerden bir olan ve bazı Kemalist-solcular tarafından “Sözlükler ilâhı” olarak anılan Orhan Hançerlioğlu’na kulak verelim:
“Genellikle Türkçe sanılan ve Türkçe kökenli olmayan sözcüklerin sayısı inanılmayacak kadar çoktur. Bir sözcüğün gerçekten Türkçe olup olmadığını saptamak için yorucu bir çalışmayı göze aldım” Orhan Hançerlioğlu, Türk dili Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 1992.
Yine aynı kitaptan örnekler:
“C” harfi: Doğada yansıma (onomatope, bu da Yunanca) seslerden türeyen sözcükler dışında bu harfle başlayan Türkçe sözcük yoktur.
“F” harfi: Türkçe’de bu harf yoktur
“H” harfi: ” “
“J” harfi: ” “
“L” harfi: ” “
“M” harfi: ” “
“N” harfi: ” “
“P” harfi: ” “
“R” harfi: ” “
“Ş” harfi: ” “
“V” harfi: ” “
“Z” harfi: ” “
Evet, inanmayan kaynağından tâkib eder. Hançerlioğlu’na göre, Türkçe’de kullanılan 29 harften 12’sinin mevcud olmadığını söylüyor. Geriye kalıyor 17 harf. Yine isteyen araştırabilir, bu 17 harfle başlayan kelimelerin içinde Arapça, Farsça, Fransızca, Yunanca, İngilizce, Rusça, İtalyanca, Çince, Sırpça, Bulgarca, Arnavutça, İspanyolca, Almanca, Portekizce, Ermenice, Sanskritçe, Aramîce, İbrânîce ve daha birçok dilden kelimeleri toplarsanız akılalmaz bir rakama ulaşılıyor. Yunanca ve Ermenice kökenli kelimelerin 6000’nin üzerinde olduğu biliniyor. Diğer “yabancı” kaynaklı kelimeleri de eklediğiniz vakit Türkçe’nin %70’inden fazlası “yabancı” kökenli oluyor. Ama ne hikmetse sadece Arapça-Farsça (Íslâmî röflesi olanlar) menşeli olanlara karşı bir husumet var, diğerleri ağam paşam!
Gömüt (Mezar), Sayrı (Hasta), Sayrılık (Hastalık), Umar (Çâre), Ekin (Kültür), Yazın (Edebiyat), Uzam (Mekân), Us (Akıl), An (Zihin), Tin (Ruh), Uslamlama (Akıl yürütme), Dirger (Hekim), Savunman (Avukat), Dilgibilim (Anatomi), Dirimbilim (Biyoloji), Minidirimbilim (Mikrobiyoloji) gibi zorlamaları,
Evren-sel (Batı dillerindeki Universel’in “sel”i alınıp Evren’e ekleniyor, al sana evrensel!), İkilem (Batı dillerinde kullanılan ve aslı Yunanca olan Dilima: Di-lima: yani iki kılıf, iki örtü, iki hat anlamına gelen kelimenin “Di”sini alıp çevirip “iki” yapıyorsun, haydi onu anladık peki “lem” neyin nesi? Onun yerine koyacak bir şey bulamıyor ve yurdum insanının da umurunda olmadığı için, al sana Türkçe kelime! İkilem! Bu ne biçim ikilem usta!), “Fiziksel” (Fizik, Yunanca bir kelime olan “Fisis”: Tabiat, doğa kelimesinden geliyor. Fransızca’da “Physique” kelimesi hem Fizik bilimini tanımlamak için hem de sıfat olarak kullanılır, İngilizce’de ise “Physics” kelimesi Fizik bilimi için, “Physical” (Fisikıl) ise onun sıfatı olarak kullanılır. Yunanca’daki “Fisiki” ya da “Fisiko” sıfatı aynı anlamı yüklenir. Bizim aslanlar önce Yunanca “Fisiki”yi alıp “Fizikî” yapıyorlar ki, bu anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir uyarlamadır fakat daha sonra kompleksler devreye giriyor ve Yunan’ınkini alacağıma İngiliz’inkini alırım diyor, yani “Fisikıl”ı istiyor ama o Türkçe’ye tam uymuyor. Eh, ne yapacak? Fransız’ın “Fizik”ini, İngiliz’in de sel-sal ekini alıyor, al sana “Fiziksel”!), Musiki (Bu kelimenin aslı Yunanca; Musiki. Güzel sanat perileri olan “Musa”lardan mülhem. Önceleri kelime benimseniyor, meselâ “Türk Musikisi” deniyor sonra yine kompleksler başgösteriyor ve hooop, Fransız’ın “Musique”i (Müzik) imdada yetişiyor. Onun sıfatını da İngilizler’den apardığı meşhur sel-sal’la yapıyor: Müziksel!), Terim (Almış Fransız’ın “Terme” (Term)ni, hiç yorulmamış), Öz (Almış Yunan’ın Ousia (Usia)sını, hooop, öz. Öz be öz derken halkımız ne kadar da kendi malı gibi benimsiyor değil mi, ya bir de ‘has’, ‘hâlis’ gibi İslâmî (gerici!) kelimelerin eline kalsaydık. Bunun sıfatı daha da berbat, “Özsel!”), “Savun-man” (Savunan Man-Savunan Adam. Meselâ Super-man, fire-man, ombuds-man, bad-man, bar-men vs. gibi. Bir de utanmadan, salağın biri “Man”in Türkçe olduğunu oradan İngilizce’ye geçtiğini iddia etmekle, ettiğini çomakla karıştırıp ‘boncuk’ arıyor. Savun-man: Savunan-adam!) ve daha binlerce zırvayı halka kabul ettirme yolundaki zevât!
Ezanı Türkçe okutabilirsiniz fakat ben daha parlak bir öneri getireceğim: Nasıl olsa, orijinal bir çeviri yapamıyorsunuz, meselâ “Felah”ın yerine koyacak birşeyiniz yok, “Ekber”, “Allah”, “Şahâdet”, “Râsul”, “Salâ” gibi kelimeleri karşılayamıyorsunuz ve Arapça’yla ilgili de bir kompleksiniz var bence onları da, İngilizce, Fransızca, Almanca, Yunanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Rusça, Keltçe, Flamanca, Felemenkçe, İsveççe, Sırpça, Arnavutça vs. gibi dillere çevirip “Arapça” engelinden de kurtulursunuz! Hattâ, sabah ezanını italyanca, öğleyi fransızca, ikindiyi sırpça, akşamı ingilizce ve Yatsı’yı da yunanca okutup daha sonra farklı olasılıkları dener, olayı dönüşümlü hâle getirerek zenginleştirebilir, halkın muhtelif yabancı dillerin ahengini yakalamasına önayak olabilirsiniz, zâten mülti-kültür de bunu gerektirir. Ancak, sakın ha Arapça olmasın zira o çok mürtecî bir dildir, o dil dünyanın en karanlık dilidir!
Aslında pek de anormal değil Bülend’in devrinde bu tür şeyler. Adı şaire çıkmış bir başbakan hem de Robert College mezunu. Ben, 1973 seçimlerinden beri Ecevit ismini hatırlarım yani aşağı yukarı 30 yıldır. O zamanlar onu önemli bir adam zannediyordum. Benim akrabalarım arasında CHP’nin âzâları vardı ve onu öve öve bitiremezlerdi. Sonraları gözlemledim ki, bırak mühim bir adam olmayı, sıradan biri kadar bile ideolojik-siyâsî-edebî-kültürel-san’atsal-dinî-felsefî-ilmî birikimi yok. Böyle birinin ve benzerlerinin bir ülkeyi yönetmesi ne kadar ısdırab verici. Aynı şahıs “Türkçe!” konuşmaya da özen gösteriyor, “şiir!” yazıyor. Şiirlerini okudum, diğer şairler adına utanç duydum, ilkokul öğrencisi ondan daha kötü yazamaz. Sonra şöyle düşündüm; bu kişi bu halkın başbakanı ise, o halkın yiyecek çok fırın ekmeği var. O nedenle, Ecevit ve âvânesinin Türkçe Ezan dayatmasını anlayabiliyorum. Onlar ancak “anlamsız metinler”le anlaşabiliyorlar ve Üst Dil-Üst Mânâ ikliminden çok ama çok uzaktalar, onların ve daha binlercesinin hakikâten nasibi yok!
Yumurtalarınızı soğutacaksa Ezan’ı Türkçe okuyun / okutun! Başarılar…Dr. Hakkı Açıkalın‘dan alıntı
yorumlar
böyle bir sorun olduğunu zannetmiyorum.
sadece bazen gündem değiştirmek için ortaya atılan bir mesele…
harbi bu kesimi unutmusum, uzun zamandir otuken i ihmal ediyorum ondandir belki.. buyrun dostx bey yeni baslayanlar icin yazmislar, okuyunuz, anlatiniz sonra bizlere
gereksiz bulsam ve antipatik gelse bile, bu kadar yazmasını takdir edecektim ki tam,.. kopi peyst imiş,.. hadi güzel kardeşim, hadi,..
Yunanca ve Ermenice kökenli kelimelerin 6000’nin üzerinde olduğu biliniyor
bu verinin ozellikle belirtilme geregi duyuldugu bir yazi, bence milliyetcilik soylemini asmis, fasist doktrini olmaya adaydir…
Yazilanlari degerlendirirken onlara harcanan emege degil iceriklerine bakmamizin daha dogru olacagini dusunuyorum… Aksi halde ilkokul 1 de iken yazdigim ali ata bak, emel topu tut cumlelerinin de bu sitede yayinlanmasi dogal olurdu…
Ortada yarısına kadar su dolu bardak var Sen bakarsın dolu olan kısmını görürsün ben bakarım bos olan kısmını, Amaciniz birilerine bir kac kavrami yakıstırmaktan öteye gecmiyor guzel kardesim.. Önce objektif olarak bakmaya calis yaziya sonra edicegin hakaretleri et.. Don’t stupid yani
Bu yazıdan sora “Don’t stupid” güzel gitmiş. 🙂
hep sunu dusunurum,birileri cikip biz de ezani kurtce okumak istiyoruz dese ne olurdu acaba?..turkce ezan meselesini devamli gundeme getiren televole imamlarindan bazilari veya anadilde ibadeti devamli savunan onca aydin neden bu konuyu hic gundeme getirmiyorlar?…getiremiyorlarmi acaba?
hocam her dedigini anladık da…. ÖZ sözcügü ÖZ be ÖZ Türkçedir……
bkz. orhun yazıtları
f,j,v,h,z’yi de anladık
ama
r,l,m,n,p,ş nasıl olmaz yaaa?
kim bunu der yaaa? en eski Türkçe yazıtlara bakın bunlar vardır. r harfi sadece sozcuk basında olmaz(digerleri de oyle olabilir emin degilim) o kadar.
sahte gundemlerden biktim artik.
laf uretecegimize biraz da su peynir gemisini yurutsek??
eğer bu yazı, bir araştırma sonucu yazılmış olsaydı içindeki görüşlere katılsam da katılmasam da hafif.org’un baş köşesinde almasını isteyecektim. çünkü bilgi içeriği açısından son derece zengin.
ancak copy paste icad olmuş mertlik bozulmuş maalesef.
katılıyorum.. keşke bi link olsaydı bunun yerine.
http://www.ukans.edu/~ibetext/texts/paksoy-3/turk02.html
Toplumun Mayasi
Konu, bir “Kultur” egitimidir. Ziya Gokalp “Hars” sozcugunu “kultur” kapsaminda kullanmistir. Gokalp, bu deyim ile, Latince’den diger dillere gecmis olan “cultura” (kultur) sozune bir karsilik bulmaya calismis idi. Bununla birlikte Turklerin “hars” i ile Fransiz “la Culture” ya da Alman “die Kultur” kapsamlarinin bir olmadigini anlatmaya calistigini da yazar.[21]
“Kultur,” belirli bir kok’ten gelmis bir toplumun “ana mayasi” anlamindadir. Bir toplum’un ana mayasini: o toplumun tarih, tore, dil, edebiyat, ve sanat birliginin toplami belirler. Bir toplumun benligini olusturan bu ortak degerler, o toplumun diger toplumlarin kimliklerinden nasil ve nerede ayrildigini belgeler. Bir toplumun uyesi olan her kisinin yapisinda ve benliginde, o toplumun mayasindan bir parca bulunur. Fransiz ve Alman kulturleri arasindaki ayriliklar, bira mayasi ile sarap mayasi arasindaki ayriliklardan daha da derindir. Bunun gibi, Turklerin “ana mayasi” da diger toplumlarin mayalarindan ayridir. Bununla birlikte, yogurt ve peynir mayalarinin bir kokenden gelmis oldugu da unutulmamalidir.
Ancak, bir maya yalniz basina birakildiginda, “kendi kendini yer.” Bu bir dil surcmesi degildir. Maya icine katildigi diger maddeleri etkiler: yogurt mayasi, sut’u yogurt’a cevirir. Sarap mayasi, uzum suyunu sarap yapar. Eger maya, icinde gelisecegi, cogalacagi ana maddeyi bulamaz ise, kendi kendini yemeye baslar. Sonucunda olur. Uzum suyuna yogurt mayasi katilirsa, sonuc ne saraptir, ne de yogurt. Ne icilebilir, ne de yenilebilir. Maya’nin canli tutulabilmesi icin, surekli olarak kullanilmasi gerekir. Yeni mayalanmis yogurdun bir parcasi ayrilip maya olarak saklanir. Boylelikle maya da kendini yenilemis olur. Bir toplumun kulturu de bundan farksizdir. Kullanilmayan kultur olur.
Kitapliklar da, iclerinde toplumlarin mayalarinin saklandigi bir hazinedir. Icindeki kitaplar, yeni kusaklarin kafalarini mayalar. Bu maya tutar, yeni kitaplar yazilmasina neden olur. Yeni yazilan kitaplar da kitapliga eklenir. Maya gibi, benlik te buyur, incelir, arilasir ve yukselir.
Dolayisi ile, Kutadgu Bilig bir maya’dir, kullanilmaz ise olur. Olen yalniz bir kitap ve icinde toplanmis degerli bilgiler degildir, o kitabi yaratan kisiyi yetistiren toplumun mayasidir, benligidir. Maya’nin soy’unun olmus olmasi, maya’nin evrimini ve gelismesini de onler, durdurur. Maya da incelmek, arilasmak ve yucelmekten geri kalir. Bir kitap, kendinden once yazilmis olanlarin icindeki bilgi duzeyinden baslayarak daha yeni ve yuksek basamaklara tirmanir, bilgi’yi yukseltir. Toplumun mayasini saklayan da Kutadgu Bilig gibi yazilmis, yayinlanmis ve surekli olarak okunmakta olan kitaplardir.
Uygarlik
“Uygarlik,” bir toplumun kendi mayasini, benlik ve kimligini kaybetmeden, diger uluslarin da mayalarini ogrenmek, anlamak ve kullanmak ugrasidir.[22] Bir toplum, dunyada tek basina yasayamaz. Diger toplumlarla alis-veris yapmak zorundadir. Bu alis-veris, yanliz ticari ve sinai alanda da kalamaz. Toplumlar dunyada bagimsiz yasayabilmek icin, ticaret yarisina oldugu kadar, uygarlik yarisina da katilmak zorundadirlar.[23] Dunya toplulugu icinde, bir toplum’un maya’sini kaybetmeden ve ozerk olarak yasayabilmesi de, diger toplumlarin “maya” larini ogrenmeyi ve bilmeyi gerektirir.
Uygarlik, dunya toplumlarinin genel malidir. Uygarlik, maya’lari degisik insan toplumlarinin uzun sure icinde edindikleri evrensel bilgilerinin duzenli yoldan ilerletilmesi, inceltilmesi, ve paylasilmasidir. Insan kafasi, govde’nin adaleleri gibidir: Egitimden gecmezler ise, gelisemezler. Japon ornegi, benligini kaybetmeden bir toplumun cagdas uygarliga yalniz ayak uydurmasi degil, onderlerinden biri olabilmesinin ornegini vermis, yolunu gostermistir.[24] Ingilizler, cicek hastaligina karsi asi’yi Turklerden 18ci Yuzyilda ogrendiler.[25] Gelistirerek, butun dunya uygarliginin mali haline getirdiler. Bunun gibi, domates, hindi[26] patates, misir gibi yiyecek maddeleri (ve tutun), Kuzey Amerika kitasindan 1492 yili sonrasi butun dunyaya yayildi.
Diger toplumlarin mayalarini ogrenmek yolu ile, bir toplum uluslararasi ortamda saglikli yasama ve yucelme yarisina katilir. ABD toplumu, yogurt mayasini ve yogurdu gunumuzden ortalama yirmi yil once (ticari tanitma yolu ile) ogrenip, severek gundelik gida maddeleri arasina katti.[27] Bu yoldan, ABD toplumu saglikli ve besleyici bir yiyecek maddesine kavustu. Ancak, bu durum, ABD toplumunu Turk’e cevirmedi. Japonya, elektronik bilimini ikinci dunya savasi sonrasi Bati Avrupa ve ABD den ogrendi. Bu sanayi dalinda dunya onderi oldu. Ama, kendi mayasini, benligini kaybetmedi. Dunya uygarligina adim uydurmakla, Japon toplumu Amerikali ya da Avrupali olmadi. Gene Japon mayasinin gelismesine onem verdi, benligini korudu. Bunun nedenlerinin basinda, Japon mayasinin tarih, edebiyat ve sanat yolu ile cok iyi belirlenmis olmasi, Japon toplumunun bu maya’yi degistirmek istememesi de gelmektedir. Cunku, Japon mayasi koklu olarak belgelenmis, yazilmis ve Japon egitim duzeni icinde temelli olarak ogretilmektedir.
Bir insan yalniz bir tur yiyecek maddesi ile yasayamaz. Ekmegin yanina
http://www.ukans.edu/~ibetext/texts/paksoy-3/turk02.html
http://www.ukans.edu/~ibetext/texts/paksoy-3/turk02.html
4. Islamiyetin M.S. 620lerde bir din olarak ortaya cikmasindan kisa bir sure sonra, Islamiyette “Si’ilik” (ayrilik) kendini gosterdi. Bir bolum mumin’in, Ali’nin ilk halifelige secilmesini istemeleri, ancak isteklerinin yerine gelmemesi bu “ayriliga” neden oldu. Hatta bu istekleri, daha Peygamber hayatta iken kendini gostermis idi. Kisa sure icinde, Iranlilar bu Si’iligi kendilerine bir bayrak yaparak, din yolu ile gelen ve artmakta olan Arap kultur etkenlerine karsilik verme yolunu aradilar. Bu yonden, Iranlilar da dinlerini millilestirmis oldular, Arap umma (ummet)[53] politikasinin yorungesinden cikmayi basardilar.[54]
5. Butun bunlara ek olarak: Ukrayna, Gurcu, Ermeni, Yunan, Kopt, Suryani kiliselerinin de Papa’nin politik, kulturel etkisinden uzaklasmak, kendi maya’larini korumak amaclari ile dinleri olan Hristiyanligi millilestirdikleri, kendilerine ozgu Patrikler sectikleri de hatirlanmalidir. Goruldugu gibi bu toplumlar, oz mayalarini korumak yolunda, din’in bile bu mayayi bozmasina izin vermemislerdir. Dinleri de hazmetmis, kendi toplum tore’lerine ayak uydurtmuslardir.
6. Hilafet’in 16ci yuzyilda Osmanli hanedanina gecmis oldugu kabul edilir. Buna karsilik, Osmanli padisahlari bu sifat’i genellikle kullanmaktan kacinmislardi. 18ci yuzyildan baslayarak, Osmanli saray’inin “Hilafet” yolu ile dis-politika yapma cabalari geri tepmis, 19cu yuzyilda Osmanli imparatorlugu icindeki millet’lerin, aldiklari uluslararasi egitim yardimi dolayisiyla da, milliyetcilige donmelerine ve Osmanlilara karsi bagimsizlik savaslari acmalarina yol vermisti. Bu da, Ataturk’un de ezan ve Kuran’i Turkcelestirmesinin, Diyanet Isleri Baskanliginin kurulmasinin basinda gelen nedenlerden biridir. Bu konularda Omer Seyfettin’in yaptigi milliyet ve din ayirimlari’nin, Mustafa Kemal’in dusuncelerini etkiledigi soylenebilir.[55] Kaldi ki, yukarda sozu edilen orneklerdeki ulus’larin bir bolumunun Hristiyanliktan once dunyada var olmalari gibi, Turk toplumlarinin tarihi, Islamiyet’in ortaya cikmasindan cok once baslar.[56]
7. 1787 de, ABD Anayasasinin katilikla din ve devlet islerini birbirinden ayirmasi, bu anayasa’yi yazanlarin tarih bilinclerinden ve konulari tarihi yonleri ile ele almalarindan ileri gelmektedir. Bu olay da, din ile devlet islerinin tarihte ilk yer alan ayirimi degildir. Cin’de milli devlet anlayisi, Confucius’un (M. O. 551-479) felsefe’si uzerine kurulmus idi. 12- 13cu yuzyillarda Cin’in genis bolumleri: Kitanlar, sonra da Jurchen’ler tarafindan isgal edildi. Bu isgaller sirasinda, dusman askerlerinden cok, isgalcilerle birlikte gelen Budizm[57] dininin Confucius devlet anlayisini “bogmaya” baslamasi Cin’li dusunurlerce buyuk bir tehlike olarak goruldu. Confucius’un, Cin’in milli devlet anlayisinin temelini olusturan gorusleri ile Budizm dini arasindaki bu donemdeki cekisme iki yuzyil surdu. Sonucunda, Cin’li dusunurlerin butun zorluklara gogus gererek dirilttikleri Cin geleneksel egitim duzeni yardimi ile, Confucius felsefe’si bu yaris’i kazandi.[58] Boylelikle Cinli maya’si korundu ve Cin’li olarak kaldi. Gunumuzdeki kalkinmayi da Cin’li felsefe ve politikasi carcevesinde yapmaktadirlar.
Timur Bey’in de, kurdugu imparatorluk icinde, din ile devlet islerini birbirlerinden ayri tuttugu anlatilir. Z. V. Togan’in gozlemlerine gore, Turk yoneticilerinin bu tutumlari 1920lerde bile Asya’da yasamakta idi.[59]
Tarih Anlayisinin Gunumuzdeki Onemi
http://www.ukans.edu/~ibetext/texts/paksoy-3/turk02.html
Arkadaşlar yukarıdaki 2 ahkamı okuyacağız diye boşuna zaman kaybetmeyin.
Hadi kardeşim başka işiniz yok mu? Bak hala bakıyor ya!
vakt-i zamanında. Araştırma güzel (copy-paste de olsa), o listeye eklenecek daha binlerce kelime var muhakkak. Bence Anadolu kültürü Türk değil Yunan – Arap kültürüdür. Türkler medeniyetin ilk gereği olan yerleşik düzene geçmediklerinden barbar bir kavim olarak kalmışlar ve ancak Anadolu’da geçtikleri bu düzende, kendilerininkinden oldukça zengin olan yerel kültürün arasında erimişlerdir.
Konuya dönecek olursak Arapça, Farsça, Yunanca, Fransızca kelimelerin hepsini kullanmaya devam etmek isterim ben ki, kelime dağarcığı bakımından oldukça fakir olan dilimiz (önemli olan bürümselliği, işlevi) 21. yüzyılda kullanılabilmeye devam etsin. Ancak ezanın Türkçe okunmasının bununla hiç bir alakasının olmaması yukarıdaki zengin yazıyı gereksiz hale getiriyor malesef.
Yazık olmuş.Sayın Dr. Hakkı Açıkalın’a bir de pirofosor ünvanı verelim de tam olsun.Yukarıdaki koskoca alıntının muhatabı aslında TDK’ dır.Ama buradaki provokasyon kokusu da hissedilmeyecek gibi değil.Türkçe ezan tartışmaları iki kişini hoşuna gider.Birincisi, kabuğuyla uğraşıp, özünü ıskalayan, pirofosor-hoca gurubu.İkincisi, her fırsatta islama ve müslümanlara saldırmayıgörev sayan aydın, entel, demokrat vb tayfasıdır.Bunlar basında yer almayı severler, ekonomik durumları da genelde iyidir.Bunların biraz daha eğitimli olanları bu işten iyi para kazanırlar.