bildirgec.org

yatak hakkında tüm yazılar

A Green, Green Bed! Yemyeşil Bir Yatak!

kagit kalem silgi | 21 October 2010 10:02

Yemyeşil bir yatak hayal edin..!
Başınızın üzerinde okuma lambaları olan, müzik için hoparlörü bulunan, yemyeşil sarmaşıkların içinde uyanabileceğiniz bir yatak..

Yatağın üzerinde yaptığınız hareketler, yatağın altında bulunan pili şarj ediyor..

Sonunda bu da oldu! iPad dock u olan yatak takımı

sCoRPionTR | 24 September 2010 19:12

Apple her geçen gün hayatımıza daha fazla giriyor diyenler doğru söylüyor. Gerçi bu sefer tanıtacağımız ürün Apple ürünü değil onun aksesuarı. Ürünümüzün adı iCon Bed iPad Dock. Şimdiye kadar üretilmiş Apple aksesuarları arasında en büyüğü. iCon Bed iPad Dock adından da anlaşılabileceği gibi bir iPad dock ünitesi fakat onu diğerlerinden ayıran aynı zamanda bir yatak olması.

Yuva kurtaran yorgan…

Beacool | 24 May 2010 12:07

Aşkım neden yataktan çıktın?
Aşkım neden yataktan çıktın?

İnsan ilişkileri cidden garip ve kompleks olayların birleşmesinden oluşuyor. Hele ki karşı cinsle olan birlikteliklere kafa yormak sonu gelmeyen düşüncelerde kaybolmanıza yol açabilir. İkili ilişkilerin bazı dönüm noktaları vardır ki bu noktalar aslında ne kadar doğal olsalar da zamanından önce yaşanması durumunda ilişkinin geleceği açısından hiç de iyi olmazlar.

Aklınıza hemen birkaç ayıp düşüncenin geldiğinin farkındayım ama bahsedeceğim haberin cinsellikle bir alakası yok. Aksine bazıları için neden olduğuna aklım ermese de tiksindirici olan bir konudan bahsedeceğim. Evet konumuz gaz çıkarma! Dünyada yaşayan herkesin bunu yaptığını ve birimizinkinin ötekinden çekici bir yanının olmadığı da bir gerçek. Evet, bu bir tabu… (bkz yazı sonu notu)

İşte bu noktada teknoloji yardımımıza geliyor. Çiftlerin gaz çıkarma olayının en rahatsız edici yeri olan yatağı ele alan üreticiler (yatak dışı bir yerde mekanı terk edebilirsiniz değil mi?) Better Marriage Blanket adıyla yatakta çıkarılan gazları içinde hapseden ve yanınızdakini rahatsız etmeyen yapıda bir ürün geliştirmişler.

Hamsin 14: Sanatçı ‘Uyanışı’

admin | 15 February 2010 10:39

Uyandım. Bir döndüm yatakta şöyle; başucumdaki suyu dikip içtim. Beyaz perdemden donuk bir ışık geliyor. Yan döndüm. Büzüldüm. Sehpanın üstünde bir kitap var. Öyle, baktım uzun zaman kitaba. Ne kitabı bu yahu? Burada mıydı? Kimin kitabı. Yüzükoyun döndüm. Yatağımın solundaki kalorifer peteğinin üstünde sıra sıra dizilmiş kitaplar. Bazısı yeni, bazısı kopuk. Bunlardan bazısı epeydir burada. Bazısı arada yenileriyle yer değiştiriyor.

Bir adaya düşmüşüm mesela şimdi… Ada ıssız. Sadece bu solumdaki kitaplarla düşmüş olsam… Ne kadar zaman idare eder acaba bunlar… Dönüşümlü okusam hep. Diğerini okurken ilkini unutmaya çalışsam. Böylece tekrar okuyuşlarda hep ilk okunuştaki lezzeti bulmaya çalışsam. Neyse… Kimin bu kitap o sehpadaki…? Telefonumun yanında. Telefona hiç bakmayayım. Göbeğim açılmış uyurken. Hafiften üşüyorum. ‘Tembeller şahı’ dedim kendime.

Akşam kafadan bir tarif uydurup ‘çiiizkek’ yapmıştım. Telefona uzandım. Bir mesaj… Baktım. ‘Sevgililer gününüz kutlu olsun…’. Bu da kim. Numara hiç tanıdık değil. Bir arasam mı… Ne arayacağım yahu!

Bugün birileriyle yürümek istiyorum. Hava ılık galiba. Ilık havada yürüsem. Bir sevgiliyle olması şart değil. Keşke… Bir bakayım kimmiş bu. Numaramı gizleyip yorganın kenarından çıkardığım koluma dayandım. A… Bir erkek sesi? Kapattım hemen. Kimse kim, bana ne. Tanımadım sesi.
Telefonu sehpaya bıraktım. O kitabın yanına. kimin bu kitap yahu? Buradan bakınca sırt kısmı görünmüyor. Kapağı da yabancı gibi. Tanıyamadım. Uzanıp aldım. Edebiyat kuramları ve eleştirisi. Allah Allah… İçine baktım… 15. basım. İçindekilere gözattım. Önsözler… Birinci baskıya önsöz, onuncu baskıya önsöz… Öf…

İlk sayfaya baktım. “Sanat nedir, sorusuna ilk verilen cevap… Sokrates der ki, elinize bir ayna alın… Onaltıncı yüzyılda Van Dyck demiş ki, ‘Bunlar ayna, evet resim değil ayna bunlar’. Dr. Jonshon, Stendhal, bizde de Recaizade Mahmut Ekrem, sanatın, hikaye ve romanın ayna olduğunu… Görüngüler, yansımalar… Üç şekilde olurlar. Yüzey gerçekliğini, tümeli (özü) yahut ideal olanı yansıtır…”

Kapattım kitabı. Gözlerimi de kapattım. Sonra hafifçe araladım kirpiklerimi. Sarı yorganın kenarından peyaz perdeye doğru, kirpiklerimin arasından baktım. İşte tamam? Tıpkı Monet’nin tabloları gibi oldu ‘görüngü’. Sanat yaptım işte. Herkes kirpiklerinin arasından böyle baksa… Olur mu olur.

Bu Monet’nin ayçiçekleri resmi vardı. Van Gogh’un da vardı. Benim de en sevdiğim çiçek ayçiçektir. Kocaman kafalarıyla neşeli ve azman görüntüleri vardır. Monet’nin ayçiçekleri, sakin bir ikindi vakti derli toplu, temiz bir evde masanın üstünde duran, zamanın akışını umursamayan huzur dolu çiçekler. Sanırım bu evde parkeler cilalı. Sigara da içirtmiyor sahibesi. Oysa Van Gogh’un ayçiçekleri akla ölümü getiriyor. Sanki evde ağır hasta, ama hastalığı uzun zamandır devam ettiği için artık yakınları tarafından kanıksanmış biri varmış gibi. Hastanın kocası manyak bir ihtiyar olmalı. Hava sıcak, içerisi de havasız ve loş olduğu için torunlar içeriye girmiyorlar pek. Gelinler de komşularla ‘laklak’a dalmış. Oğullar zaten ilgilenmez. Atmışlar hasta analarının bakımını karılarının üstüne… Aylardan Ağustos…

dördüncü seks dosyası

taha3045 | 29 December 2009 14:49

Gambiya seks turizm ile bilinen bir ülkeydi ve bu turizm kadınlara yönelikti eve Gambiya’ya seks turizmi için gidenler kadınlardı.Plajlarda kendileri için gelen kadınları bekleyen mayolu erkekler oldukça yaygındı, özellikle Kuzey Avrupa’lı kadınların yolları bekleniyordu.1994 yılında darbe yaparak devletin başına geçen Yahya Cammeh ülkesinin bu durumuna el koydu.

Turist kadınları yatakta mutlu ederek para kazanan tüm erkeklere üniforma benzeri çubuklu kıyafet giymeyi zorunlu kıldı ve bu konu için polis birimi kuruldu.Şimdilerde yine Gambiya’da yaşlı Avrupa’lı kadınlar fazlasıyla var ama alınan önlemler sayesinde seks turizmi bir nebze azaldı ve Gambiya’nın güzelliklerini görmek için gelenler de fazlalaştı.

üçüncü seks dosyası

taha3045 | 28 December 2009 15:10

Carl von Lınne İsveç’in ilk seksologudur ve Om sättet att tillhopa gå adlı eserinde kadınların da erkekler gibi seks isteyebildiklerini ve cinsel organlarının bu istek sonucu ıslanabilecegini açıklamıştır. Kendisinin savundugu konu aslında yüzyıllarca kadınlar için büyük sorun olan bir duruma açıklık getirmekteydi, çok uzun zaman boyunca kadınların seks isteklerinin, zevk almalarının kötü amaçlı baştan çıkarıcılık, açırı güç istegi ile dogru orantılı oldugu düşünüldü. Cadıların Tokmağı adlı kitapta cadı olarak yakılan kadınların çoğunda cadılığın ette oluşan arzu ile filizlendigi belirtilmiştir, bu yüzden kaç kadının yakıldığı belli bile değildir.

Kadının seks ihtiyacı olabileceği kolay kabul gören bir kavram olmadı hiç bir zaman. Cinsellik yaşadıkları için cadılıkla suçlanmalarının bittiği zamanlar bile kadın cinselliği yokmuş gibi davranıldı. 18. Yüzyılda ahlaklı kadınların bakire olması, evlendigi güne kadar cinsel konuda konuşmamış dahi olması şarttı, kadınlar ikiye ayrılmıştı fahişeler ve ahlaklılar.Kadın ya cinselliği evliyken bile olmayan sadece annelik yaşayan namus timsaliydi yada seksomanyak bir fahişe. İkisinin ortası asla yoktu.

Yak Bi’ Cigara

admin | 30 November 2009 15:38

Gel dedim bak. İşte burası benim odam. Aha burası da çekmecem, sehpam, yatağım. Yatağım… Otur istersen dedim. Otur be, ne çekiniyorsun. Bak bu dolabı almadan önce oda şu haldeydi. Rafları sıkça yapılmıştır. Her bir ıvır zıvırı topladı. Dur sana kahve yapayım. Akşamları, gün battı mı, ışığı söndürür şu yatağa uzanırım. Alacakaranlıkta bir lezzet ararım. Kimseler olmaz. Işık olmaz, gürültü yoktur. Issız olur. Bir lezzet vardır. Alacakaranlığın gölgesi tül perdeden görülünce, hiçbir şey okumadan, konuşmadan, öylece oturulunca bu karanlık odada; birşeyler hatırlarsın. Sadece ben değil, sen de. Hatırlarsın. Yak bakalım, dedim. Uzan, dinle bak. Gaz lambalı günler gibi, değil mi. İyice karanlık bastırmadan yakılmazdı o lambalar. Savurganlık olurdu. Belki de ailenin babası beklenirdi; ne bileyim. O eski zamanlar. Ben de yaşadım mı. Anlatmıştın, lambanın camı is olurdu, suyla yıkanmaz, kağıt ya da bezle silinirdi. Suyla yıkandı mı çatlardı lambalar. Beş yaşım mı neydi. Böyle alacakaranlıkta, tek odada. Baktım pencereden. Tepeler, tepeler, yılan gibi kıvrılan yeşilli kahverengili, tepelere dolanan yollar. Soba yanıyordu. O yayvan demir sobalardan. Bir yemek kokusu. Fasülye herhalde. Annem güğümü sobanın üstüne koymuş. Hep yapar. Sıcak su bulunur. Başımı eğip pencereden baktım. Yukarıda kalıyordu evimiz. Karşı tepeleri görüyordu. Sokakta tek tük çocuklar kalmış. Herkes evine girmiş. Hava soğuk. Burnumdan cama vuran nefesim buğu yapıyor. Işık yok. Ev iyice karardı. Gün indi. Sobanın demirlerinin aralarından vuran ateşin arada parlayan, arada sönen ışığı var. Çok sessiz. Çıtırtılar duyuluyor. Kömürler arada sobanın içinde devrildikçe çıtırtılar artıyor.

Eski uçaklarınızı atmayın!

onogono | 10 September 2009 20:16

Evet evet yanlış okumadınız. Eski uçaklarınızı atmayın, çünkü www.motoart.com eski uçağınızın parçalarından yepyeni mobilyalar yaratıyor.

Bombardıman uçağı kanadından çalışma masasına, Boeing 747 motorundan havalı bir yatağa kadar aklınıza ne gelirse.

Şu hayatta bir kez olsun pilot koltuğuna oturamadım diye üzülmeyin. Şimdi siz de bir F4 Falcon’un fırlatma koltuğuna oturabilirsiniz.

Detaylar için: www.motoart.com

Philips’den Yastıklı ve Speakerlı Notebook Standı

aycsoft | 08 September 2009 10:05

Philips Notebook CushionSpeakerPhilips Notebook CushionSpeaker

Yarım minder ve yarım hoparlör birleşince %100 yaralı bir notebook standı olur! Philips’in CushionSpeaker (link:video) ismini verdiği son ürünü ile yatakta laptop kullanmayı sevenler için çok kullanışlı bir ürün. Öyle ki yatakta laptopun kullanımında belkide en çok sevilen eylem film ya da dizi izlemektir. Bu dikkate alan Philips hem yastığı hem laptop standını hemde hoparlörü birleştirerek bir ilke imza attı. Üstelik adaptör yada ses çıkışına bile ihtiyaç duymadan Usb üzerinden hem gücünü hemde sesi alabilmekte. Özellikle kablosu için içinde bulunan ve süpürgelerde sıklıkla kullanılan kablo makarasını çok kullanışlı buldum. Ne zaman piyasaya sürüleceği yada fiyatı konusunda kesin bir bilgi yok. Bir an önce Türkiye’ye gelsede alsak dediğinizi duyar gibiyim… 🙂