Kent en derin uykusunda, ışıklarından anlıyorum.Sessiz…Bedenime gömülü gece ise, her zamanki gibi beni çağırıyor yine, Bak ay da yok. Yakamoz tarlaları gibi, görünmüyor o da artık. Birazdan dalacağım cadde, cadde sokak, sokak. Arşınlayacağım bu kenti. Demiştim ya, bu kent ağır geliyor bana diye. Çünkü hep bakışlarında susuyordu ay, on dördünde.Ellerimi bileklerimden sen kestin. Biliyorsun… Ellerimden ellerinin izni almak için yaptın bunu. Neredeyse içime sızacaktın damarlarımdan. Ha buz kesecekti yüreğim, ha sen. Bakışlarım örtülüydü geceyle, içimde sinsi düşünceler hiç şarap içmedi ki. Ama ne akşamındayım kentin, ne sabahında işte. Sen ki gecenin üzerini karalayıp geçtin. Sen ki gecelerce sinsi düşünceler ile şarap içtin ya işte? Ellerimde ki izin soldu, renkler yok oldu. Alaca tan kırmızısı ay’ı tutmaya başladı… Birazdan balıkçı fenerleri denizi aydınlatmaya başlayacak ve hep bir ağızdan arayacağız seni. Bu olabilesi kurgunun ortasında, onlardan önce bulabilmek ümidiyle…Ay bulanık. Kim bilir hangi nehrin kıyısındasın. Kim bilir hangi uzak denize döküleceksin. Yüreğine uzak bir alkış sesi geliyor mu seninde? Seninde hayallerine kış geliyor mu? Rüzgârı örtünce üzerine, sende üşüyor musun?… Ay suskun, uykumu kolluyor. Birazdan gölgesi üzerime düşecek. Gömecek bedenimi. Adın dilimin ucunda, ha çıktı ha çıkacak. Artık dilimin ağırlığına dayanamıyorum… Ağzında bulunan son harfleri de döktün dilinden ya. Artık, artık zamanlarım senden çok. Bir cümlelik yanımdayken…Ellerimi bileklerimden sen kestin. Biliyorsun… Bende biliyorum artık, ellerimde ellerinin izi yok…
yorumlar
Uçurumu sevenin kanatları olmalı.
Keçilerin kanatları yoktur 🙂
Uçmayı öğrenemediysen, düşmeyi öğren!
Düşmek ayıp değildir, kalkmasını bilirsen
maşallah papuç kadar dil.Ne bu karşılıklı sataşmalar
aaa! Allah hiç kimseleri düşürmesin, kanatlarınızı da takın, emniyeti elden bırakmayın…!plakton, yine döktürmüşsün, artık benim gözümde senin yazılarınla bütünleşen ve gelip klavyenin ucuna oturan bir hüzün perisi var, o hüzün ile ne okuyacağımı hissedercesine okuyorum…eline sağlık:)
Allaaah @guddicini teyzeden fırçayı yedik. Burnundaki nefes alışları hisseder gibiyim. Eline sağlık plakton kardeş.
Haklısın acuistic fırcayı yemişiz 🙂 Ama biz sadece atışıyorduk guddicini. Sağol makaleci o peri benimde sürekli omzumda Teşekkürler arkadaşlar…
hakkaten eline, yüreğine sağlık plakton!ha buz kesecekti yüreğim, ha sen…bunu sevdimbunu.. gerçekten sevdimvarolll
keşke her giden bıraktığı izleri alıp gitse.. bir anekdot hatırlıyorum; yaptığı her kötülük/hata için duvara bir çivi çakıyordu adam ve artık kötülüklerini telafi etmeye başlayıp çivileri yerinden teker teker çıkardığında, aslında çok az şeyin değiştiğini farkediyordu çünkü açtığı yaralar geçse bile izi kalıyordu..keşke her giden bıraktığı izleri alıp gitse..ruhuna sağlık plakton…
Plakton, benim ellerimde senin ellerinin izi var 🙂
donakisot sevilmeyi, severim ondandır buzlar…esrikgemi izler önemlidir ama, o izler bunları doğurmuyor mu?zeybekokan :)Teşekkürler arkadaşlar….
sorun orada zaten plakton.. hiç birşey olmasaydı şu kafada keşke hiç bir iz olmasaydı da tutunan-tutunamayanlara dönüşmeseydik.. varsın yazacak tek kelimemiz, söyleyecek tek sözümüz olmasın ama yaramız da olmasın.. gerçi biliyorum; bu sözler koca bir saçmalık.. diyeceksin; o yok, bu yok da ne işimiz var burada.. bu keşmekeşten kaçıp birer birer kabuğumuza çekilmek istemiyor muyuz çok zaman? işte o yaralar olmasa, izi kalmasa ne gitmek olur ne de kaybolmak… o yüzden giden izini alıp gitsin.. bıraksın beni benle bir başıma. sıfırdan başlamak buçuklarla yaşamaktan iyidir..
Giden gitmiştir aslında esrikgemi. Dediğin gibi o izler kalmıştır geriye. Yanı başımızdayken fark etmediğimiz birçok ayrıntı takılır hafızamıza. Oysa ne güzelmiş yaşanılanlar deriz. Meğer ne çok sevmişim deriz. Ve belki de hiç sevilmediğimizi fark ederiz. En acısı da budur ya zaten. Sevilmeden sevdiğimizi fark ettiğimizde beynimizi yer binlerce soru. Başlarız cevabı besbelli olan sorulara kendimizce cevap aramaya.Ve sorgulama zamanı gelir kendimizce. Oysa unutmuşuzdur bir şeyi. “Aşk sorgulanmadan yaşanmalıdır.” Baktığımız her yer “onda” biter. Gördüğümüz her şey de “onu” ararız. Aynadaki görüntümüzde bir yansıma, sokaktaki köşe başında bir kucaklaşmadır “o“. Yağan yağmurdur, denizdeki yakamozdur “o“, gecelerin ayı, gündüzlerin güneşidir “o“.Ve son cümleler dökülür artık dilimizden. “O” Mutlu Olsun Yeter. Diyebileceğimiz bir şey kalmamıştır çünkü. Tıpkı yüreğimizi bizden aldığı gibi giderken cümlelerimizi de götürmüştür yanında. Sessizlik kalır geriye biten bir sevgiden. Ve Ayrılık Urganı kalır boynumuzda “yağlı bir ilmek gibi”. Sanki biri ha çekti ha çekecek. Durdu sanırız dünyayı ha battı ha batacak. Ama ne dünya durur nede o ilmek çekilir. Hayat devam ediyordur ve bu çarkın içinde bizi de bilmediğimiz başka diyarlara sürüklüyordur.Bitecek sanırız acımızı bitmez. Sadece bir yerlere saklanır yüreğimizde. Bir şarkıda, bir şiirin içli mısralarında ve belki de bir sözde kanamaya hazır bir yaradır o artık.”Sessizliğin içinde bir çığlık, karanlığın içinde bir ışık, yürekte kapanmaz bir yaradır artık O“Ama o da kapanır, ”O” da yok olur. Silkele bir kez kendini, at üstündeki kurumuş kalmışları. Yaprakları yeniden güneşe çevir, renkleri ellerinden tut. Tut ki hayat seni yeniden bulsun.
En iyisimi bu şarkıyı dinleyin ve klibede göz atın birazcık…