Çağırdı beni “N’olur davetlim ol” dedi.Ben de geldim. Kıramadım onu ki kırmayı da hiç istemem ama o kırdı beni. Davetlim ol dediğinde bana hiç değilse sırf ona daha yakın olayım diye ön koltuklardan bir yer ayarlayacağını düşünmüştüm sırf onu daha yakından görebileyim diye. Hiç hayal ettiğim gibi olmadı, değil ona yakın olmamı benim geleceğimi bile düşünmemişti, beni tamamen aklından çıkarmıştı, beni unutmuştu. Geldiğimi gördüğünde şaşırdı, peki mutlu oldu mu? Daha çok şaşırdı sanırım ve mahcup oldu, diğer arkadaşları ön sıralara kurulmuştu. Bir tek ben, bir tek benim nerede oturacağım belli değildi. Ben ise yolda gelirken orkidemi almış beni görünce hem orkideye hem de oynayacağı ilk oyuna geldiğimi görmenin sevinciyle boynuma atlayacağını düşünmüştüm. Yanılmışım. Hoş geldin demeyi bile unuttu, çok heyecanlıydı, ondandır. Şaşırmıştı, mahcup olmuştu, kesin ondandır.Beni karşılarken “Gelmeni beklemiyordum” dedi. Benimse içimden böyle karşılayacağını bilseydim hiç gelmezdim demek geldi. Demedim. Kıramadım ki onu kırmayı hiç istemem. Heyecandandır, kesin ondandır.Apar topar yer ayarladılar bana. Evet, evet beni başrol oyuncusuna âşık olan adamı salonun en arka sağ köşesine koydular. Onu daha zor görebileyim diye, o benden, ben ondan uzak olalım diye. Onun sesini daha az duyayım, sesine mahrum kalayım diye… Daha iyisi olamazdı demek geldi içimden, diyemedim, kıramadım onu. Davetlisi olmamı istemişti ben de oldum. Davetlisiyim sadece aşığı değil…Oyun başladı, sesini duyuyorum, yüzünü görüyorum ama yetmiyor bana, daha yakın olmak istiyorum. Sesi kulaklarımda çınlasın, yüzü nefesim kadar yakın olsun bana, nefesini o konuşurken tenimde hissedeyim istiyorum. Onun bunlardan haberi yok. Henüz. Belki de var aslında, belki de her attığım adımda her bakışımda kendimi ele veriyorum…Oyuna konsantre olamıyorum, zaten ben tiyatroyu sevmem ki… İstediği kadar büyük bir aşkı anlatsın bu oyun anlatılan hiçbir şey benim yaşadıklarımı tarif edemiyor anlatmakta zorlanıyorum, tıkanıyorum… Ondan başka bir şey düşünemiyorum. Oyun umurumda bile değil! Hatta burada en arkada ondan çok uzakta sanki bir yabancıymış gibi arkada oturmak bile umurumda değil! Umurumda olan onun beni hala fark etmemesi!… Ya da belki de fark ediyor, ondan beni kendinden uzak tutmak için böyle yapıyor. O yüzden beni taa buraya oturtuyor. O yüzden beni karşılarken mutluluk göremiyorum yüzünde, sadece şaşkınlık ve mahcubiyet oluyor her seferinde. Hayır, hayır bu şekilde düşünmemeliyim. Beni kendinden uzak tutmaya çalışmıyor, sadece daha anlayamadı ne yaptığımı ne yapmak istediğimi anlamaya çalışıyor. Sadece beni biraz daha tanımalı, ona biraz daha zaman tanımalı, ondan sonra ancak gidip kendisine nasıl bağlandığımı anlatabilirim, ancak o zaman parlak kahverengi saçlarında gezinen ışığı avuçlarıma almak istediğimi, yeşil gözlerinde yeşil ama içinde kahverengi çizgilerin bittiği gözlerinde, yolculuğa çıkıp zaman zaman kaybolmak istediğimi narin avuçlarını avuçlarımın arasına alıp kendisiyle uzun uzun konuşup hayata dair ne varsa en çok ve sadece onunla paylaşmak istediğimi söyleyebilirim.Şimdi tüm bunları bir köşeye bırakmalıyım, oyuna konsantre olmalıyım. Oyun bittikten sonra onunla konuşmaya başladığımda en azından oyunun konusunu anlayabilmeliyim, onun oyunculuğunu ne kadar çok beğendiğimi hayran kaldığımı söyleyebilmeliyim. Hayran kaldığım aslında öncelikli olarak o olsa da… Sesi kuş sesi gibi, sabah kuş sesleri ile uyanmanın verdiği huzuru anımsatıyor onu dinlemek. Ne kadar da yakışıyor sahneye ne kadar da güzel rol yapıyor. Çok çalışmış olmalı, tüm ekip çok çalışmış olmalı… Şu sarıldığı oğlan da çok güzel rol yapıyormuş… Onun yerinde ben olmayı, bana sarılmasını isterdim. Kokusunu hissetmeyi, hissetmek ne kelime içime çekmeyi isterdim derin derin. Aşığım ona…Oyun , evet oyuna odaklanmalıyım.Sanki gerçekten aşık o çocuğa, sanki o çocuk da ona gerçekten aşık. O kadar tutkuyla bakıyorlar ki birbirlerine…Üstlerinde kostümleri olmasa, şu anda sahnede olmasalar inanamazdım gerçek olmadığına, gerçek olma ihtimalini bile düşünmek istemiyorum…ama ne kadar da iyi rol yapıyorlar…sanki kimse ama kimse yok salonda sadece ve sadece o ikisi var öylesine derin bakıyorlar birbirlerine…Keşke o çocuğun yerinde ben olsaydım bana baksaydı böyle uzun uzun, benim gözlerime dalsaydı. Keşke beni böyle tutkulu öpseydi ve bizim öpüşmemiz sahnenin kapanmasıyla bitmeyip yeni hayatımızın başlangıcı olsaydı. Keşke!Oyunun konusu ne diye sorsa biri bana aşk diyebilirim ama benim görmek istediğim tek aşk onun bana aşkı olabilir. Başkasına katlanamam, başkasıyla aşk yaşamasına katlanamam. Bir âşık olacaksa eğer onunla, bu hikayede, o kişi ben olmalıyım…Perde kapanıyor artık. Oyun bitiyor. Onu başkasıyla görme işkencesi böylece sona eriyor. Belki de bu akşam söylemeliyim ona karşı hissettiklerimi, belki de o da söylememi istiyordur hatta belki de evet der bana. Evet, en uygun zaman bu akşam… Bu akşam mutlaka söylemeliyim.Hayal kırıklığı… ne kadar da acı veriyor… Söyleyemedim bile. Nişanlanıyorlarmış, rol değilmiş aşkları… Bu kokteylde nişanlanacaklarını açıklamak içinmiş. Onu başkasıyla görmeye dayanamıyorken bunu ondan duymak ve gözüme baka baka sevdiği adama sokulması… Kalbim nerede hissedemiyorum ama göğsümde bir acı var, sıkışıyor sanki bir kuş oturdu oraya; ağırlığıyla kalbimi sıkıştırıyor.