Merdivenlerden kayar adımlarla iniyordu. Ayaklarını hareket ettiren sanki gizli bir güç vardı, başka hiçbir şey olamazdı çünkü nefes bile alamıyordu. Dar boğazından öyle büyük bir lokma geçmekteydi ki yutkunamıyordu..Kökünden koparılmış çiçek gibiydi, anlamsızdı kendine. Tüm şehir sesini gömmüştü. Etraf ya gereğinden fazla karanlıktı ya da az evvel görme isteğini kurşunlamıştı. Kasım ortasında vücudunu baştan aşağı saran bu keskin sıcaklık, az önce sol yanından yarıp çıkartılan yüreğinin boşluğunu titretiyordu.Ayaklarında bir uyuşma hissetti, sanki uçurumun kenarında ayağının altındaki toprak kayıyordu.Kapanan kapıda son hali vardı. O kapının ardında yüzünü kaybetmişti artık. Kapıyı gözyaşlarıyla kapatmışlardı. Apartmanın o katına doğru çıkan herkeste aynı yüz ifadesi vardı. Herkes birbirine onu gösteriyordu, tanıyorlardı, bir şeyler fısıldıyorlardı ağlamaklı. Hiçbirini duymuyordu, görmüyordu, tek istediği oradan çıkabilmekti. O eski binadan çıkmak istiyordu ama ayaklarının altındaki zemin kayıyordu. Sessizliğine söz geçiremiyordu, birileri ona sarılmaya çalışıyor, türlü önerilerde bulunup teselli etmeye uğraşıyordu.Sonunda yalpalayarak yürümesine kimse göz yumamadı, iki kişi koluna girdi ve onu evine bırakmakta kararlıydılar.Dizlerine pençe atıyorlardı adeta, yürüyemiyordu düşmek üzereydi. Neye çarptığının, neyi düşürdüğünün hatta nerede olduğunun bile farkında değildi. Elinin kolunun hareketlerini kontrol edemiyor, başını taşıyamıyordu. Az evvelki feryatlar çıkmıyordu aklından.Bir yanı yok olmuştu, eksilmişti ama eskisinden ağır geliyordu bedeni. Ruhu az evvelki anda asılı kalmıştı. Kulakları çınlıyordu, binlerce acı ses vardı hiçbiri ona ait olmayan. İçindeki şarkıyı duyabilen ilk insan..Nasıl olur..Yoo hayır, bunların hiç biri gerçek olamazdıYavaş yavaş idrak etmeye başlamıştı her şeyi ve o anda cehennemde yıkanmaya başlamıştı düşünceleri. Çıldıracak gibiydi ve ümitsizliğin kolları tarifsiz bir güç ile sarıyordu aklını. Tüm sevinçleri kaybolmuştu. Izdırabın eşiğinde, boynunda ip ayağında sandalye ile vuslatın susmasını bekliyordu artık.Adımları küçülmüş, takat kalmamıştı bacaklarında. Boynundaki atkıyı güçsüz elleriyle bir çırpıda yere attı, paltosunun düğmelerini elleri birbirine dolanmış halde çözmeye çalışıyordu. Yanındakiler bu manzaraya endişeli bakışlarla kayıtsız kalıyorlardı, tek yapabildikleri onunla ağlamaktı. Gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamıştı, kadife kahvesi gözleri kuş kanadında fırtınaya tutulmuştu sanki. Olamazdı. Bu duydukları gerçek olamazdı.Ve sonunda yağmur öncesi sessizliği sona ermişti, ömründe ilk defa hıçkırarak ağlamaya başlamıştı üstelik yanında birileri varken. Gözlerini kapatmıştı, şimdi ne olduğunu hatırlayamadığı birkaç sözcük dışında hiçbir şey konuşamıyordu. Sesini söküp almışlardı. Belki birileri olmasaydı duracaktı ayakta ama yaslanmaya ihtiyacı olduğunu yüzüne vuruyordu o kuru kalabalık.Kesin şu oyunu artık yeter !Ölmüş,ölmüş olamaz…
yorumlar
bu cümle yazının bütünüde sanki fazlalıkmış gibi duruyor, sanki akıcılığa bir mola verdirmiş gibi, tam tanımlayamiyorum, yada başka türlü yazılabilir miydi acaba?
” Sonunda yalpalayarak yürümesine kimsenin gönlü razı olmadı.İki kişi koluna girdi. Evine bırakmakta oldukça kararlıydılar”dense sanki daha mı iyi olurdu acaba ????Akıcı,güzel bir yazı..yapılan yoruma karşın, bu cümleleri düşündüm bende.yazar bozulmaz umarım…
püfff
müff
dejavu gibi
“geliyormuşumpencerelerde yazve bileklerimde bayat bir intiharoysa ölünecek bir şey yokmuşgidince senyaşanacak bir şey olmadığı kadar”Yazıya sözüm yok… Güzel…Anlamadığım neden “etiket yok”?