Sömürgeci siyasetin değerler felsefesiyle ilgisine değinmeden önce değerler felsefesinden (aksiyolojiden) biraz bahsedeyim:Etik ve estetik olarak iki ayrılan aksiyolojide etik, insanların ahlaki değerlerini sorgularken neyin güzel olduğuyla da estetik ilgilenir. Etik; doğru hareketlere temel olacak değerlerle ilgilenip hayalgücü ve yaratıcılığa dayanan doğal ve sanatsal güzelliklerle ilgilenme işini estetiğe bırakır.Neyin etik neyin estetik olduğunu açıklamanın güçlüğünden hareketle aksiyoloji; bireylerin davranışlarına temel oluşturan değerleri araştırır. Yani, insanın yaşamı boyunca vardığı bir çok kanının kaynağı olan değerler sistemiyle ilgilenir.Yaşamın alınan kararlar ve bunların insanları iyi ve kötüyü ayırt etmesi için zorlaması sonucu insanlar iyi, kötü, ayıp, güzel, çirkin ve benzeri bir takım yargılara varırlar. Felsefenin bu yargıların kaynağındaki değerlerin nasıl oluştuğu, niteliği, sınıflaması ve insanlık ilişkisi üzerinde duran alanına aksiyoloji (değerler felsefesi) denir. Aksiyoloji (değerler felsefesi) insanın yapıp etmelerini ve bunların dayandığı ilke ve değerleri inceler.* Değerlerin kaynağı var mı?* Değerler içimizde mi, dışımızda mı?* Objektif mi, subjektif mi?* Sabit mi , değişken mi?* Her dönem toplumlar için mutlak değerler var mı?* Bu değerler toplumdan topluma, zamandan zamana değişim göstermekte mi?gibi sorular sorup bunlara yanıt arayan bir bilimdir aksiyoloji.Değerler felsefesi, ABD’nin özellikle kuzeydeki (Harvard, Columbia, Chicago,Delaware gibi) ülke siyaseti için önemli yerlere gelecek kişilerin ve teorilerin belirlendiği üniversitelerde verilen dersler arasında yer almakta. Örnek olarak ABD’nin yeni başkanı Barack Obama ve hatta ekibini de görebilirsiniz.Sömürgeci siyaset, değerler felsefesenin daha çok etik yanıyla ilgilenir.Sömürgeci siyasetin baş rolüne sahip ABD, tesir altına alacağı toplumlarda vakıflar ve çeşitli sivil toplum örgütleri aracılıyla anketler yaptırarak o toplumun değer kaynaklarını, değerlerin sabitliği-değişkenliğini, değişim aralıklarını, değiştiren etkenleri ortaya koyar ve izleyeceği politikalarda öncelikle bunları göz önüne alır.Özellikle seçim kampanyası döneminde ve sonrasında Obamanın başkanlığı devraldıktan sonraki konuşmalarına ve beyanlarından bir ikisine bir göz atalım isterseniz. En başta geleni nedir? Guantanamonun kapatılması ardından mülümanlara yönelik “bizi düşman görmeyin” çağrısı. Ne kadar samimi değil mi? Peki daha evveline 9/11 e bir bakın. söylemler nasıldı? İslam, terörün kaynağıdır ve bu kaynağın beslendiği yer de bellidir: Afganistan. sonrası Irak. Sonuç hezimet! Sonrası ılımlı İslam vb söylemler.Sömürgeci zihniyet artık doğrudan silah ve askeri güçle başarıya ulaşamayacağını anladığı günden beri değerler siyasetini kullanmaya yönelmiştir. Barack Obama devri bu siyasetin en ağırlıklı olarak uygulanıp hissettirileceği (sonuç olarak) bir dönemin başlangıcıdır. Toplumların mevcut değerleri üzerinde yapılan psikolojik harekâtlar istenen sonuçları vermemiştir. Çünkü toplumların değer kaynakları aynı kaldığından yapılan psikolojik harekatlar başarısızlığa uğramıştır. Bu sebeple toplumlarda mevcut değerlerin yavaş yavaş yıpratılmasıyla birlikte yeni dönemde değer kaynaklarının değiştirilmesi ve hatta mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırılması gerekmektedir.Kant’ın görev ahlakı olarak adlandırılan anlayışı:“Öyle hareket et ki, senin hareketlerinin yasası, aynı zamanda başkalarının hareketleri için bir ölçüt olsun.Sömürgeci siyaset, uzun zamandır toplumların değerleri ile oynamaktadır ama artık sadece bu yeterli olmamaktadır. Bir topluma sömürgeci zihniyete karşı ayak direten değerlerin kaynağı ortadan kalkmadan bu değerlerin kolay kolay değişmeyeceği sonucuna varıldığından olsa gerek yeni dönem de taktik bellidir: dğerleri ayakta tutan kaynakları değiştirmek ve ortadan kaldırmak.Son senelerde milliyetçi, ulusalcı basında, ülkemizde başgösteren değer deformasyonu yüksek perdeden dile getirilmektedir. Milli devletlerin ortadan kaldırılması, sömürgeciliğin baş hedefidir ve bu hedefe ulaşmanın başında milli devletleri ayakta tutan değerlerin zihinlerden silinmesi gerekmektedir. Bunları dile getiren ülkemiz aydınları, yazarları, çizerleri, kendilerini liberal, demokrat tanımlayan bir takım yazar, çizer aydın(!) takımı tarafından milliyetçiliğin korku paranoyasına kapıldıkları gerekçesiyle eleştirilmekte hatta eleştiri bir tarafa bağnazlıkla suçlanmaktadırlar. Oysa bu tür suçlama ve eleştiride bulunan kişilerin asıl kendileri sömürgeciliğin telkinlerine ve oyunlarına yenik düşmüş durumdadır; sömürgecilerin hareket yasalarını kendilerine ölçü alma gafletine düşmüş bulunmaktalar.