Daktiloya çekilmiş şiirler
Kahraman Çayırlı

turkish-lit.boun.edu.tr adresinden alınmıştır.
turkish-lit.boun.edu.tr adresinden alınmıştır.

Zor, kaya gibi şiirler yazmış Nilgün Marmara 13 Ekim 1987’de aramızdan ayrılmadan önce. İlk basımı 1988 yılında Şiir Atı Yayınları tarafından yapılan “Daktiloya Çekilmiş Şiirler”i okuduğum diğer şiir kitaplarından farklı bir yere koymam bu yüzden. Okudum sakince, okudum okudum ve kitabın 97. sayfasına geldiğimde fark ettim ki bu bir ölüm kitabı; ölümler, ölmeler, cesetler kitabı. Ölümün bir şiir dosyasını nasıl sardığını, tek bir çağrışımla da olsa şairin kalemine nasıl dolandığını görmek için ayıkladım ölümleri Marmara’nın dizelerinden. Ölüm kokusunu kitabın orta yerinde aldığım için ölüm takibi de 97. sayfadan başlasın istedim:

milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.
milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.

Savrulan Beden (s.97) şiiriyle başlıyorum şairin ölümü çağırma tanıklığına. Hemen sıradaki şiir Kuğu Ezgisi’nin daha ilk dizesinde şiirlerini, kuğuların ölüm öncesi ezgilerine benzetiyor ya da öyle tanımlıyor. Şairin “ne zamandır ertelediği her acı (s.99)” çıt çıkarmaya başlıyor artık!Sonra ölümün farklı yüz ve seslerine rastlamaya devam ediyoruz. “Bu bezgin şafakta ölümün kokusu dağılıyor (s.100)”. 101. sayfada da “Anında; hepsi ölüydü” diyor şair. Ölüsüz, ölümsüz sayfayla karşılaşmayacağını hissediyor artık okur.“Kanı ürkek çocuk,bir çift pabuç bırakıyor,Tek bir ölüm için.” diyor 1982 yılının nisan ayında “Çocuk” adlı şiirinde.Sıradaki şiir “Fotofobi” hiçbir ölüm ya da ölüden bahsetmeyince (ki aslında “örtünce karanlığın / sonsuz olanağını” dizeleri çeşitli okumalara açık bana kalırsa) artık şair rota değiştirecek diye düşünüyorum. Ta ki sayfayı çevirip Aile (s.104) şiiriyle karşılaşana kadar. Şiir ölüm sözcüğüyle başlıyor (Ölüm dönmüş eve / …) !Aile şiiri, Ağustos 1982’de yazılmış. Aile’den Nisan 1984’te yazılmış “Cam Kelepçeye Evet” şiirine dek ölü yok, ölüm yok. Ama ismi olmayan s.115’teki şiirin son dizesi “ben ölümünden yad’a…” olunca, bahsetmemiz gerekti. Ve sayfayı çevirince Çıkrık şiirinin son dizesi: “Su, ölene kadar (s.116) ! Sonra bir martı kanatlarında dünyanın cesedini taşıyor (s.118). Hemen peşinden “Sevgili küçük ölüm” diyor 1984 Ekiminde yazdığı Güve şiirinde (s.120).Islak bir kedi kendi ölümünün gölünde, suyun gözünü bulamıyor bu kez (s.123). Hayvan Güldü adlı şiirinde ise şair bakın ne diyor: “Yerde bir kuyruk: ortasındayız, tepside ölüm (s.129) !Ölü doğmuş fareler pembeliği…
Gülseli’ye ithaf edilmiş “Sonra Ölümün Çağrılısı Olarak Gelirsin Dünyaya” adlı şiirinde ise “Ölüm tabandaydı / Can yelekleri tavanda olsa da (s.135).” diyecektir. Ölü ispinozlardan parçalar atılır Kırmızı şiirinde (s.137). Derken ölü doğmuş fareler pembeliğinde sedirden söz açar aile kokan Manolya şiirinde (s.142).Farklı ölü ve ölümlerle karşılaşmaya devam ediyoruz. Genç bir yangında ölünür der mesela 1986 Eylülünde yazdığı isimsiz bir şiirinde (s.149). Değmedikleri Yerde Bahçeler adlı şiirinde de şair “kara bir ölüm bilyasını ölçerek gelen su ve avcıotlarında (s.152)”, “Bir çeşmenin ağzında yiten safir lapisi / mor bir cesedin burnuna takılmış buldu.” ve “.. belki yaşayakalan ölümdür (s.153),” der.Kitabın sonlarına yaklaşırken “Masal” adlı güzel şiirinde “Ölmüş ölmüş dirilmiş kışkırtan bir perde boyunca / Hiç saklamamış cesedini görmek, göstermekten kendine ve elaleme” dizeleriyle şair kalemine ölümleri, cesetleri bulaştırmaya devam eder (s.158).Ölmeye başladıktan bu yana kayıt tutmayan uzun bir kara kutudur şair kendi sözcükleriyle (s.160). Bir avazı yerde bir diğeri gökte örümcek minesine gülmesi, küçük bir şakadır (s.166).Ve kitabın son şiiri Karmelites Thèrèse’den:“Yüreğinizin üzerinde bir küçük kese: ölünün ve ölümün gözünden çalınmış bir damla yaş (s.170).Doğdukça ölüyoruz belli ki…
Şimdi de “Daktiloya Çekilmiş Şiirler”in başına dönüyoruz ölüm arayışımıza devam etmek için. Şair 1977 Haziranında kaleme aldığı, kitabın ilk şiiri İzlenimci Şiir’de “toprakla kapanmış bir deniz cesedi üzre” otururken karşılar okurlarını (s.2). Zorunlu Tünel adlı şiirin sonu “Ölüm / Sevi” olarak belirtilir (s.15).1980 yılı Haziranında Marmaris’te yazdığı Kırmızıya Yöneliş şiirinde “ölümün ve yaşamın ikircilliği”nden söz eder şair (s.19). Öte Işıklar Arzusu’nda ise ölüm sonrasızlığında yıldızın kollarına gereksinim duyar (s.20). İsimsiz bir şiirinde ölüm dansı söylenceleri, ak ölümler (s.23) karışır dizelere, cesetlerimizi sürükleriz (s.26), bakışın cesedi, ölüm habercileri, trajik ölüseverlikler 1980 Kasımında yazılmış bir şiirde erir (s.29). Derken yumuşak ölümler (s.33), ölmesinler diye dantellere sarılan küçük hayali köpekler (s.35), yavaşça adımlanan sayısız ölümler (s.37) okunur sayfalarda. “Hedef / Yaşamı ölümden ayırmadan sürdürmede”dir (s.41). Canlandırılması olanaksız ölgün ülkedir burası (s.45). Ve yan ölümler (s.57), doğarken ölmeler (s.65), güven için artan cesetler (s.66), kuş ölüleri (s.67), cesetlerle gitmeler (s.69), 1981 Ağustosunda yazılan Cambazlar Ailesi’ni başlatan, ortalayan ve bitiren “Ölüm buraya kadar!” dizeleri (s.71-72), gök-gülün canı acır öldüresiye (s.74)!, ölümlerimiz olan renk demetleri (s.76), ölgün bir piyade (s.83), ölen acılar, keskin bir bakışla vurulan bebekler ve küçük cesetleri (s.87) sarılıdır kalemine şairin. Öyle sağırdır ki şair, çünkü ölülerini taşımaktadır (s.90).Ölümcül ovalar (s.93)la tamamlanıyor Marmara’nın dizelerindeki ölüm tamamen. Nilgün Marmara’nın dizelerini olduğu gibi ölüm, doğumumuzdan itibaren sarmalıyor hepimizi. Doğdukça ölüyoruz belli ki…Nilgün Marmara / Daktiloya Çekilmiş Şiirler / 171 sayfa / 1.baskı Şiir Atı Yayıncılık-1988, 4.baskı Everest Yayınları-Şubat 2008