Efendim lise yıllarımızın başladığı zamanlardı, kanımızın kaynadığı bu zamanlarda daha akılcı düşünmeden karikatürlerle asiliğimizi ortaya koyuyorduk. Gerçi karikatür çizdiğimiz falan yoktu ortada ama leman gibi sanki düzene karşı bir nükleer bomba olarak gördüğümüz bir dergi vardı. O zamanlar yanında leman taşımak o çemberin dışında kaldığımızın ve orada kalmak istediğimizin en güçlü simgesiydi.
Cezmi Ersöz’ün Kellesi
Tabi efendim leman’la bu kadar içli dışlı olduktan sonra, hayatımızın en değerli vakitlerini “üç nokta” dan başka herhangi bir noktalama işareti bilmeyen bu “sevgili” yazarın bitmeyen cümlelerine harcadık. Gerçi Cezmi’nin anlattıklarının hiçbirine haiz değildik biz. Ne eşçinsel arkadaşlarımız oldu, ne de uyuşturucu batağına sürüklenmiş aşklarımız. Hiçbirimiz göz yaşları ile yıkanmadı, yada aç bir sevgili tanımadık. Lakin bu adam o zamanki hümanizmimizin en büyük temsilcisiydi. O öyle bir insandı ki, bizim yaşayamayıp yaşamak istediğimiz acıları önümüze sürüyordu. İşte burada o yüzden nefret ediyordum ondan. Cezmi bize öyle bir hayat sundu ki, o hayatta acı çekmek bir erdem meselesiydi. Eğer bizde duygusuz olmak istemiyorsak Cezmi gibi acı çekmeliydik. Hayır aklıma geliyor, zaten ergenlik bunalımları had safhada bir de bu karamsarlık eklenince, çiçekler böcekler gibi olmamız gereken zamanları kendimize gereksiz acılar çektirerek harcadık. Hayır düzenin dışında olmak yetmiyordu, orada olmak acı çekmekle eş değerdi. O zaman sormadık, lan biz bu insanların içinden kurtulmaya çalışıyoruz, bizim mutlu onların mutsuz olması gerekemez mi diye. Sormadık Cezmi neden sen cümlelerini bitirmiyorsun diye, yoksa bitirmekten korktuğun birşey mi var, çemberde içeri girmek için hep bir aralık mı arıyorsun diye. Yok soramadık kardeşim, nutkumuz tutuldu. Hayır o zamanın şartlarını da düşünüyorum, aşkı sanki bu adam anlatıyor gibi birşey vardı. Bizim lisedeki edebiyat hocalarımıza kızıyorum burada da. Kardeşim bir Fuzuli, bir Attila İlhan, bir Özdemir Asaf, bir Cemal Süreyya varken bunları bizden gizleyip bizi Cezmi’nin aşk acısına mahkum ettiler.Şimdi o zamanları değerlendirmek daha kolay. Bazen biryerde otururken liseli gençleri görüyorum, ellerinde leman, Cezmi okuyorlar. Cezmi’den öğreniyorlar aşkı. Aşkın acıyla bir olduğunu sanıyorlar.Suçtur umutsuzluğa kapılmak isimli bir kitap yazan adamın, aslında umutsuluğun tanrısı olduğunu anlamıyorlar.O zamanki ruh halimizi, bir zamanlar kendiside cezmi ersöz delisi olan kız arkadaşım,uzun bir sohbetimiz sonrasında ekşi sözlük te şu şekilde anlatmıştı:
lise yıllarında sol düşüncenin rüzgarlarına kapılan delikanlılarımız,sınıftaki ülkü ocakları mensupları ile sert kesişmelerinden fırsat bulduğu sürece cezmi ersöz okur. cezmi ersöz onun için, bir nevi bir ulaşım aracıdır onda müthiş bir insan sevgisi görür. zaten lisede solcu olmak nedir ki? solcu olmak lisede,hümanizm demektir,coşku demektir,toplum değerlerine karşı çıkış demektir. işte erkek bu durumdadır. aslında şu bir gerçektir ki, solcu erkek lisede en popüler erkektir.işte bu durumunu birde cezmi ersöz alıntılarıyla besleyip arkada oturan kızlara “siz beni çok kalabalık sandınız, oysa güneş doğmazdı benim evimde” demesiyle romantik sınırları da geçmiş olur. işte cezmi ersöz liseli solcu erkeklerin bir anlamda kızlara ulaşım aracıdır. kızlar bakar, her taraftan gelen yüksek seks dolu bakışlardan böyle hümanist bir bakışı direkt ayırt eder. ortalıktaki etek altı muhabbetin tek kaçış noktasıdır bu cezmi ersöz. işte o zaman cezmi ersöz gibi davranır solcu liseli erkek. bir anda dünyanın çiftleşmeyecek tek canlısına dönüşür. ve bir gün kız hüzünlü bir şekilde ağlarken cezmi ersöz şiirleri okuyan delikanlının dizlerinde, kendini sunar ona. erkek reddeder, çünkü o çiftleşmez. fakat kız çiftleşecektir artık. bu durumda o erkek bir anda kabuktan sökülür ve ertesi gün solcu liseli erkek sınıfa göğüsleri kabarık,yularlı gerilmiş bir şekilde, necip fazıl okuyarak girer.
Bu belkide bu güne kadar okuduğum en ironik yazar eleştirisidir.Şu anda bile üzülüyorum, kendisini ölünce sevgilileriyle aranacak zannedip aşk acısı çekenleri görünce.Bırak Cezmi aşıkların yakasını! Adamlar mutlu bir aşk yaşasın be.
yorumlar
olur da memleketin başına geçersem anında idam ettireceğim adamlardan birisidir cezmi ersöz. genç dimağlara anlaşılmaz duygusal duruşlar zerk etmekten.zatın bir efsanesi de yazılarının bitişidir.hafif, mailini aldım en kısa zamanda uzaydayım.sevgili sunupi, seninle hemfikirim. bu konuyu mars’a geldiğimde icq kafede başaşa konuşabiliriz.aliceçim, daha önce konuştuğumuz paşabahçe fincanların imzalı olarak kargoda.ben de böle bitirecem artık yazılarımı.hatta böle
hayli hijyenik ve zor bi çocukluk yaşamışsın.anladım, bi zamanlar cezmi bir hayli kafanıza kazınmış, ilahlaştırmış, aşk sembolü yapmışsınız adamı, gençlikte olur!herşey tamam da hala cezmi’nin aşkların yakasına yapıştığını sanmak da oldukça paranoyakça bir yaklaşım. at artık cezmi ersöz’ün kellesini kafandan. artık belli ki büyümüşsün.bırak adam da istediğini yazsın, almamaya çalış kitaplarını. hijyen iyidir, yakışır.bi de böyle bir nefret yazısı için seçtiğin etiketler yine garip : Cezmi Ersöz, sevgi kelebeği, hayat, aşk… ??@fires of eyegenç dimağlara anlaşılmaz duruşlar zerk etmek oldukça zor bi şi. uzun zamanda ters teper ve başka bir referans noktası yaratır. bknz: üstte yazan dimağ.bi de ben de senin gibi bitirecem yazılarımı.hatta şöyle..bi de hatta yandan çektirmeli, böööle…
hislerime tercüman olmuş bir yazı..ama sonundaki öneri gereksiz olmuş bence..bırakmaz, bırakamaz çünkü başka türlü geçinemez..tıpkı f.d. gibi duygu sömürürken hayatını kazanabilir çünkü sadece..madem öyle, ben de sondan çektirmeli bitireyim böleeee..
Anladığım kadarıyla Cezmi Ersöz gibi acı çekmek serbest ama nefret etmek yasak. Yada aslında, etiketleri, kanatlarında yok olmuştu aşkımız o ürkek kelebeğin, o kelebekte gitti bişeyin bişeyine kondu diye bitirmek daha anlamlı olurdu. Hayır en azından bakıyorum da buradakiler başladıkları cümleleri bitirebilmekte, bunu yapamayacaklardan korkmak, hatta tiksinmek nefes almak kadar doğal.
Yazılarının sonuna bir de şöyle garip uyarılar eklerdi: Çarşamba günü EskişhirdeyimPerşembe günü Karşıyakadayım…”Amma çok geziyor adam peh peh peh!” dedim çoğu zaman içimden. Bazen de bütün şehirlerde garsoniyeri olduğunu ve buralardaki bekleyenlerine de köşesinden haber verdiğini düşünerek eğlendim. Hey gidi…
evet aslında cezminin bu kadar acı çekme olasılığnı hep düşük bulmuşumdur, bizzat buna benzer acıları yaşayan biri olarak, ulan adam her öyküde hikayede acı çekiyor benden fazla çekiyor belki, ben dayaamıyorum bu adam mı taş kalpli, yoksa sahte dedim, sanırım o günden beri onu okumama nedenim sahte olduğuna inanmam oldu, yaşadığı gerçek olsa bile çekdiği acı sahte olan bir-i yazar nihayetinde dedim, uzak durmak lazım, cezmi okuyup düşsokağısakinleri dinleyip acı çekmek artık yavan geliyor bana, ama çoğumuz bu dönemlerden geçiyor sanırım…
Herhalde Leman dönemlerinde yaş geçkinliği nedeniyle hiç kapılmadığım bir adamdı Cezmi Ersöz. “Biri emek sarfedip yamışsa okumaya değerdir” anlayışını bırakıp, Leman’da okumayı bıraktığım ilk köşeydi. Arabesk, vıcık vıcık kendine acıyan duygusallığından oldum olası nefret ettim.Bu kısıma dikkat objektif değil kesinlikle: Bir gün birkaç yazar-şair tanıdıkla otururken dayanamayıp sordum” Yahu ben bu Cezmi’den nefret ediyorum, sizin camiada bu adam nası karşılanıyor ?” diye. Cevap biraz komik ama aslında çok acıklıydı;”Cezmi 16-18 yaşındaki kızların duygularına hitap ederek yazar, zaten başkası da okumaz. O yüzden kendine hayran bu 16-18 yaş kızlarla takılıyor”
üç noktası bir nokta etmeyen adam.
İyidir, kötüdür;beğeniriz ,beğenmeyiz .Herkesin kendi tercihi fakat bu haddini aşan yorumlar kimseye birşey katmaz.Sizin üç noktanız ,üç nokta ediyorsa sizi okuyalım bundan böyle.Daha iyi yazanlar var derseniz ,doğrudur fakat bu yıkıcı eleştirilerinizi haklı çıkarmaz.Bedenlerini satarak ,promosyon niyetine soyunmalarını sanata bağlayanlar,belden aşağı sözlerle şarkıcılık yaptığını dayatanlar,yatak odaları fantezilerini kitap diye basanlar dururken Cezmi mi duygu sömürüyor?Belkide haklısınız bahsettiklerim duygudan bağımsız olduklarından sömürmelerinin odağı duygu değilde başka mecralar oluyordur.
her daim aşık bu adam,dünyalı mı merak ediyorum?
sanki biraz bulamaç gibi olmuş ( ya da bana öyle geldi, evet, evet ). şahsen cezmi ersözü doğru dürüst eline alıp okumamış birisi olarak nedense düzgün bir şair olmadığına dair bi içgüdü besliyorum. okumam da zati, gerçekler varken sahtelerle uğraşmamak lazımdır diye düşünüyorum. ( he, burdan bi de, ”madem okumadın herif, ne atıp tutyosun” diyenler olabilir de, amma ve lakin adamı savunanlar bile sadece ona hakaret edilmemesini isterken böyle bi yargı pek saçma olmasa gerek. ayrıca melankoli sömürülecek değil öldürülecek bir şeydir. ayrıca ve ayrıca soyunan ya da soyunmaya çalışan sanatçıların ( ??? ) ( isteyen soru işaretlerini çoğaltabilir ), varlığı cezmi ersözü eleştirmeyi engelleyemez, engellememeli de zati.
lise yıllarında bende leman okurdum ve cezmi ersözün yazılarını es geçerdim. çünkü onun yazıları bana çok ağır gelirdi. veya o yazılarda kendimi bulamazdım, kendimden bir parça yoktu o satırlarda. zaten lisenin karamsarlık halini, hayatı yeni tanımanın oluşturduğu kaosla karşılıyordum. Cezmi Ersözün kitabını da aldım ama sadece bir yazısı için. ‘Bana Bir Türkçe Ekmek Ver’. O yazı beni gerçekten etkilemişti. çünkü insanların kendilerini dile getirmelerinde yaşadıkları sıkıntılarda kendimi bulabiliyordum. ama aşk acısı zor geliyordu. kaçmak isterdim ve es geçerdim. Nihat Genç’te okurdum. Yazıları daha uzun ama içinde herşey vardı. kulvarları farklıydı. Cezmi bana göre değildi sonuçta. Okuyanlara birşey demeye hakkım da yok. nokta
18-20 yaş arası her hafta leman alırdım. Hiç bir satırını atlamadan okurdum. Okumaktan ilk vazgeçtiğim köşe Cezmi Ersöz’ ün köşesi idi. Çok ağır, çok bunalım gelmişti. Yazdıklarını çok abartılı bulurdum. Çok marjinal bir hayat yaşıyormuş, çok acılar çekiyormuş gibi yazıyordu. Belki gerçekten öyle idi. Olmak zorunda da değildi. Ama dacryos’ un dediği gibi bana göre değildi. Bende okumamayı seçtim. Bu bir seçim, isterseniz okursunuz.
yazdıklarını cezmi ersöz ile bütünleştirmek abesle iştigaldir. birkaç yazısı dışında, ki bazen tabii ki de başından geçenleri yazmıştır, yadıklarının kendi yaşadığını idda etmemiştir ki.hoş, aynı düşünce yapısı bende de mevcuttu zamanında. keyifle okuyordum, ama bir yerden sonra, “ulan amma ağlak olduk” denilen noktada, anlamaya başladım ki, yazılanlar fikirlerden ibaret. yani her yazdığını, cezmi ersöz’ün kendisine maletmek, “ulan romantizm ayağına çok karı kaldırıyo piç” demek ne derece doğru olur ki.”it’s a movie” tadında bir durum söz konusudur, o kadar…
bu kadarda acımasız olamayalım ama haksızda değilsiniz ,zaten olay; kafadan birine yada bie şeye takılmamakta ,yoksa hepimiz o şeylere takıldık ve çok ağır bedeller ödedik ,yinede birilerinde değil kendinde ara ,kendi eksik ve yetersiz yapılanmamızı geliştirmek yerine ağlamayalım.
her meyve mevsiminde güzel. lise zamanlarında okuyacağın Cezmi olmalıydı zaten. o zaman tutup da Cemal Süreyya’yı verselerdi eline “ne bu beh!”deyip atardın büyük ihtimal.zanlımca, hayatın özünü, aşkın mantığını çözmeye çalıştığın-mız o zamanları, kendince şimdiki “sen”e göre yargılayıp, geçmişini reddeder bir duruma düşmüşsün. geçmişindeki doğal mantık dışı hatta saçmasapan durumları yaratan tek şey tek başına ergenlik dönemidir. burada belirli günah keçileri aramak gereksiz. Cezmi Ersöz içerik olarak hayatla kirlenmemiş hayatları hedef alıyorsa ve kendi hayatını bu şekilde kazanıyorsa bu bir suç sayılmaz.
yazdıkları ile yaşadıklarının hele de duygularının bir olmaması çok kötü. keşke yazdığı gibi yaşayabilse, dürüst olabilse.. hikayelerinin çoğu çalınmış, çarpıtılmış hikayeler. ama kelimeleri kullanma şekli gerçekten çok güzel.
Bence,lisede Cezmi Ersöz yerine,Cemal Süreya ya da Dostoyevski okumak,çok şeyi değiştirir.Belki de lisedeki bilinç düzeyiyle okunacaktır,ağır olacaktır ama en azından ucuz edebiyat okunmamış olacaktır.
Yazan neden yazıyor beni ilgilendirmiyor, beğeniyorsam okurum beğenmezsem okumam, Cezmi Ersöz’ü bir süre okuyup, “pöff” deyip bırktığımı bilirim 🙂
Bir sohbette kendisine sormuştum.-Ne zaman intihar edeceksiniz diyeBana aynen şöyle demişti;Neden intihar edeyim canım, hayat çok güsel yaşamak çok güzel, dostlarımız güzel.tabiki intihar etmeyi düsünmesini beklemiyordum ama bu şekilde cavap vermesinin nedeni elindeki viski bardağıydı sanırım, ama sonraları farkettimki yazılarını ticaretini yaptıgı bir ürün olarak görülmeliydi. Şimdi burdaki başlığı gorunce bile,o moda bitmedimi diye sordum kendime
Birçoğu ağır olsa da güzel eleştirilerdi. Cezmi Ersöz sizlere teşekkür etmeli sanırım bu eleştirileri okuduktan sonra…Ancak lütfen söyler misiniz ?Maliye bakanı, oğlunun devletin alakalı kuruluşlarına hasıraltından satacağı tonlarca yeme: O kendini tavukları için aldı onları derken…Dış işleri bakanı eşi Türkiye Cumhuriyetini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikayet ederken…Yine maliye bakanının eşi A.B.D bayrağı armalı tişörtle gazetecilerin karşısına çıkarken…Son olarak Başbakan ülkeyi yönetmek gibi çok ulvi bir işi varken ticaret işlerine de girerken…İşte bunlar olurken neden kimse hiçbir eleştiri yapmıyor ?
Emin ol maliye bakanına da ailesine de eleştriler yapılıyor..ama edebiyat yaptığını düşünen ve sadece duygu sömürüsü yapan bu adamlarıda birilerinin eleştirmesi gerekmez mi? Ucuz melankolik zırvalamaların üstadı Cezmi Ersöz herşeyde olduğu gibi aşkta da, edebiyatta da, hayatta da sadece sempatizandı benim gözümde..uzaktan uzağa bakıp ahkam kesen, gerçek hayatın yalnızca melodram olduğunu sanan ya da bunun iyi para getirdiğini bilen bir yazar (ya da yazar denemesi)…ama kötü bir deneme.. ne yapalım bunlarda var, okuyanlarıda…bende az kitabını okumadım, ama hatalardan ders almak gerek değil mi? bakın cümlem bitiyor……………Aaaa bitmemiş…..bitmiyor..galiba bitiremeyeceğim….bitseneeee…..