Demin köpeğim dizimin üstüne başını koydu. Uzun uzun okşadım, yüzü gülüyordu, huzurlu ve mutluydu. Eksik etmiştim ilgimi bir süredir. Sevildiğini hissetmek ne güzel…Yaşlı annem söylediklerimi anlamadığında 3. tekrarda kaşlarımı çatıp, bağırarak cevap vermeyi kestim. Vücudunun eskidiğini hissettirmemeye çalıştım. İnsanları inciltmemek ne güzel…Dün sabah benden hoşlanan, kaçamak gözlerle bana bakan, okul yolundaki 15’ lik kıza günaydın dedim. Başkalarının güne iyi başlamasını sağlamak ta güzel…Evinde oturmaktan sıkılan ama 10 metre yürüyünce nefes nefese kalan komşumuzu üst mahalledeki arkadaşına arabayla götürdüm, diğer komşumun odunlarını kırdım. Kaktüslerimin,açelyalarımın toprağına at gübresi karıştırdım, üşümesinler diye.Nerede küçük bir mutluluk, samimi bir gülüş, hayatın güzel yönünü yakalayabileceğim an buluyorsam, üstüne atlıyorum. Yoksa anlamını yitirmiş anıların, gailelerin, kalbinden aforoz edildiğim hayalin peşinden, ruhumun karanlık boş koridorlarında kaybolacağım.
yorumlar
Bütün bunlara vakit ayırabildiğin için şanslısın..
Tüm bunları yaşadığın semti merak ettim!
Bence de şanslıyım ve şükrediyorum bunun için.Pelıtas, çok yakın bir tarihte istanbulu terkettim. Yaşadığım yer bölümünden silmem gerekirdi, istanbulda böyle bir yaşam var mı diye heveslendirdiysem özür dilerim.
senin derdin dert mi ayol incir çekirdeğini doldurmaz… 🙂 bravo devam…
Keyifli bir yazı… Ellerine sağlık!
Rousseau bosuna dememis ‘cocuklarinizi sehirden uzakta buyutun’ diye, boyle guzel duygulari sehirde bulmak imkansiz dememek ici zor diyelim.
yine hayatın küçük anlarına sarılmanın mutluluğunu yaşamak çabası. yaşadığını anlamanın tadına varmak için gösterilecek hiçbir uğraş boşa değil…