......
……

Birşeyler yazmaya ilk defa 13-14 yaşlarımda, “merhaba, ben şuyum, yaşım şu…” tadında günlük ismi altında bir defterle başladım. Ne kadar da büyük bir hevesle almıştım. Yanında da bir dünya janjanlı kalem… O zamanlar farklı birşeydi benim için günlük olayı. Muhtemelen günün bitiminde, özenle, içine hiç bir his katıştırmadan bir kaç tümce yazardım o günkü yaptıklarıma dair. Belirttiğim gibi o zaman başka birşeydi benim için yazmak. Belli bir saatte, bir hayır işiymişçesine, gönüllü olarak çalıştığım bir görev misali. Böylelikle tam bir defter doldurdum. İkinci bir deftere başladığımda, gönlümce işleyebileceğim yepyeni bir hayat vardı karşımda. Cahil cesur olurmuş. Hiç korkutmamıştı yeni yaşamım beni, derinliklerini hiç tanımamış bilmemiş olsam da. O mu beni işleyecekti, ben mi onu işleyip benim hayatım yapacaktım? Hiç birşey bilmeden, tanımadan, sormadan karar vermiştim. Ve aradan sonunda tam tamına dört sene geçti. Ben ben miyim diye soracak olursam kendime, ben aynı ben değilim. Aynaya her bakışımda eskiden yansıyan görüntüyü özlemle hatırlayan bir ben var simdi. Gözlerinin saçtığı anlamı ne yazık ki görmek istemeyen bir ben. Pişmanlık! Ondan kaçan, ondan kaçtığı gibi bir çok şeyden de arkasına bakmak istemeyerek kaçan ve “Hatırlamıyorum… Gözlerimdeki o ışığı bastıran, o anlamın altında yüklü olan acıyı, korkuyu hatırlayamıyorum” sözleri ardına sığınan bir ben. 5 günlük doldurdum böyle böyle derken. Artık bıraktım, günlük sayfalarından bıktım. Aklıma eserse karalıyorum yine birşeyler , adı günlük değil ama. Şimdilerde yazmak bir tutku benim icin. Lanet olsun… Beceremiyorum bu işi. Ama yazamasam da yazmak istiyorum. Saçmalasamda, olmasa da, yırtıp atsam da kusuna kadar yazmak istiyorummmmmm…