Yazın yapış yapış sıcaklığını geride bıraktı İzmir dün itibariyle. Dün gece yağmur yağdı. Hava yeniden serinledi. İzmir de yaşamama rağmen sevmiyorum yazı. Güneşi, denizi mutlu günleri, akşam yenen çoban salatasını. Sonbahar daha güzel geliyor. Japon bahçelerindeki kırmızılar ve sarılar, toprağın içten gelen sıcak kahverengiliği, yağmurla ıslanmış yumuşaklığı. Sonbaharın masallardan çıkmış haliSonbahara yakışır bir gün yaşıyorum tüm bunların yanında. Dizdiğim bunca övgünün nedeni de bu zaten. Hava kapalı. Uyandığımdan beri kitap okuyorum. Bir yandan bir şeyler çalıyor fonda. Durumla tamamen alakasız. Keyfimi bozan tek şey balkonda kurumayı bekleyen çamaşırlar. Zaten az olan ışığımı engelliyorlar. Hala yazlık giysilerimle oturuyorum. Ayaklarım üşüyor. İnatla çoraplarımı giymiyorum. Uyku vaktimin gelmesini bekliyorum bir yandan, kapı pencere açık yorganıma sarılmayı ve içten içe üşümeyi… Kışı özlüyorum. Klozete oturma korkusu yüzünden tuvalete gitmeye üşenmeyi özlüyorum.Evim o kadar huzurlu ki. Hüzün mutluluk dağıtıyor. Dinginlik. Sakinlik. Ne kadar zamandır sakin kalamadığımın farkına vardım. Yaşadığım anı kaybetmenin düşüncesi bile beni ağlatabilir.Hayatımın biraz daha iyiye gittiğini görüyorum artık. Sevgi açlığımın gereksizliğinin farkına varıyorum. Beni ne kadar yıprattığına şahit oluyorum. Aptallığımın da. Ne zaman oldu tüm bunlar ne zaman başıma geldi ben neredeydim yaşarken. Baygın olarak geçirdiğim beş yıl bana ne verdi diye sorgulamadan önüme gelenler arasından fark etmeden seçimler yaparken nerede kaybettim beni ve her şey ne zaman başladı diye sorguya çekmek istiyorum kendimi ürkütmeden.Geriye dönüp baktığımda üzüldüklerim sevindiklerim gittikçe farklılaşıyor. Araları açılıyor. Büyümek mi bu kendini kandırmak mı? Büyüyoruz hayat zorlaşıyor diyoruz sürekli. Ya da keşke çocuk kalabilsek; temiz ve saf. Beyazlara bürümeye çalışıyoruz kendimizi masumiyetin rengi diyerek. Gerçekten masumiyet mi beyaz? Tüm renklerin karışımı tüm renklerin rahmi. Siyah ve beyazdan dengeler yaratıyoruz. Sonra hayır siyah ve beyaz değil gri de var işin içinde kesin hatları yok duyguların, hayatın diye ahkam kesiyoruz. Bir şey bildiğimizden değil anlam yüklemek için yırtınmamızdan. Söyleyecek bir şeyimiz kalmamasından korkuyoruz. Sürekli boşluk doldurma oyunları oynuyoruz. Tanrı olup yaratıyor ya da öldürüyoruz. İç içe tiyatro sahnelerinde abartılı mimikler ve jestler silsilesi hayatımızda. Dikkat çekmek için çırpınıyoruz. Kendi tanrılarımızı eğlendirmek üzmek; çocukları, tanrıya güçlerini fark ettirmek için umutsuzca çırpınıyor. Kolumuzu kaldırıp, rolümüze devam edecek halimiz kalmadığında ise son nefesimizi veriyoruz. Yeni gelenler sahneden sürükleyerek, hırsla kaldırıyorlar bedenlerimizi. yerimizi önce kapabilmek için. Perdenin kapanmasını bile beklemeden