Şimdi ne kadar yalvarsam sana boş. En iyisi içimdeki yalnızlığı paylaşayım. Tarif edeyim senin için.İlk gün hiç birşey değişmemiş gibiydi. Herşey aynı gidiyordu. Sabah kalkışım aynı, kahvaltım aynı, haberler aynı. Sokağa çıktım. İşe kadar yürüdüm hergün gibi. Hatta hergünden daha güzeldi. Göğüs kafesime çöreklenmiş olan ağırlık yoktu. Ne zamandır alamadığım kadar derin bir nefes aldım, göğsüm acımadı. İçeme dolan nefesin huzur dolu olduğunu düşündüm.İkinci gün ilk günü aratmayacak kadar güzeldi. Güneş parlıyordu, sokaklar cıvıl cıvıldı, insanlar hiç olmadıkları kadar dost görünüyorlardı. Herkesle konuşabiliyordum.Herşeyi sorabiliyordum. Günün sonunda gelen gece zifiri karanlık değil, canlı bir lacivertti benim için. Hiç görmediğim kadar yıldız gördüm gökyüzünde. Hayatımın en güzel gecesiydi. Seninle geçirdiklerim dahil.Birinci haftanın sonunda ne kadar iyi bir karar aldığımı söyleyip duruyordum kendime. Evime, bahçeme, içime, dışıma dolmuştu huzur. Yalnızlık dediğin şeyin bu kadar güzel olacağını bildiğimdendi ısrarım işte. Haklıydım, görüyordum. Mutlu olmama ramak vardı herkese inat.Bir sabah uyandım. Çok uzak değil. Bir kaç gün öncesinden bahsediyorum. Göğsümün tam ortasında duruyordu çöreklenmiş yalnızlık. Hiç korkmadığım kadar korktum. Hava güzeldi oysa. Güneş, parıl parıl lacivert bir gecenin habercisiydi. Böyle olmamalıydı yani. Ama bedenim kalkmıyordu, kalkamıyordu yataktan. Korku sarmıştı her yanımı. Kollarım iki yana düşmüş öylece duruyorlardı. Bir an göz göze geldik onunla. Göğsümün üzerinde öylece durmuş beni izliyordu. Hem güzel hem çirkindi. Ondan vazgeçmek istediğimidüşündüğümde dünyanın en güzel varlığına dönüşüyordu. Tutup sıkı sıkı sarıldığımdaysa çirkinliği midemi kaldırıyordu. Öylece kıpırdamadan izledim bir süre. Gözünü bile kırpmıyordu. Bir boşluğunu yakalamaya çalışıyordum ama nafile. Gülmüyordu, ağlamıyordu. Sadece, öylece bakıyordu. Her hareketimi izliyor, sessizliğimi besliyordu. Yüzüme doğru yaklaştı, kulak hizama geldi ve hem en şahane hem de en korkunç sayılabilecek bir sesle konuşmaya başladı:”Kimseye söylemeden gelirim ya da çağırırlar. Kimisine hiç yakışmam. Oradan ayrılmak için elimi çabuk tutarım. Kimisine de öyle güzel olurumki bırakamaz. Dener ama benden başkasını sevemez. Kimisi de senin gibi arada kalır. Ne yapacağını bilemez benimle. Oysa kolayımdır aslında. Soyut olmamdandır bu. Ama sen bunu anlayana kadar ben çoktan sinmiş olurum saçlarından, tırnaklarına kadar her yanına. Kimisi pek övünür benimle. Benimle kalmak gibisi yoktur onlar için. İçi içini yer oysa. Anlayacağın beni gerçekte kimse sevmez. Asıl sevdikleri verdiğim acıdır.Kimisi beni yanına bile yaklaştırmaz. Kalpleri o kadar doludurki, bir delik bulupta giremem. Nasıl olsa bu dünyaya geldiklerinde ve gideceklerinde yalnız olacaklarının farkında olanlardır bunlar. Hiç uğraşmam. Çabam boşadır. Kimisi kolumdan çekiştirir beni. Kolumu kurtarsam, paçamı kaptırırım. İstemeye istemeye ikna ederler beni onlarla kalmam için. Sıkılacaklarını ve hatta öleceklerini bile bile benim yüzümden, birlikte olurum onlarla gecelerce, aylarca ve hatta yıllarca.”Konuştukça göğsümdeki ağırlık artıyordu. Bunu bildiği her halinden belliydi ama anlatmaya devam ediyordu.”Bir çok adım vardır insanlarda. Yalnızlık en çok bilinenidir. Bazen göğüste yaptığım baskı yüzünden yaratıkmışım gibi isimler alırım onlardan. Benden kurtulmak için gerçekten bir şey yapmadığın sürece burada öylece kalacağım. Her şeyi bana göre ayarlamak zorunda kalacaksın. Bunu biliyorsun değil mi? Çoğu zaman uyarmam. Hayatta neden eksik kaldığını öğrenemeden toprağa verdiğim çok oldu benim. Varlığım, öyle gizli işler ki tırnaklarından kalbine anlamazsın. Tek tahammül edemediklerim senin gibiler olduklarından çenem düşer. Belli bir dilim yoktur benim. Sen kimsen, ben öyle konuşurum. Şimdi doğrul yataktan ve bak aynada kendine. Gözlerinin ferindeyim. Yolunu bulursan eğer kalbine inmeden kurtulursun benden, ben de sende.”Çıldırmış olmalıydım. Hatta bunları okurken neden bahsettiğimi anlayamıyor olabilirsin. Ama bu oldu. Onunla konuştum. Kendi kendine konuşmak gibi değildi. Daha fazlasıydı. İnanmayabilirsin ama dediğini yaptım. Sabahtan beri yerinden kalkamayan bedenim birden güç kazanmış gibi kalktı yataktan. Aynaya doğru yaklaştım. Zavallı gözlerim kan dolmuş, öylece akmayı bekliyorlardı sanki. içlerindeki ışık yok olmak üzereydi. Ellerimle yüzüme dokundum. Toprak altında kalmış gibi kumluydu. Derim soyuluyordu.Aynanın karşısında kendimi ne kadar izledim bilmiyorum. Gözlerimi tekrar açtığımda kırmızı halının üzerinde küçük siyah bir nokta gibi dertop buldum bedenimi. Kendimi o kadar ufak hissediyordum ki sokaktaki herhangi birinin cebine girip o nereye gidiyorsa orada yok olmayı diledim.Bilinçsiz geçen böyle kaç günüm var bilmiyorum. Son olarak bu sabah uyandığımda, ev sessizdi. Uğuldamıyordu. Geri gelir korkusuyla bağıra bağıra şarkı söylemeye başladım. Mutfakta ne kadar bardak, tabak varsa yere vurdum. Saatlerce süren bu saçma şamatadan sonra doğru düzgün nefes almam bir kaç saatimi aldı.En nihayetinde sana yazıyorum işte. Haklıydın. Yalnızlık bana göre değil, seni orada bırakıp buralara gelmek benim türümde biri için olacak şey değil.Şimdi ellerimi kaldırdım teslim oluyorum sana. Beni ondan kurtarır mısın?