Bazen insan anlamak istemez… İşine gelmez. Bir dünya yaratır hayalinde ve o dünyada yaşamaya başlar. Bu öyle toz pembe bir dünyadır ki kaybetmekten korkar. Kaybetmenin getirdiği korkuyla daha bir sarılır hayaline. Geceleri onsuz uyuyamaz, gündüzleri onsuz yaşayamaz. “Hayali” bir süre sonra “hayatı” olur. Karşısına bazı engeller çıkar, ondan “hayatını” isterler. Kim “hayatını” vermek ister ki?! “Hayatını” kurtarabilmek için çırpınır durur. Engelleri aşmaya çalışır, aşamadıklarını “hayatının” bir parçası olarak görür. Aslında “hayatının” bir parçası değillerdir, hiçbir zaman da öyle olmamışlardır; ama işin ucunda insanın “hayatı” söz konusu olunca akan sular durur. Engelleri aşabilmek için bazı önlemler alır; önce noktayı kaldırır, böylece “hayatı” sürekli devam eder; ardından virgülü kaldırır, yarım nefes bile olsa “hayatına” ara vermek istemez; sonra da ünlemi kaldırır, “hayatındaki” iniş çıkışları kontrol altına almaya çalışır; ama ne var ki soru işaretini kaldırmayı unutur. Bu yüzden bir süre sonra sorular sormaya başlar.Nokta olmadığı için soruların ardı arkası kesilmez, virgül olmadığı için yarım nefes dahi alacak fırsatı bulamaz, ünlemi kaldırdığı için bağırıp yardım isteyemez. Sonunda da “hayatını” kaybeder. İşte bu yüzden insan “hayatını” kurtarabilmek için bazen anlamak istemez.