“Neden seninle konuşamıyoruz?”Derginin sayfalarında kaybolmuş, onun varlığını unutmayı nihayet başarabilmişken can alıcı bir soruyla yine hayatının baş köşesine kuruluvermişti sevgili kardeşi. Sayfadan bakan aktör, deniz mavisi gözlerinden birini kırpar gibi geldi. Ben burdayım, korkma dercesine… Ama kardeşinin o çok iyi tanıdığı güzelim sesi hala zihninde akisler yapmaya devam ediyordu. Kendisine böyle doğrudan bir soru sormayalı epey bir zaman geçmiş olmalıydı. Birbirini görmeyen gözlerle, aynı odada saatler geçirmeleri ilk kez gerçekleşen bir durum değildi. Ama kardeşi nedense bir anda yabancılaşıvermişti bulunduğu konuma. Dışarıdan bir yerden bakmış ve gördükleri pek de hoşuna gitmemişti.Hoşlanmadığı birinin kendisini görmezden gelmesi mi, yoksa aniden yine görmeye başlaması mı daha rahatsız ediciydi, karar veremiyordu. Karşında oturan insanın, bulunduğu odada sana da kocaman bir yer açması gibi bir şeydi bu. Artık istesen de istemesen de bir paylaşımda bulunmaya başlıyordun onunla. Bu sehpalar, kitaplar, koltuğun köşesine kıvrılmış emektar kedi kadar artık sen de bu odanın bir parçasıydın.Az önce yok sayılmanın verdiği sınırsız özgürlük içinde aylak aylak ayaklarını uzatmış, amaçsızca derginin sayfalarında gezinirken şimdi kendine çekidüzen verme gereği duyuyordu nedense. Varlığını tanıyan birinin gözlerinden kendini seyretmek kadar toparlanmayı sağlayan bir şey yoktu.“Bilmem… “ dedi. “Farklı açılardan bakıyoruz herhalde.”“Evet, bu da nedenlerden biri tabii. Ama tek neden bu olamaz. Daha farklı, daha belirleyici bir şey olmalı.”Sesindeki ifadeye bakılırsa gerçekten öğrenmek istediği bir şeyi sorguluyordu. Çoğu zaman yaptığı gibi sorusunu hoşuna gitmeyen şeyleri işaret eden oklar olarak kullanmıyordu. Kendi bulamadığı cevabı onun bulmasını bekliyordu. Dergiden gözlerini kaldırıp kardeşinin yüzüne uzun uzun bakma ihtiyacı duymasına neden olacak kadar dikkate değer bir ayrıntıydı bu.Onun aralarındaki bu durumu umursamadığını sanıyordu oysa. Bu yüzden de en küçük bir suçluluk duymadan onu tüm nefret ettiği yanlarıyla birlikte yaşamından çıkarıp atmıştı. Eğer kendisine ihtiyacı olduğunu bilseydi bir şekilde onunla ortak bir dil bulur, sınırlarını zorlardı. Ama ne zaman yaklaşmak için bir hamlede bulunsa aynı dikenli tellerle karşılaşıyordu.Gözlerine böyle doyasıya bakmayalı aylar olmuştu. Ne güzeldi kardeşinin o derin göllere benzeyen gözleri… Bunu bile unutturacak kadar çözümsüz müydü gerçekten de konuşabilmelerini önleyen o belirsiz şey? Seslerini yükseltseler ya da içlerindeki gerilimi yüzeye çıkaracak herhangi bir harekette bulunsalar aralarındaki bu kocaman, gri bulut çöreklendiği yerden kalkıp gider miydi?“Belki de tüm mesele tahammül sınırlarımızın farklı oluşu…” dedi sessizliğin fazlasıyla uzadığını fark etmenin telaşıyla… Hayır, asla önceki duruma dönmek istemiyordu. Kardeşinin gözlerini özlediğini fark etmişti az önce. Yüzündeki küçük bir kız olduğu zamanlardan kalma aşina gölgeleri… Ona bakmak çocukluğuna dokunmak gibiydi.“Sen hep sana gelmelerini beklersin insanların. Sana benzemek için debelenip durmalarını… Tabii ben de az çok bir benzerlik bulmak isterim başkalarıyla aramda. Ama aynı şeyi isteme hakkını onlara da vermeme engel olmuyor bu. Yani onlar kadar ben de adım atıyorum. Benzer noktalarda buluşabilmek adına…”“Ben adım atmıyor muyum yani?”“En azından bana değil…”Suskunluk çepeçevre sarmaya başlamıştı yine. Ama bu kez önceki yoğun grilikten çok uzak, bembeyaz, şeffaf bir örtü halinde… Yumuşacık, şefkate benzer dokunuşlarda bulunarak… İlk kez konuşmadıkları süre içinde havada söylenmemiş nefret sözcükleri değil, söylenebilmek için can atan, içte tutulamayacak kadar yoğun duyguları anlatan sözcükler dolanıyordu. Sevdiğin bir insanla konuşamamanın acısıyla yüklü, özlem dolu…“Biliyor musun, sen bu dünyada tanıdığım bana en az benzeyen insansın.” dedi kardeşi. “Eğer dışarıda tanıdıklarımdan biri olsaydın, arkadaşım olma şansın asla olmazdı.”Önceden olsa hakaret olarak karşılayacağı bu sözleri şimdi tatlı bir gülümsemeyle dinliyordu. Kardeşinin sesi ona biraz sabrederse sözcüklerin az sonra çok güzel bir yerde noktalanacağını söylüyordu çünkü.“Derlerdi de inanmazdım.” diye devam etti. “Kardeşlik bambaşka bir şey… Arkadaşlık için gerekli şartlar tamamen geçersiz oluyor onda. Hoşlanmasan da, canını yakacağını bilsen de o insandan uzak duramıyorsun birtürlü. Aşk gibi şartsız şurtsuz, çaresizce sevmeye devam ediyorsun.”