‘Ne iğrenç bir ses bu. Allah size yardım etsin.’Ağzımı çalkaladım ve bitsin şu işkence diye düşünmekteyken; dünyanın en güven veren doktoru konuşmaya başladı. Mırmır, ne zaman, konuşacağı belli olmayan, lakin her konuştuğunda istisnasız enteresan öyküler anlatan adamın; bana anlatma düğmesine basmışım. Tabii ki, merakla bekliyordu benliğim. Zaten o muayenehanedeki en keyifli şey de onun öyküleriydi.Çıldırdığım şeyse, tam o anda ‘Ses kayıt cihazım şimdi yanımda olmalı. Bu adam heba ediyor bu deli öyküleri, deli anlatışıyla’ diye düşünüyordum, içimden, bir taraftan –sözde çaktırmadan- süzen bakışlarımla…‘Evet, bu ses arıların laneti bana.’‘Nasıl?’ dememle aletler gene ağzımın içine doluştu. Bir yandan da seksi leydi sekreter ortalıkta dünyanın en güzel kadını olarak dolaşmaktaydı. Orası bir muayenehane iken bu kadar seksi dolaşmak bu doktorcuğumu baştan çıkarmaktan başka ne olabilir di ki… Doktorcuğumun kıza kesik olduğunu düşünmekteyim, lakin bu başka bir yazının konusu ki, konuyu dağıtmayayım.Altı yaşında afacan bir oğlan çocuğu olan ben teras çıkıp sapana bir alevlenmiş kâğıt iliştirip arı peteğine isabet ettirmeye bayıldığımı keşfettim. Petekten kaçan arıları da teker teker öldürürdüm.

Ben gene terasa çıkıp arıları öldürmeye giderken altı arı tarafından sokuldum. Tabii, kızarmaya başladım. Köy yeri. Beni şaman ve şifacı olarak tanınan bir kadına götürmek için koyuldular. Atın sırtındayız. O zaman araba nerde? Altı kilometre uzun yol ve ben fena durumdayım, tüm vücudum morarmaya başladı. Derken, bir kadının yanına geldik, kadın şişko, ben kendimden geçmişim. Beni bir suya attılar. Bu bölge Beyşehir Gölü’nden elli kilometre güneye düşer. Leylekler Mekânı da derler. Şimdi tanındı oralar. Neyse. Orada şifalı bir kalyon vardır. Çok soğuktur. O suya soktular önce beni, kendime gelir gibi olduğumda şaman kadın kendi gibi tuhaf ama şifa verecek tek kişi olan benim için ölmek üzere görünen kırış kırış zayıfff, yapyaşyaşlı bir kadın geldi. ‘Bu çocuk fena.’dedi. Ardından tüm vücuduma çamur sürdü. Ve dilime teklik sürdü.-Ne, terlik mi? deyiverdim ağzımdan aletlerin çekilmesini fırsat bilerek.- Ne bileyim işte, öyleymiş adet, sonra da okudu üfledi; ben pek inanmam ama… Babamlara da, ‘Bu çocuğa kızmayın, üstüne gitmeyin, birkaç gün çok iyi davranın’ dedi, sanırım durumumu kötü gördüğündendi. Ben üç gün o çamurla kalacakmışım. Kalır mı, akşama çamurlar döküldü, ben de biraz kendime geldim. Morarma gerçekten geçmeye başladı. O gün bugündür beni nerde görse arılar hepten sokmuştur. O günden sonra sevmediler beni. Üstelik sesleriyle de lanetlediler. Hava’nın laneti yılana kanıp, ardından da Adem’i kandırdığı için nasıl hayat boyu doğumda ve adetlerinde acı çekecekse; beni de öyle arılar lanetledi. Bazen gece yarısı uyanıyorum. Arı vızıltılarını duyuyorum. Sonra dişçi oldum, ömrüm arı vızıltısıyla geçiyor. Bu bana o günkü arıların laneti olmalı.(1- Yazılar herhangi birine yazılmamış olup, hayal gücünün özgür uçuşlarıdır.2- Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir.)