Sen tatile giderken ben burada kaldım. Aklımda tek bir soruya bağlı binlerce soru ile… Belirsizlik belki de en kötü şeydi… Sanki hayat hem devam ediyor hem de bir yerinden durmadan sökülüyordu. Dikmeye çalıştıkça iğneyi parmağıma batırıp kanatıyordum ara sıra. Bazen eski yaraların üzerine denk geliyordu.Mümkün olduğunca rahatsız etmemeye çalıştım seni. Seninkisi sadece bir tatil değildi çünkü bana göre… Bir çeşit kaçıştı. İstanbul’un, seni rahatsız edecek anıların ya da zor verilecek kararların şöyle ya da böyle bir parçasıydım ben. Çünkü ben buradaydım sen ise orada. Buradan gelecek her telefon İstanbul’du, anılardı, sıkıntılardı… Oysa orada deniz ve güneş striptiz yapıyordu karşında. Huzur, her gün masana gelen konsomatristti… Ben ise devrik cümleler gibiydim, melonkoli kokan… Söz vermiştim kendime, sıkıntılarımı sana yansıtmayacaktım.Ama başıboş da bırakmayıp korumaya almalıydım kendimi… Bu kadarı bencillik değil nefsi müdafaa sayılırdı hayata karşı. Mor hayallerden kalkan oluşturmalıydım kendime. Monolog yaşanacak mor tonları… Binlerce sahte “ben”den oluşan… Sahteydiler çünkü bir süre sonra umutsuzluk ayağına bağlanmış taştan kurtulurcasına dipten yüzeye çıkıveriyordu. Sonra tüm hayaller tek bir eyleme bağlanıyordu; gitmeye… Eninde sonunda gidecektim, biliyorum. Belki de gitmeye başlamıştım bile… İtiraf ediyorum; sınıfta kalmıştım ve umurumda da değildi.İçimdeki yara henüz tazeyken ansızın bir aşk oyununda buluvermiştim kendimi seninle… Sen de yaralıydın. Senin yaranı sarmak benim bu oyundaki görevimdi. Salıncaktan düşüp kanatsam da kendi yaramı, annem eve çağırana kadar oyuna devam edecektim. Ama olmadı… Çünkü sen beraber sallanmak yerine gece karanlığında saklambaç oynamak istedin benimle… Yaranı özenle saklamak istiyordun. Çünkü yaranı seviyordun!. Benim en çok karanlıktan ve yalnızlıktan korktuğumu, yalnız gecelerde kendimi binlerce kez yargılayıp astığımı hiç bilmedin.Yapamadım. Senin yaranı saramadım. Sonra sen uzaklaştıkça hep bu anı kollayan gece, adi bir gülüş takınıp suratına, bir bir hayaletlerini yollamaya başladı üzerime. Savaşmaya gücüm yoktu. Bir gece oturup tüm yaralarımın kabuklarını yoluverdim. Yetmedi bıçak soktum etime, ucu ruhuma kadar ulaştı.Birkaç gün sonra sen burada olacaksın, şizofren kent İstanbul’da… Ama ben nerede olacağım bilmiyorum. Belki senin vücudunda yeni bir yara oluveririm. Çünkü o zaman beni gerçekten seversin.