Kapıyı çalarken kalbim küt küt atıyor, ayaklarım titriyor. Biraz sonra yıllardır yaptırdığım rutin sağlık kontrollerinin birinden geçecek olmama rağmen, nedense her gelişimde aynı heyecanı yaşıyorum. İşten geleceğim için saat 18.00 sonrası randevumu onaylatamadığım hemşiresine çocukça bir şımarıklıkla “ doktoru bağlayın lütfen kendisi verir” diyerek neyse ki istediğim saati koparıyorum.
Kapıyı “O” açıyor her zamanki karizmatikliği ve yakışıklılığı ile karşımda. Bakışlarım hayranlıkla üzerinde dolaşırken “ Bir insan 15 yıl boyunca en ufak bir bir değişime uğramadan, nasıl bu kadar fit görünebilir” diye düşünmeden edemiyorum.
“Seni bekliyodum” diyor. “Hemşirem aynı sabrı gösteremediği için, 18,00 de çıktı.” Birden duraksayıp bir şey fark etmiş gibi yüzüme bakıyor. “Aman allahım çok yorgun görünüyorsun sen, iyisin değil mi?”.Yüzüme sahte bir gülümse yayıp, “Yoo gayet iyiyim” diyorum. “Sadece herkes gibi bende iş yoğunluğundan muzdaribim hepsi bu” . “Belli” diyor “Zayıflamışsın da, ama iyi olmuş. Aman muhafaza et sakın alma” Gülümsüyorum…
“ Kahve içecektim” diyor, “su kaynamış olmalı. Özel hasta statünü kullanarak randevunu onaylattığına göre birer kahve içecek zamanı esirgemezsin sanırım” cevabımı beklemeden mutfağa yöneliyor . “Elbette” diye sesleniyorum arkasından “Çok memnun olurum. Hatta muayene öncesi beni rahatlatmış olursunuz kahve vesilesi ile.”
Kahveleri içerken havadan sudan konuşuyoruz. Sohbetinden keyif aldığım nadir insanlardan olan doktorumla, laf lafı açıyor. Sıra doktorluğu boyunca başından geçen traji komik olaylara geliyor. Kimini içim parçalanarak kimini kahkahalarla dinliyorum..“Dur bak” diyor “şunu dinle”
“ nöbetçi asistanlık yılları, bir hasta geldi.saçı sakalı birbirine karışmış adamın kucağında 5-6 yaşlarında bir çocuk.çocuğun başında kirden simsiyah olmuş bir havlu, kan içinde.-nooldu dedim telaşla
nolcek, doktur bey odun kıriyken ucunu tutiydi birden kıpraşınca başına geldi. çok kan akiyy saatlerdir eşek üstünde yoldayız.
Havluyu dikkatle kaldırdım, hayret ! Kafanın üzerinde adeta 2.bir pelte oluşmuştu.Kan pıhtılarını yavaşça kaldırmaya çalışarak yaraya ulaşmaya çalışıyordum ama nafile.allah allah bu kadar kanamaya nasıl dayanmıştı yavrucak ? kafayı ışığa doğru tutup daha dikkatli bakmaya başladım.-yahu bu ne biçim pıhtı,içinde bişeyler var.
Burnumun dibinde beni seyreden baba haykırdı;-pohtur doktur bey poh,dağlık yerde ilaç neyin nerde bulcem.baktım çok kaniy ne yapem sürdüm eşeğin pokini !!!!
“esas kabakulağı anlatayım sana” diye devam ediyor;
“ …. … er eğitim tugayında tabip yedek subay olarak görev yapıyorum.Tugayda her gün viziteye çıkan 200 kişinin en az 10 tanesi kabakulak. Benim bildiğim kabakulak çocuklukta çıkarılır, acaba bunlar 2.kez falan mı çıkarıyor diye kitapları karıştırıyorum. Kabakulak 1 kez çıkarılır ve bağışıklık kazanılır diyor.Bu kadar çok kişinin kabakulak salgınına yakalanmasına bir anlam veremiyorum…Gün geçtikçe hasta sayısı artıyor, 400 kişilik kabakulak tecrithanesi dolmuş taşmakta. Tugay komutanı “nedir bu rezalet, yok mu bunun bir çaresi” diye tel açıp iyi bir fırça çekti.
Ne yapacağımı bilemiyorum. Koğuşta herkesin keyfi yerinde ekmek elden su gölden, gırgır şamata.Arkadaşları kış ayazında en zor eğitimleri geçirirken, onlar sıcacık soba başında kestane kavuruyor. Hiçbir şey yapamamanın sıkıntısı ile odamda otururken bir gün sıhhıye astsubayı yanıma geldi. “Teğmenim siz bu kabakulağı önlemek için çok uğraşıyosunuz ama boşuna kendinizi üzmeyin, başaramazsınız.”“Neden ki” dedim, “bildiğin bir tedavi yöntemi falan mı var? “ olur a mecbur kalırsak kocakarı yöntemi de deneyecem çaresizlikten.
“YOk be teğmenim” dedi, “kabakulak olanlar olmayanların ağzına parayla tükürüyor ve onlara da bulaştırıyor onlar da yan gelip yatıyor hepsi bu” !!!!
“dur bide Hüseyin efendiyi anlatayım da gör tatlı su kurnazlığı nasıl olurmuş” diye nefes almadan devam ediyor;
Bir gün ambulans şöförümüz kapımı tıklattı, “doktor bey teyzemin kızında kist mi varmış neymiş, kapıda bekliyor bi baksan diyorum”. Hastayı muayene ettim, 3 gün sonra da portakal büyüklüğündeki kisti aldım.Bir kaç gün geçti şöför gene kapıda, “doktor bey ev sahibimin karısunda ur varmış bana rica etti ameliyat olacakmış”. Hastayı getirmesini söyleyip gene yatırdım ve ameliyatını yaptım. Bir sabah kolunda yaşlı bir nine servise gelmiş. “Abi be benim analık çişini tutamıyor şunu da bir düzeltsen Allah rızası için”. Gerçekten de acilen ameliyat edilmesi gereken bir vakaydı.Hemen tetkikleri yaptırıp ameliyata aldık.
Şöförümüz adananın yerlisi, geniş bir çevresi var, daha bir çok kez ziyaret etti.Kirvemin karısı, bakkalın kızı, vs vs diyerek hayli gitti geldi.Yüzyüze baktığımız nöbet gecelerinde birlikte çay kaynattığımız, konuşup dertleştiğimiz bu arkadaşın yarı beline kadar eğilerek dile getirdiği ricalarını kıramıyordum.
Tayinip çıkıp personelle vedalaşırken baktım bizimki kenarda hüngür hüngür ağlıyor. Bende ağladım ağlayacam. “Gene görüşürüz Hüseyin” dedim, “seni görende cenazem kalkıyo sanacak.”
Akmış burnunu koluna silerken,”ben şansızlığıma yanıyorum be abi” dedi, “hangi hastayı getirdiysem boş çevirmedin.sayende arabanın taksitleri bitti. 3 ay önce ev için kooperatife üye oldum e sen olmasan ben nasıl bu çarkı döndürüp taksitleri ödeyecem” meğerse…
Fincanları mutfağa götürdüğünde düşünüyorum. Bizler onları beyaz gömleklerini giyip hastahane koridorlarında salına salına dolaşırlar sanırız değil mi ?, herkes kuyruklarda beklerken onlar burunları havada, umursamazca yanımızdan geçiverirler. Sabahın köründe sıraya girer, saatlerce kapısında beklersiniz, iki kelime etmeden tutuşturuverirler reçeteyi elinize..Ama onlara kimse sormaz, günde kaç hasta bakıyorsun, kaç nöbet tutuyorsun, ardı ardına soluklanmadan girdiğin ameliyatlara nasıl dayanıyorsun, ayda kaç para alıyorsun???Odaya girdiğinde saatime bakıp geleli 1 saati çoktan geçtiğini görerek “ artık kalkayım diyorum.” “ Müsaade senin” diyor. Yüzümde bu kez anlatılanlardan oluşmuş gerçek gülümseme ifadesi, vedalaşıyorum.
Eve girmeme dakikalar kala telefonun çalıyor, Ekranda “O” nun adının yazmasına bir anlam veremiyorum ???
Açar açmaz heyecanla, “olacak iş değil” diyor, “ya biz muayeneyi unuttuk” !!!
Şaşkınlığım şaşkınlığına karışıyor, karşılıklı boğulurcasına gülüyoruz…