bildirgec.org

yorum hakkında tüm yazılar

Yarın Yok…

byrya | 20 April 2006 00:30

Esmer bir çocuk tanırdım, arayan bir çocuk…

Öğrenmek için attığı her adımda hayatının anlamını sordu kendine ve birgün anladı ki hayatın hiçbir anlamı yok! Hayatını anlamlaştıran bir amaç biçilmemiş hiç kimseye, ama insanlar neler başarmışlar öyle değilmi…

Gerçektende hayatın hiçbir anlamı yok ama hepimizin hayatına anlam kazandıran bir benliğimiz var. Hayatımıza anlam kazandırmak için uğraşlarımız, acılarımız, aşklarımız, sevinçlerimiz. Hayat sonsuzlukta asılı kalmış koca bir soru işareti ve bizler yaşamlarımızla ona anlam kazandıran virgülleriyiz hayatın. Boşa geçirecek vakit yok ki yarın yok. Ne geç kalmalı nede acele etmeli. Ama yarın seni hatırlayacak bir sevgili olmalı en azından ve seni hatırlatacak bir yadigâr…

bildirgec.org dan istekler, öneriler

lateralus | 28 March 2006 13:15

bildirgec.org’un bir kullanıcısı olarak bazı soru, öneri ve isteklerim olacak:
kendi ya da bir başkasının yorumlarını neden göremiyoruz? yoksa benmi göremiyorum? bir de yorum yazarken kısmen html kullanabilme aparatı çalışmıyor. daha doğrusu yok. 3-4 tane link vermek isteyince çileye dönüşüyor.

yazım nerede?

deborahhh | 24 March 2006 02:12

yorum yazdığım zaman hemen ekranda görebiliyorum,ama günlüğe yazı yazdığımda aynı çabukluğu göremiyorum.çabukluk bir yana yazım tamamen ortadan kayboluyor.nedenini merak ettim de?

yorumlayamamak ve tutamamak

sbaskentli | 19 March 2006 14:56

Cebrailiye nin yaşadığına benzer bir sorunda ben yaşamaktayım. şu an kendi bilgisayarım dışında muhtelif yerlerdeki bilgisayarlardan sisteme girerek bildirgeci takip etmeye çalışıyorum.

Ancak eski yazıların bir kısmında yorum ekleme altarnatifi sunulmakta iken yeni yazıların hiç birine yorum yazamıyor ve yazıyı tutamıyorum.

Sisteme giriş yapmam gerektiği ikazı veriliyor ancak pilli hesabına giriş yapmış olmama rağmen ve bildirgec de yazı yazabilmeme rağmen bu sorun ısrarla devam ediyor.

istiklal harbi

sbaskentli | 26 February 2006 16:05

Escape arkadaşımızın yazısına yorum olarka yazdığım satırları affınıza sığınarak buraya da taşıyorum.

Böyle bir muhabbeti kaçırdığıma üzülüyorum. Yapılan analizler ve değerlendirmeler çok güzel ancak bana sorarsanız bu tür analizlerde geçmişi irdelerken ve geleceğe ışık tutmaya çalışırken eski polisiye filmlerde sabit olduğu üzere en çok faydayı sağalayandan ve kendini mazlum gösterip çatışmalarını sadece kendi sınırları ile tutarak masumiyetini ıspata çalışanlardan yola çıkmak daha mantıklıdır.

Kimden bahsettiğimi sanırım anladınız bir çoğunuz.

anlamsız

reoxy | 14 February 2006 00:18

artık anlamsız geliyor yorum yazmak günlük. bir tartışma gördüğümde girip iki kelime yorum yapsam, sanki verilecek cevapları önceden biliyor gibiyim. birisi sevdiğim bir yazı veya bildiri gönderse sanki yapacağım bütün övgüler klişe olacakmış gibi. niye yazdım ki bunu, zaten böyle hisseden onca insan yok mu ki? iyi ki varsın günlük. sana gereksiz diyenler utansın.

Babam ve Oğlum

escape | 06 February 2006 09:17

Sevgili günlük,

Arkadaşlarımın aylarca “babam ve oğlum” filmini övmesine kulak asmadım, direndim ve filmi izlemeye gitmedim. Ama ben de insanım. Sabır da bir yere kadar! Gittim sonunda..

Ortalık yerde en son dokuz yaşındayken ağladığımı hatırlıyorum. Yaramaz ve söz dinlemez bir çocuk olduğum için, deliler gibi koşardım ve sık sık düşerdim. Sonra da “anneeeea” diye ağladım her çocuk gibi… Aradan onca yıl geçti ve ben, yazılı olmayan, herkesin içinde ağlamama sözleşmesini, tek taraflı bozmanın verdiği sıkıntıyla, bir sürü insanın içinde ağlamaya başladım. Genellikle ağlarken; ben, kendim ve şahsım dışında dördüncü bir kişinin bulunmamasına dikkat eder(d)im. Ama heyhat, bir sinema salonunda, beyaz perdede resimler gözümden beynime, beynimden gönlüme doğru hızla akıyor, kulağıma sözcükler takılıyor ve ben ağlıyordum. Diğer izleyenlerin üzerinde de izledikleri film, benzer etkiyi bırakmış olacak ki, oradaki herkes ağlıyordu. Güya “cool” takılacaktım. Filmi izledikten sonra, elimi çeneme koyup, “Hmm, minimalist yaklaşımlar ana temayı ön plana çıkarırken; optimist ve pesimist düşünceler kaotik bir sarmalla sentezlenerek sürrealizme yaklaşmış. Bu bağlamda izleyenin tepkileri hededir.” gibi anlaşılmaz sözcükler kullanıp kendime “entel kuntel” dedirtecektim. Ama ne oldu? Babam ve oğlum filminin neredeyse başlarında ağlamaya başladım. İlk ağlama ihtiyacının ardından önce gözlerimi yukarı çevirip içimden, “la la la la, seni duymuyorum. hem acımadı ki, acımadı ki!” dedim içimden arsızca. Ardından dikkatimi dağıtmak için olsa gerek, “yeni nesil gençlik ne yapıyor, film onları da ağlatıyor mu?” sorusuna cevap bulmak düşüncesiyle, çaktırmadan arkaya baktım. Daha sonra kaçacak bir yerim kalmadığından olacak, iki sıra önde oturan teyzenin acı hıçkırıklarına dayanamayarak ben de ağlamaya başladım. Sonra da film boyunca hep ağladım. Anneme, babama, küçüklüğümde tv’den hayal meyal duyduklarımdan hatırladıklarıma, bir devrin başlamasından bitimine kadar hep acı çekmiş insanlara, geçmişe, hatalara, zihniyetsizlik yüzünden ağır bedeller ödeyenlere ağladım, ağladım. Tüm bulara ağlarken aslında kendime de ağladığımı farkettim. Kaybettiğim aile büyüklerime ve kaybedeceklerime ağladım. Meğer ne çok gözyaşım varmış da, benim haberim yokmuş. Sonra işi abartıp ailemi her şeye rağmen çok sevdiğimi düşünüp yine ağladım. Hızımı alamayıp, neden artık “Donald Duck” gösterimde değil diye ağlamaya devam edecektim ama, ne yazık ki film bitti.