bildirgec.org

yolculuk hakkında tüm yazılar

Uçakla yolculuğun böylesi: “Virgin Amerika Havayolları”

Chat Noir 1 | 19 January 2007 15:51

Artık uzun seyahatlerde canınız sıkılmayacak. Virgin Amerika havayollarının yüksek teknolojiyle donatılmış Airbus A320 tipi jetleri size unutamayacağınız bir yolculuk yaşatabilir. Her koltuğun arkasında yer alan dokunmatik ekranlardan müzik dinleyebilir, film izleyebilir,oyun oynayabilir hatta diğer yolcularla chat yapabilirsiniz. Bu havayollarının kendinizi evinizde gibi hissettirecek koltuklarının yanında aynı zamanda usb ve Ethernet portları da bulunuyor. Bir uçak yolculuğundan daha ne beklenebilir ki? Bravo doğrusu. Darısı bizim havayollarına.

yol takıntısı

lorienn | 28 December 2006 13:37

YOL TAKINTISI
Otobüsteki yerim cam kenarı. Dua ediyorum yanıma fazla konuşmayan ufak tefek biri düşsün diye. Ama her zamanki gibi yol arkadaşımın istediği olacak gideceğim yere kadar susmadan konuşacak. Ne olur Allahım, ne olur? Şu kuluna bir günde suratsız bir yol arkadaşı nasip eyle! Çok mu abartıyorum acaba? Dur bakayım bir düşünelim. Şimdiye kadar yanımdakiyle hiç konuşmadan yaptığım bir yolculuk var mı? Var tabii canım bir kere olmuştu. Nankörlük yapmayayım.1991 yılı Kasım ayında İstanbul yolculuğumda bir genç kız oturmuştu yanıma. O da selam verip de iki laf ederim diye korkusundan yan oturup ha bire sigara sarıp tüttürmüştü. Derdim mi ne? Efendim, ben dağları dereleri tepeleri seyrede seyrede yolculuk yapmayı sevdim hep. Yol boyunca dışarıda güzel, ilginç olan her şeyi hafızama kaydetmek, kent curcunası ıvır zıvır dertlerden tümden uzaklaşmak değil mi niyetim? Gel gör ki sohbetçi teyzelerim insana dinlenmek için fırsat vermez. Hal hatır faslından sonra merak ediyorlar yol arkadaşlarını doğal olarak. Kimim, neciyim, nereye gidiyorum? Cevap vermeyip onu nasıl üzerim? Surat yapacağım diye söz veririm her seferinde. Bende de var aksaklık, yapamam. Nasıl kırarım karşıdakini? Yolculuğunu nasıl berbat ederim? Bugün şanslı günüm olsun ne olur Allahım! Bir fırsat ver bana… Kendimle baş başa kalayım bu yolculukta ne olur. Şimdi yol arkadaşım bir açar ağzını. Konuştukça depreşir insanın sıkıntısı. Kaç kaçabilirsen…
Yerime oturdum otobüse valizlerini veren, birbiriyle vedalaşan insanlara bakıyorum, gördüğüm her kadın için tahminde bulunmaya çalışıyorum.
-Bu hanım olsa keşke yol arkadaşım. Sakin birine benziyor. Ama yok! Olmadı, bu hanım diğer otobüse yöneldi. Şu mu acaba? Yok yok bu olmasın! Bu biraz şişmanca. Yerleşemez rahat edemez. Üstüme abanır. Ayyy ne sinirim! Kendi kendime problem yaratıyorum?.. Bak! Kendime kızdım yine. Hem böyle şirin toplu insanlar çok neşeli mutlu insanlar gibi geliyor bana. Ne güzel pozitif enerji!
-Evet işte bu! Benim yol arkadaşım bu hanım olmalı. “İnsan sarrafı oldum artık” diyenler gibi, ben de yolcu sarrafı oldum. Bakın, bu teyzeyi genç bir kadın yolcu ediyor. Kızı galiba… A, hanım kızım, anneni dışarıdan yolcu edeceğine bindir otobüse oturt koltuğuna. Anneciğinin yol arkadaşına bir selam ver, anneciğini bir emanet et bari ona. Yok olmaaaazzz!.. öyle alelacele “güle güle, allahaısmarladık” deyip kaçacak. Bak bak… nasıl da bilirim ama.. Gidecek bu gidecek..
Annesi olduğunu tahmin ettiğim teyzemde dayanamıyor genç kadına “hadi evladım sen git bekleme, işe geç kalacaksın” diyor. Kızına düşkün gibi, ona üzülüyor besbelli. Göz nuru bir tanesi kızı. Bak şimdi bu kız çalışıyor üstelik. Allah bilir evlidir bu kızcağız. Çocukları da vardır. Kızcağız koştura koştura mahvoluyordur. Damat da anlayışlı değildir. Bir tanecik kızı da şöyle tüm sıkıntılardan uzaklaşsa bir yolculuğa çıksa, dinlense ne güzel olurdu aslında. Ooofff bu ne ya… hep aynı insanla yolculuk çekilmiyor haa.. Şimdiye kadar yol arkadaşlarımı ezberledim artık. Dur bakayım… Evet, yol arkadaşım olacağını tahmin ettiğim teyzem otobüse biniyor. İnşallah beni de biraz düşünür kızını düşündüğü kadar! Fazla hasar bırakmaz diyorum içimden. İşte yine yanılmadım, teyzecim benim yanımda oturacak. Tombiş, güler yüzlü, çevresine ilgili… Haydi hayırlı yolculuklar…

minübüs yolculuğu

modela | 24 December 2006 13:27

minübüs yolculukları hayatım da hatta psikolojim de hatta yaşayış biçimimde büyük yer ettiğini düşünüyorum günlük! nedeni bilmiyorum ama demin minibüsten inerken bu yazıyı girmeye karar verdim. her sabah kalkıp o meşhur sıraya geçerim. hemen önümde kaç kişi olduğunu ve minübüsün yaklaşık kaç dakika sonra gelebileceğini tahmin ederim. ilk başlarda tutturamadığımda kendime kızardım lakin öğrendim ki kendini sevicen suçu başkasına atıcan. genel de suç yamuk yumuk sıraya geçen vatandaşta ve geciken minibüs şöföründe. minübüs gelir bir bir arabaya atlarız. araya kaynayanları uyarır aldığımız cevaplarla onların kader mahkumu olduğunu öğreniriz. aramıza almayıp dışladığımız için kendimizden utanmayı da burda öğrendim. sağ salim minübüse binenler koltuk seçerler, arka sağ taraf ayakları uzatmak için gayet güzel bir yerdir. şoförün yanıda ara sıra camı silmek zorunda kalsan da gayet güzeldir. arkadaki dünyadan soyutlarsın kendini. önlere oturmamayı tercih etmek doğru karardır. yoksa “bilader şurdan bi aynalıkavak uzatsana” sözü kulağında inler. burdan öğrendiğim hayatta doğru ve hızlı karar verebilmek için tecrübe en büyük kaynaktır. el frenin sesi gelir ve yolculuk başlar. burada şoförün psikolojisi ve kendine göre belirlediği strateji genel olarak yolculuğunuza hükmeder. şayet adamın durağa bir an önce gitmesi gerekiyorsa, yoldan birine kızdıysa, aile içi şiddete maruz birini bırakıp işe geldiyse gayet hızlı bir şekilde yol alır. aksini düşünemiyorum yol bitmez. minübüs yavaş gittiğinde sabırla küfür etmeyi hızlı gidince de dünyada kalıcı olmadığımızı öğrendim. yolculukta engin tecrübelerimi kullandığım için hep oturarak giderim. türkiye futbol federasyonu gözcüleri gibi olan olayları izlerim. rapor etsem de bir cacık olacağı yok anlıyacağınız. parasını uzatmayan ve şoförden alenen küfür yiyen insanlar, taciz eden ve edilen kadın ve erkek, mini etekli lise öğrencilerine gösterilen ilgi ve alaka, yer olmasada yer olduğunu fizik bilimine başvurarak kanıtlayan şoför veya muavin, yeşilpınar’dan binen manyak bir manita, arasıra tanıştığım kızlarla koyu muhabbetimize ortak olan minübüs ahalisi, gazetesi okunan gözlüklü amca (sağolsun o olduğu günler gazete almıyom).. uzar gider. hepsinden ortak öğrendiğim şey biz Türklerin çok ortak noktamız var. ve iniyoruz. el frenin sesi geldi, herkesin inmesini bekler ve nereye gidiyorsak gideriz. her sabah da haykırırım “dağılın lan!” içimden. uzun lafın kısası onlarla da onlarsız da olmuyor bu hayat 🙂

zamanda yolculuk

neoturk | 29 November 2006 19:50

uzay gemisi
uzay gemisi

bilimin kurguya doyduğu an işte tam bu sitede bulunabilir üstelikte Türkçe çeviri de değil! zamanyolculuğu hakkında ulaşabileceğiniz en kapsamlı kaynak , ancak arkadaşın ne kadar kabul etmesede üst ırk takıntıları bulunmakta

döndük.

alternative4 | 11 March 2005 05:46

Otobusu kacirdim. Bir sonraki sefere kadar beklerken bos bos gezinmeye basladim. Onume cin mahallesi denk geldi, dusunmeden daldim. ironik bir tesadufle “Serendipity” adli fusion restaurantta oturup vakit gecirdim. Sonra otobuse bindim. Yanimdaki battaniyesinin altinda usudugume tamamen kayitsiz uyurken ben de iyice cama yapisip, oyle seyrettim gelip gecen goruntuleri. yine ironik bir sekilde “492 Cups to China” fon olmaya baslamisken gidip gelen dusuncelere, yol boyu ruzgarda savrulan sazliklara baktim, cocuklugumun camurlu topraklarina deger gibi oldu ayaklarim, urperdim, iyice cektim bacaklarimi kendime. Her zamanki gibi kamyonlarin ustlerine ve yoldaki tabelalara takildi gozum, her birine typographic kritik verdim sanki lazimmis gibi. hafta basinda tekrar bir yigin isin, gereksizligin ve karmasanin arasina dusecegimi bildigimden ilk durakta inip geriye donmek fikri kemirmeye basladi beynimi. Olmazdi biliyordum, yine de neden olmayacagini aciklamak geregi duydum kendime bir sure. Kac zaman once birinin ettigi “Gencsin, daha yavastan al, daha agir agir gecir zamani ve ne yaparsan yap sakin aceleye getirme” nasihati geldi aklima, hemen kovdum. Sonra, Baltimore’u dusundum. kendimi de hayatimi da butun Istanbul resimlerinden cikarttigimi. kuculttugumu adimin son harfini. “pause-rewind-erase” ile olmasi gereken yerde, olmasini istedigimden belki cok alakasiz bir sekilde suren giden yasamimi. Bu “yersizlik”ten artik gocunmayisimi. “neyse o”nun olusunu. sonra bir suskunluk oldu, firsattan istifade ettim. dedim ki “kizdiniz, siz hakliydiniz, artik size gerek yok”. artik ancak bir kahve fali kadarsiniz. Ki icimden sehirler gecmeyi de birakti kac zamandir. Simdi ne zaman esse kalkip gidiyorum herhangi bir yere, gozlerimden tabelalar, ellerimden biletler geciyor ama hicbiri ozel bir sey ifade etmiyor. asal sayi hesabi yasiyorum, birden ve kendimden baska bolenim yok. I-95’a ilerliyor o sirada otobus yavas yavas, suyu goruyorum uzaktan. Yerde bir sise yuvarlaniyor, bir de kus surusu havalaniyor yolun karsi tarafindan. Goz kapaklarim agirlasiyor git gide, sessizlesiyor kafamin ici. iste uyku, en sonunda. Iste… bu gitmeler guzel, guzel olmasina da.. su donusler yok mu, onlar cok koyuyor insana. Hani her yer birbirine benzemediginden de degil ama.. elbet var bir duyarlilik hala icimde bi kenarda.. ondandir olsa olsa. – koyuyor tabii, yanlis miyim cevat abi? – ne munasebet benjamin’ciim, kodu mu oturtuyor zira.

platonizm

crimsonsunrise | 29 December 2003 14:23

29 Ağustos 2002

18.45…Otobüse bindi.Şoför hizasındaki koltuklara oturdu.Çünkü o kısmın manzarası onu fazlasıyla ilgilendiriyordu.Kalbi dışarıya çıkacakmış gibi oluyor,kendi kendine ne söylerse söylesin etkilenmiyordu.Boğazı tıkanıyor,elleri terliyor,kendini çok garip hissediyordu.Bu daha önce de bir çok kez başına gelmişti,benzer durumlarda…Ne ki,15 dakika sonra ya olacak ya olacaktı.Başka bir ihtimal düşünemiyordu.Olmazsa bir çok kez kıyısına geldiği çılgınlığın öte yanını göreceğinden emindi.

18.50…Yolculuk devam ediyordu.Mesafe azalmıştı.”Ya bugün çıkmazsa…” diye düşündü.Bu olasılık da vardı ve kafasını duvarlara vurmasına yetecek düşünceydi.Ya çıkmazsa…4 gündür bu anı beklemişti.Cesaretini toplaması için tam 4 gün geçmişti.O sihirli günün üzerinden 4 gün…Tesadüfen karşılaşıp kekelediğinin üstünden 4 gün…Karşılaşmadan sonra 3 gün üstüste aynı saatte onu orda görmüş ve yıllardır beklediği fırsatın elinden uçup gitmesine sadece adrenalin salgılayarak karşılık vermişti.”Yarın,yarın,yarın,yarın,mutlaka…”diye sayıklayıp kendini avutmuştu.Ama bugün yarın olmayacaktı.Bugün o gündü.

Yaşasın Tır Şoförleri!

plumprune | 05 July 2003 14:19

Bir yere ulaşmaktan çok gitmeyi severim, sanırım bunu seven tek kişi de ben değilim. Belki sıcaklardan, belki sıkıntıdan hayatımdan memnun olmadığım kararına vardım. Dört duvar bunaltıyor beni; ben, ben olmaktan çıkıyorum sanki. İşimin bana göre olmadığından emin oldum önce; her şey çok ağır işliyor, o kadar sıkılıyorum ki takip etmekten vazgeçip, “bana ne yahu!” diyorum. Oysa insan işini sevmeli değil mi? İşim değil belki de problem, bu işi yapmaya çalıştığımız şehir, anlayış, pazar… ve yahut biz yanlışız da, iş bizim diye başkalarına çamur atıyoruz. Düşündüm uzun uzun bırakıp gitmeyi; hani benden bıksınlar diye, atladım habersiz 10 gün tatile çıktım, aslında başka bir sürü sebebi var bu kaçamağın ama, 3. günü filan mesaj attım: “ben İstanbul’dayım,” diye, kimsecikler de tepki vermedi. Döndüğüm gün internetten haberleştik iş arkadaşlarımla, “nerelerdesin?” dediler sadece, ertesi gün kaldığım yerden yapıştırdık devam ettik işe. Oysa ben “inceldiği yerden kopacak,” düşüncesi ile hareket etmiştim. Gerçi bu aralar hayatımda sorundan bol bir şey yok, sanırım benim için: “aman üzerine gitmeyelim; çıldırdı, çıldıracak!” diye düşünüyorlar. Üstelik 10:30 gibi ofise teşrif etmeme rağmen, ağızlarını açıp bir kelam etmiyorlar. Bilmiyorum ki; işlerine mi yarıyorum, beni mi seviyorlar…

Koşulsuz Müşteri Memnuniyeti

raindown | 15 July 2002 23:26

Dün gece tam 11 saat süren iğrenç bir otobüs yolculu yaptım. ULUDAĞ Turizm, elinden geleni ardına komayarak biz sefil yolcularını Balıkesir’den Ankara’ya tam 11 saatte getirdi.

Yolda 45 dk.lık gereksiz bir mola vermek zorunda kaldık, personelin suratı beş karış, altımda yatan ikinci kaptanın ayakları kokuyor, zaten uzun yol, herkes bezmiş vaziyette… bir yandan da koşulsuz müşteri memnuniyeti diye parçalanan diğer firmaları düşünüyorum.. kamil koç, varan, nilüfer gibi.. tanrım ben neden bu otobüsteyim…

koşulsuz müşteri memnuniyeti konusunda ümitsizliğin doruk noktasında, eskişehir-ankara karayolu üzerinde gördüğüm bir manzara beni oldukça şaşırttı. nasretttin hoca dinlenme tesislerinde, bozuk ankesörlü telefonun üzerinde öyle bir yazı vardı ki yanımda neden fotoğraf makinesi yok dedim kendi kendime. aynen şöyle yazıyordu: “telefon maalesef bozuktur, lütfen kusura bakmayın…” müşteriden böyle özür dilenir işte. konuşur gibi yazmış elemanlar oraya. kusura bakma ağbi, bozuk telefon diyor..

hoşuma gitti, otobüse geri döndüm..