bildirgec.org

yemek hakkında tüm yazılar

Çocukgiller

şopar A.Ş | 25 January 2003 02:26

Neden, bu karda, sırtlarında 5 kiloluk giysi ve bir o kadar da çantayla sabah 7de evden çıkıyorlar? Birileri onlardan nefret ediyor olmalı. Dünyaya gelmekle çok kötü bir suç işlemiş de olabilirler.

Neden aynı soğukta, tek sıraya geçip, neden bahsettiğini bile anlamadıkları ve asla tutamayacakları şeylere yemin ettiriyorlar?

Neden kimse bunu yadırgamıyor? Neden kimse bunları yaşamadan büyüyemiyor?

Neden diye bir soru yok! Bunu ancak aptallar sorar. Akıllı olanlar, ‘Kim, nasıl, ne zaman, nerde, kiminle ne yapıyordu? Kimse gördü mü? Bişey dedi mi?’ diye sorarlar. Küçükken; daha anlamlıydı sorular, en küçükken en anlamlıydı. İstenilen yeterli cevapları alamayınca, neyin ne olduğunu derinden gelen saçmalık yüzünden anlayamayınca, soruları büyüklerin anlayabileceği şekilde sormaya başladık. O sırada kendimiz de yavaş yavaş anlamaya ve kabullenmeye başlamıştık. Hepimiz değil tabii, bir süre sonra işler iyice karıştı. Alın size şairden birkaç vecize:

hagakureye yanlış yaptım

şopar A.Ş | 02 January 2003 14:57

bir arkadaşım vardı; ağlayıp duran. bütün problemlerinden, birilerini sorumlu tutan ve çözüm konusunda hiçbirşey yapmayan ve bu konuda şikayet edip duran biriydi. ben de dün yine mıy mıy mıy, vıdı vıdı vıdı diye başladığında dayanamadım; “başına gelenlerin en büyük sebebi sensin” dedim. oldukça sert söyledim bunu. ağlamaya başladı. bunu kaldırmaya hazır olmadığı belliydi. ama ben de, bunları dinlemektense, oturup film falan izlemek istiyordum. onunla birlikte olmanın hiçbir zevki kalmamıştı artık. hiçbir şekilde…

ağlamaya devam ettiğinde, “kes sesini, git içeride ağla dedim” çünkü ağlamaya hakkı yoktu. benim canımı sıktığı ölçüde, bir yandan da neşelendiriyor olsaydı, katlanabilirdim. ama, her zaman olumsuz olmasının, kendine acımasının yanısıra, hiçbir çözüm önerisi de kabul etmiyordu.

Çikolata

May Çet | 26 November 2002 11:39

‘Hayat bir kutu çikolataya benzer’ Forrest Gumpda ki bu replik klavye başına geçmemi sağladı.

Çikolata demişken şuda güzel filmdi. Baktım hazır ramazanda geliyor,tatlı furyası başlayacak bayram edicem, bu blogu
ben yapmazsam kim yapıcek dedim. Önce göz gönül açılması açısından şu çeşitleri bir sunayım. Adamlar yapıyooooor. bakar mısın yer misin? Yarışmadan görüntüler:

*,**

gibi ayrıca yemekten bıkmadığım tavşanlı çikolata (alamancı olmanın avantajları vardıııı)

Dereotu (Anethum graveolens)

hamilikart | 23 November 2002 06:17

UK’e ilk geldiğimde en büyük sıkıntım bazı gıdaların adlarını bilmiyor olmamdı. Mesela çok sevdiğim halde çörekotu bulmayı bir türlü becerememiştim. Dereotunu da aynı şekilde. Hafif’e blog girmeyeli uzun süre oldu ve canım ne olursa olsun birşeyler yazmak istiyordu. Ne yazayım derken aklıma dereotu geldi. Hani bazı insanlara, gidalara, içkilere ve şehirlere methiye düzülür ya, bu da o hesap. Neden olmasın, cannabis, tütün ve çay dahil her ota methiye düzülürse dereotuna neden olmasın?

Görünüşe bakılırsa, yeşil bir ot. Çiçek açtığında, dereotu dışında herşeye benziyor. Sarı sarı çiçekleri olurmuş -ki her canlının bir şekilde üremesi lazımmış ;). Aslında anavatanı güneydoğu asya diye okudum ama burada bulabildiklerim ya İngiltere’den ya İsrail’den ya da İspanya’dan geliyor. Burada yakındaki markette satilan bir dolu otta olduğu gibi dereotunun arkasında da naked chef diye bir salağın fotoğrafı ve naçizane sözleri var. Faydalı mı bilmiyorum. Yani aslinda diğer her türlü otun faydası olduğuna göre dereotunun da olmalı. Geçen gün dereotu araştırırken karşıma dereotu çayı çıktı. Gece yatmadan yarım saat önce içince uykunun kalitesini arttırıyormuş.

KORDON..

mjd35 | 13 November 2002 23:48

haftaya kordon’daki deniz restauran’da balık yiyor olacağım ve bu gazla daha fazla ders çalışmam lazım..

Votka

ae31 | 04 November 2002 10:52

Sabah kalktığımda ağzımda Sabah kalktığımda ağzımda berbat bir tat vardı. Sadece kustuğumu hatırlıyorum. İki kadeh viski içip sonrasında votka ile devam etmiştim. Sonuçta çift kişilik yatakta üç kişiydik. Kızların arasından sıyrılıp lavaboya gitmek benim için zor bir görevdi. Çarşafın beyazdan çok sarıya, oradan kahverengiye kayan rengi bana gecenin nasıl geçtiğini biraz olsun hatırlattı. Yastık kılıflarındaki sanırım terdi. Sarı lekeler kızlara daha yakın olmalı diye düşünürken, nereye kustuğumu tahmin ettim. Yataktan doğrulduğumda (berbat koku) ayaklarıma dolanan dünkü menü oldu. Bir küfür savurmalıydım ama bu leşlikte bunu yapamazdım. Kızlar hala uyuyordu. Diğer odalarda kimler vardı. Bir horultu duydum. İlk işim tuvalet-i ziyaret oldu. Bu benden beklenen hareket miydi bilmiyorum ama duşa girme fikri o an en doğru seçimdi. Banyo pek büyük sayılmazdı. Sıcak suyu açıp beklemeye başladım. Bu arada diğer odalara göz atıp uyuyanlara baktım. Salonun penceresini açarak biraz hava dedim. Tam duşa giriyordum ki aklıma evin en yaramaz ferdi geldi. Hemen donumu giyerek onu aramaya başladım. Kedi benim odamda Tv nin üzerinde uyuyordu. İlk önce şu pislikten kurtulmalıydım. Ama halıya yapışmış kusmuğu temizlemek bir hayli zaman alacaktı. Kabasını alarak kedinin sabah kahvaltısını engelledim. Eski bir gazete ile sanki ölü örter gibi kusmuk öbeğini kapadım. Sıcak su iyi gelecekti. Tekrar suyu açtım ve bu anlamsız pembe küvetin içine daldım. 3 dakika geçmeden kapı açıldı. Bir kıkırdama ve ismim tekrarlandı. Gelenin ne istediği çok açıktı ve ağzımdaki tat ile sessizliği seçtim. Kabini açtığında bana katılacağını söyledi. Bende ona bunların sadece filmlerde yaşandığını sayıkladım. Sıcak su vücuduma deymiyordu. Kız saçlarını açarak zaten tüm suyu ele geçirmişti. Bu can sıkıcı durumdan kurtulmak için omuzuna öpücük kondurdum. Bana sırıtıp suyu yüzüme tuttu. Bu da bir şeydi. 15 dakikalık su savaşından sonra iyi bir kahvaltıyı hak ediyordum. İnsanlar yavaş yavaş hareketlenmeye, uyanmaya başlamıştı. Neyse ki zamanınm hala vardı. Yataktan öyle kolay kolay kalkılmazdı. Mutfakta votka şişelerini buldum. Demek dedim beni yamultan bu….. portakal suyunu kafama dikip ağzımın tadıyı geri getirdim. Duştaki yanıma gelip seninkiler hala uyuyor mu dedi. Bu seninkiler, gece benimle yatanlar olmalıydı. Çarşafın renginden işin ne kadar ilerlediğini bilemedim. Zaten bu konuda konuşulmayacağını bilerek anlamsız cevaplar vererek bu konuyu geçiştirdim. İşin kötüsü bu siyah saçlı kiminle beraberdi. Salona geçerek Down’nun cdsini koydum. Barda dünden kalan cipslere, kadehlere baktım. Sigara kokusununda ilerisinde bir koku tüm eşyaları kaplamıştı. Kedi salona gelip hatrımı sordu. Barın üzerine çıkarak cips ve meyva tabaklarını karıştırmaya başladı. Siyahlı kız mutfakta kendine bir şeyler arıyordu ve ben bu düzensizlikte neyi bulmuştum.

OKKADAR MESUDUMKİ

potasyum | 23 October 2002 23:25

Sevgili dostum tamilgerillası ile saat 20 sularında buluştuk ve bir kafeye gidip sohbetler ettik.. sonra ordan çıkıp amaçsızca arabayla dolaşmaya başladık. ve bana tamil dediki “abi tatlı yermisin”. bende bu ulvi etkileyici ve şok edici soru karşısında bir an bocalayıp kendisine olumlu yanıtımıilettim doğru (tamil in tavsiyesi üzerine) kadıköye yöneldik. orada mcdonalds ın hemenaltındaki A’tolia ya gittik. tatlımızı söyledik…aman tanrım nasıl muhteşem nasıl güzel birşey o öyle…o kadar güzelki.. süslü bir tabak ama aabartılı deil.. bir çok şeyin karışımı ama ağır deil… masal kitaplarından fırlamış kralların tatlısı sanki…yiyorsunuz ama tadı baymıyor.. az da gelmiyor.. tam kararında.. iyi güzel gibi kelimeler yetersiz kalıyo.. o tatlı için muhteşem harkulade gibi kelimeler kullanıp yeni bi kelime türetmek icapediyor. tatlının nası bişe oldunu anlatmiim çünkü anlattıklarıma bakarak ağır bi tatlı sanıp yemeybilirsiniz.. gidin yiyin ve görün.. birde bu sevgili tatlımız ödül almış kültür bakanlığından. bencekültür bakanlığı kurulduğundan beri verdiği en anlamlı ödül olsa gerek.bundan önce bana deseler abi tatlıya ödül verdik die salak derdim. ama bu tatlıya övgü yetersiz kalıyo ödül vermak lazım tabi.. buna ödül verilir zaten başka bişe yetersiz kalır… neyse uzatmiim sevgili hafif dostları.. gidin yiyin… kadıkçyde mcdonalds ile burger king arasında eski MADO olan yer… pideci ile kuruyemişci war yanyana onnarın tamkarşısı 🙂 hatta karşısında kuruyemişcinin mısır atlatma makinesi war. hala bulamassanız yuh.. o zaman bana mesaj atın ben götüriim sizi

çekirdeği fazla kaçırınca

cekirge | 20 October 2002 21:48

Bizim burada sadece çekirdek denilse de ayçekirdeğinin küçük meyvasına bir çok ad verilmiş yurdumda. Yıllardır çerez olarak tükettiğimiz ayçekirdeği içiyemeklerimizi de süslemeye başlamış. Kilosu yaklaşık 1 milyon liraolan çerez vitamin ve minaral olarak ta değerli. Omega-6 içerdiği için de ayrıca Kadın sağlığında da önem kazanıyor. Ayrımcılık yapmayayım erkek sağlığını da biraz etkiliyor. Sağlık ve ayçekirdeği denildiğinde tabii ki akla ilk sivilceler gelir. Sanırım bunun nedeni yağ miktarının fazlalığı.

Türkiyenin birçok yerinde yetişen ayçekirdeğini artık ithal eder olmuşuz.

Sadece midemizde değil hikayelerimizde de yer bulmuş ayçekirdeği. ve birtek bize özgü değil ayçiçek sevgisi. Başka meraklıları da var.

Öğle zamanı

Psychedelic | 16 October 2002 12:20

Hergün öğle olunca ne yesem sorunu yaşıyorum. Şirketin yemeklerini tabldot verildiğinden yiyemiyorum. Çoğunlukla şarküteriye takılıyorum ama o da şişmanlatıyor. Kebaplar pahalıya geliyor. Az olunca doymuyorum. İlla ekmek yemem gerek. Bakalım biraz sonra ne b0k yiyeceğim.

– süphangile –

sessiz-hafif | 26 August 2002 23:22

süphangile nedir? taxim – bakırköy dolmuşlarının taximdeki durağının orada bir tatlıcı börekçi karışımı bir yer var … kocaman bir kapısı, kapısının iki yanında içerde bulunanların listesi asılı … yukarıdan aşağıya, revani, baklava, vb şeklinde yazmışlar … alttan ikinci ya da üçüncü sırada süphangile yazıyor ya … çok güldüm ben 🙂