UK’e ilk geldiğimde en büyük sıkıntım bazı gıdaların adlarını bilmiyor olmamdı. Mesela çok sevdiğim halde çörekotu bulmayı bir türlü becerememiştim. Dereotunu da aynı şekilde. Hafif’e blog girmeyeli uzun süre oldu ve canım ne olursa olsun birşeyler yazmak istiyordu. Ne yazayım derken aklıma dereotu geldi. Hani bazı insanlara, gidalara, içkilere ve şehirlere methiye düzülür ya, bu da o hesap. Neden olmasın, cannabis, tütün ve çay dahil her ota methiye düzülürse dereotuna neden olmasın?
Görünüşe bakılırsa, yeşil bir ot. Çiçek açtığında, dereotu dışında herşeye benziyor. Sarı sarı çiçekleri olurmuş -ki her canlının bir şekilde üremesi lazımmış ;). Aslında anavatanı güneydoğu asya diye okudum ama burada bulabildiklerim ya İngiltere’den ya İsrail’den ya da İspanya’dan geliyor. Burada yakındaki markette satilan bir dolu otta olduğu gibi dereotunun arkasında da naked chef diye bir salağın fotoğrafı ve naçizane sözleri var. Faydalı mı bilmiyorum. Yani aslinda diğer her türlü otun faydası olduğuna göre dereotunun da olmalı. Geçen gün dereotu araştırırken karşıma dereotu çayı çıktı. Gece yatmadan yarım saat önce içince uykunun kalitesini arttırıyormuş.
Dereotunun İngilizce adının dill olduğunu öğrenmemden bu yana epey vakit geçti. Bu zaman zarfında epey de dereotu yedim sanırsam. Bazı zamanlar terlediğimde burnuma dereoyu kokusu geliyordu (yani ki epey de işlemişti içime :))
Neden anason kokulu derler bilemiyorum ama, Türk damak tadına göre rakı‘yla ilgisi yok dereotunun bilirsiniz. (Olsa da onu da içsem keşke Türkiye’ye şöyle bir uzansam.)
Şimdilerde, pişirdiğim hemen hemen her yemeğin içine dereotu koyuyorum. Mantar, kabak, peynirli omlet ve güveç… Tüm bu yemekleri alıp bulundukları tat aleminin dışında bir yere taşıyor. Yaşasın dereotu!
yorumlar
Bir de maydanozla ilgili bir deyim vardi.Buraya iyi gitti….
ikircikli kaldım,.. ilk önce öperim ben böyle blogcuyu alnından diyecektim,.. ama sonra gördüm ki jamie oliver’e dil uzatılmış,.. kendisi kutlu bir insandır,.. öyle bir enerjiyle, öyle bir kendine özgü karizmayla yemek yapan sadece ainsley harriott’u gördüm ben, ki çok yemek programı izlerim,..o da artık pek yapmıyor zaten,..
bir de ingiliz yemek programlarını izlediğimde (ki yemek kültürü olmayan bu ülkeye bir nevi misyonerlik hizmeti verir o programlar), o kadar çok çeşitli ambalajlanmış ürün var ki, “uff, burada olsa bunlar neler yaparım ben” demekten alamıyor insan kendini,..
evlendikten sonra program yapmıyor galiba artık; yoksa herşey kızın kalbine girene kadar mıymış?!?
almıştım sevgilime çiçek yerine. çok geç saatti kapalıydı bütün çiçekçiler, sevgili mücahit’in marketinden dereotu aldım bir demet; oh mis gibi kokuyor, gittim uzattım burnuna burnuna uyurken o. allerjisi varmış, anında şişti abi yüzü, kafama attı dereotunu ve romantik olmamakla suçladı beni. kadın kısmına yaranılmıyor abicim.
oysa ki romantikmiş,.. cidden öyleymiş,..
(Birsey tutkuyla yapiliyorsa, reklami yapilmaz. Reklami yapiliyorsa o kadar da tutkulu degildir) diye dusunmusumdur oteden beri. Jamie Oliver’a gicik kapisimin sebebi bu. Yoksa programlari iyidir… Orasina karismam 🙂
rakı masasında mezenin üstünde varsa görmezden gelebilirim ama dereotu abicim ya…
iste bu olucak
bir demet ..’den çok daha romantik olabilir pek tabiki! aklıma şey geldi zamanında yaratıcı olmamakla suçlanan bi arkadaşıma yardım olsun diye; 5kg kutu cici bebe’yi (yok yok “cici” bile değildi, taklidiydi) kasaptaki o yağlı gibi kağıtlara sardırıp (hani üstünde bilimum koyun,inek.. resimleri olanından) üstüne bi de fiyonk yapıştırıp vermiştim!
bizim aşçılarımızda eksikliği korkunç hissedilen, rahatlık ve elini kullanma özelliği ile ümit ustadan fersah fersah ileride,.. ne o bizdekiler, herşey önceden hazırlanıp ayrı beyaz seramik tabaklara konur, üç bardak su için üç adet su bardağı vardır, ezberlenmiş kelimeler kameraya boş bakışlarla söylenir ve en kötüsü plastik eldiven takılır!
bu adam, enerjisi ve sempatik tavırları ile işini bir şova, yemekle alakasız bile olsanız izlemesi keyifli bir aktiviteye dönüştürüyor,.. türkiye’de onun yaptığı gibi yapabilecek bir ben varım sanırım,.. heey, medya patronu filan yok mu aranızda hiç:)
oliver lafı nerde kimle geçse adamın hemen limon sıkışı söylenir..
“the naked chef” yakıştırması da o rahatlığından gelir zaten; asla eldiven kullanmaz direk eliyle girişir..
bir ara selçuk kuzu adında birinin programlarına denk gelirdim, yanında bir de manken yamak vardı, çok beceriksizdi, selçuk kuzu ona şunları tavaya diz gibi basit şeyler söylerdi ama o bunu bile yapamazdı, tavaya dizilmesi gerekenlerin yarısı boşlukta kalır bu arada kuzu bey diğer işlerini tamamlayıp döndüğünde “bunlar neden tavada değil?” diye sorardı cevap olarak “sığmadı” gelirdi, çok komikti, bir de hatırladığım yamağı zaman zaman yemek isterdi, kuzu bey bu yemekleri bir öğün menüsünü doldurcak kadar olmadan yapmazdı, yamak bu durumu sinir yaparak misillerdi. uzun zamandır kayboldular.
naked chef iyi limon sıkar,.. limonu ortadan kesip, bir elini çekirdekleri düşmesin diye yere paralel tutarken öbür eliyle de yarım yamalak kestiği yarıyı sıkar, sonra da oraya bir yerlere atar kabuğu,.. bütün bunlar son derece hızlı ve bizim şeflerimizin ağır başlılık, temizlik ve düzen anlayışının tamamen zıttı şekilde yapılır,.. görmelisiniz,.. eğlencelidir,..
tv8’e mail atıp selçuk kuzu’ya ulaşmak istediğimi az söylemedim ben, hiç cevap vermediler,.. beni yamağın yap süper insan diyecektim oysa ki,..
jamie oliver’ın arkadaşı olaydım da akşamları beni de yemeğe çağırıp o güzel şeylerden yapsaydı, ama hiçbirine dereotu koymasaydı. Ne biçim kokar o yaa… Bir de illa kabak yemeklerini dereotuyla doldurur annem. Kabağı da sevmem dereotunu da. Bir de tere vardır. Hep karışır.
ya bu kanalı izleyen mi var? Aman bana ne…