bildirgec.org

yağmur hakkında tüm yazılar

cennetten damla damla

xerre | 11 September 2008 13:25

soğuk gecelerin sabahında havadaki su buharının yoğunlaşarak oluşturduğu çiy, damlalar halinde etrafa bir örtü gibi serilir.

ve burada da olduğu gibi her bir damlada cennetten bir manzara sunar bizlere.aynı yazar Henry Wadsworth Longfellow‘un da dediği gibi:

sinemaskop

morfik | 25 August 2008 11:00

ve yağmur şiddetini azaltmadan yağıyor.
ey ben sel olmuş nereye gidiyor ?

felsefelerim akıntıya kapılmış sürüklenmekte
imkansızlıklar boğuluyor, duygular sürüncemede..

ellerim bir başka şehirde
yüreğim hüzün-mutluluk karışımı bir yerde,
gözlerimi göremez oldum
aynadaki aksim maviliğinin içinde..

dayanmaksa, dublörlü yaşamak
dayanmaksa, hiç bir tadı duyumsamamak
dayanıyorum.

ara sıra dışarı çıkıyorum
film izliyor, kitap okuyorum…
falan da falan
sanki hayat olağan !

bomboş bakışlar
nerede, ne bulacaklar ?

Efendim abi

| 22 August 2008 10:11

– Kötü davulcu, her şey tamam mı?
– Tamam abi.
– Ceyhun
– Efendim abi
– En iyi davulcu, ölü davulcudur diyorlar, ne dersin?
– Doğrudur abi, benim de ruhum çalıyor zaten.
– Ayrıca, bu bas gitarcı seni hiç sevmiyor.
– Doğrudur abi sevmeyiz birbirimizi.
Ben ne dersem hep “doğrudur abi” diyorsun, neden?
– Doğrudur abi.
Neyse haydi bismillah.Sür davulcu, yok arabacı.
– Abi
Efendim Ceyhun.
– Hani yola çıkmadan sen bana elli lira verdin.Ben sana daha üzerini vermedim.
Sadede gel Ceyhun.
– Şimdi Yaşar abinin bana on lira, benim Raşit abiye 15 lira, Eray’ın ikimize onar lira, şu bascının da sana dört bira borcu varmış.
eee
-O halde sen bana otuz lira borçlusun, yani borçlu gibisin ya da olacaksın. Hatta ödedin borcunu
Ceyhun annenin telini versene.
– Neden abi?
Sen doğduğun zaman oğlum oldu diye sevinmiş mi? soracağım.
-Abi sahnede sordun ya, milletin içinde.
Tamam ne dedi annen?
– Hatırlamıyorum abi.
– Ooo burada ne çok iğde ağacı var
Nerede Yaşar iğde ağacı? Zeytin ağacı onlar, zeytin
– Mehmet hoca, hangi parça ile başlayacağız.
Merhaba
– Aleyküm selam ağabey.
Ceyhun şimdi kalkacağım ayağa haberin olsun.
– Doğrudur ağabey.
Ceyhun susmayı dene

mer meram

aylakadamveben | 17 August 2008 17:42

o ne ya.tam şurda başlıyo.bi nevi doğa mucizesi diyebilir miyiz.şu anda yeni bi tabir daha ekliyorum yağmur alfabesine:yağmura girmek.en uzun yürüyüşün o muydu yağmurda.ilklerdendir de.sırtımda fakir bi hırka.o kışı ve bir aşkı o hırkayla geçirmiş olmam.ensemden kıçıma bir nehir.kötü giyinerek bedeni aşağılamaya çalışma;bunun ruha iyi geldiği inancı..diyelim böyle bişi var.kötü giyinmek,aşağılanmanı sağlar mı..hızlanıyo.ağacın altına girmiş.ondan olmaz sana şemsiye.ağaçcık.ben de bi yere sığınsam.şeker olmadığına dair gençlik böbürlenmesi.birbirlerini gaza getirirler.bak şurası iyi.anlam olarak da gerçekleştireceğim durağan olaya uygun.ağacın altında ne işin var di mi,piknik mi yapıyosun..ama burası öyle diil.ha yağmurun dinmesini beklemişsin,ha otobüs.hadi biraz durak..binmek istemediğin zaman nasıl da geliverir otobüsün.git işte.herkes bindi.hala bekliyo,kapısı açık.üzerimde reşitpaşada oturur mu yazıyo..azaldı mı.çıkıyim o zaman.ne yazıyo.tevfikiye camii.18…tevfik’le bi alakası var mı.yok,zamanları tutmuyo.o aşiyanlı zaten.hem tevfik’in anısına yapılıcak yapı cami mi olurdu.harbi bi soru bu.ah cehalet..tevfikiye camisi kapısı popülasyonu yükseliyor.hoş ama.tarihe sığınmak ve tanrıya.caminin mermerlerine anlatıyolar meramlarını:şey biz aşkımız ıslanmasın için sığındık…arada göz ucuyla bana bakıyolar..soluk,serin mermerin şefkatle sardığı sevgililerin meramını dinlemeye devam edelim:ya şu burda olmasa,isterdik senin kucağında kalalım saatlerce.birbirimize sarılır,seni dinlerdik.kimbilir ne dolu anlama tanıklık ettin şu arnavutköyünde..tamam be,tamam..gidiyoruz.hem şekere benzer bi yanımız da yok..bu arada kız da taş gibiydi ha..mermer gibiydi mi desem…

Kinetic

| 12 August 2008 10:37

http://www.strandbeest.com/film.html

Bilinçli tüketim.. Ekmekle başlasın.Haydi!

kalamara | 08 August 2008 21:16

Evet elektrik,su,enerji vb. derken ekmeği tasarruflu kullanmaktan hiç söz etmedik.

Türkiye’de yılda 6 milyona yakın ekmek çöpe gitmektedir.Bu gidişe dur diyebiliriz. Aslında hep söylemesi kolay yapması zor değil mi? Aynı yazılarımızda belirttiğimiz sosyal sorumluluk anlayışının toplumda hakim olmayışı, tasarruf girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açmaktadır.
2 günlük ekmek bir okula bedelmiş. Biliyor muydunuz?
Ekmek israfı gerçektende ayyuka çıktı diyebiliriz. Toplum olarak nedense herşeyi israf etmeyi çok iyi beceriyoruz bilemiyorum.
Buğdayı tarladan elde edemeyeceğimiz günler artık çok yakın…
Geçirdiğimiz 2007 yılı metrekareye düşen yağmurun iyice azaldığı bir yıl oldu. Dolayısıyla kuraklık beraberinde tarlaya ekilen ürününverimsiz olmasına veya ürün alınamamasına neden oluyor.
Yakın bir gelecekte yağmur,kar vb. toprağın ihtiyacı olan şeyler istenildiği gibi olmazsa israf devam ederse sonumuz iyi görünmüyor.
Haydi ekmek kırıntılarımızı bir kapta biriktirip çorbaya atmaya başlayarak katılalım. İsrafa dur diyelim!

Gökkuşağı

makaleci | 05 August 2008 13:48

Yağmur bitmiştir…Ne var ne yok yere inmiştir de, ortalık sahici bir toprak kokusuyla canlanmıştır…

Ne zamandır birikmiş olan bulutlar ağlamış, rahatlamış, sesini çıkaran gök gürültüsü bile ortalığı kaplarken umarsızdır artık, dökmektedir içini…Her şey gri görünür o an…Başka bir renge mecâlleri olmayan yağmur ve bulut ikilisi renk isteminden yoksunlardır, rahatlamaktır istedikleri…İşte tam da bundan sonra,gri bir ağlamadan sonra gelir güzellik…Gökkuşağı o kadar berrak ve kararlıdır ki;daha önce gökkuşağının içindeki renkler başka zeminlerde görülmüş olsa da, o yağmurdan sonra bunu arz-ı endam ederken görmek insana o renkleri ilk kez keşfediyormuş heyecanını verir…Emek vardır sanki biraz…Az önce yağan yağmurun hediyesidir o…Acı çekilmiş, ortalık yerle yeksan olmuştur evvelinde…Ve sonrasında bu renklere kavuşmak varmış, hediyedir…Dibe vurmak en iyidir, daha hızla yukarı yükselirsin…yağmur en iyidir, akmalıdır, seslenmelidir ki arkasından gökkuşağı gelsin…Gökkuşağı bünyede, bu gözler tarafından görülmekte…Ne güzelmiş…!

Uykularımı uyusan nasıl korkarsın!

| 29 July 2008 17:05

Sabahın kör 5’i… Açık pencereden içeri giren ezan sesi…
uzuyor uzuyor uzuyorrrr… ezanı uzatmak günah değil mi?!
Yanımda uyuyan BİRİ…en son İKİMİZ idik, ne zaman BİRİ ola-bildik…ola-bile-mez bu…
BİRİ ne dokunmak istiyorum, elimi uzatıyorum, ulaşamıyorum…
Aramızda ki mesafe o kadar uzak ki, ta buradan sana kadar yol olur…
Ben uyurken BİRİ ne dokunmazsam, korkuyorum…

Dokunmak… Dokunak… Doku….

Yağmur yağıyor…
Çatı da oturdun mu sen hiç?
Çatıyı döven yağmuru dinledin mi hiç?
Yağmur haklı!- Ne işin var çatıda senin?!- Yan bahçedeki incir ağacının dalları uzanıyordu bizim çatıya,annem işe gidince,ben doğru çatıya…yarıklarından balları akan o büyük,o muhteşem incirlerden yiyecektim ben…cennet meyvesiymiş incir…bu çatı cennet miymiş?
-O huysuz yaşlı seni görürse ne yapar biliyor musun?!
-Küfür eder,kovalar! görsün hem ne olacak ki? o bizim çatıya çıkamaz ki…
-Ben ÇATI KIZIYIM… düşmeden kiremitlerde gezebilirim…
-Sıcak kiremitlere yattın mı sen hiç?

Mezarlık ziyareti..

sekoci | 11 July 2008 12:01

Usul usul yürüyorduk. Sağa sola dikilmiş ağaçlar sanki bizim yalnız kalmak istemediğimizi biliyorlardı. Yalnız kaldığımızda her şey eskiye dönebilirdi eskiden daha eski ye. Gerçeğin bi parçasının hep bizimle olmasından memnun gözüküyorduk. Seni ne kadar özlüyordum ve ne kadar çok istiyordum bunu fark etmeni ..Şirinlik taslıyordum sana belki anlık bir çekim oluşturabilmek için.. Kaçamak bakışlarım vardı gözlerince yakalanmayan. Hem yakalanayım istiyor hem yakalanmaktan korkuyordum. İlk şarkımızı dinliyorduk hüznümüzü sakladığımız gülümsemelerimizle..Gökyüzünde kanatlarıyla aynı adımları atan iki martı’ya benziyorduk bir elin bir elimde yürürken. Yağmurdan fazlasını dilemedik tanrı’dan. Bu kez dileğimizi yargılamadan nebula’ya kadar yükseltti bizi. Damlarken aşşağıya yağmurlarla canlı oluşumuzun son örneğiydik.Gerçeğe değdiğimizde birikti acımız. Şimdi de yağmurlar terkediyordu gözlerimizi.Başımız öne eğik yürümeye devam ettik parça parça yıllanarak. Sonra çıplak ayakla geçtiğimiz kayaların arkasındaki bir taşın önünde durduk. “Biz” yazıyordu taşın üstünde.. Sonsuzluğun rakamları altında… İkimizde de güç kalmamıştı artık diz çöktük ruhlarımızda… Gözlerinde yakalandığım soluksuzluğun ritmiyle hafif eğilip usulca öptüm o an…. “Bu ne?” dedin sinirli bakışlarınla…. Mezarlık ziyaretlerimizden biriydi gece karanlığının çöküşünü yansıtan… Orda artık yitirilmiş bedenlerimiz geceye inat ışırken ben saldırıyordum özlemle dudaklarımdaki dudaklarına….

2007/2008 Gıda Fiyatları Araştırması

pisho | 04 July 2008 07:08

cattlenetwork, adlı internet sitesinin, amerikan tarım bakanlığı (ERS/USDA) verilerine dayanarak hazırladığı rapor her nekadar amerika’daki gıda fiyat değişimini göstersede, diğer dünya halklarınıda ilgilendiren bir yönü olduğunu düşünerek bu bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Rapor 4 kısımdan oluşuyor; et ve süt ürünleri, tarla ürünleri (tahıl), meyve ürünleri, sebze ürünleri.

et ve süt ürünleri
et ve süt ürünleri

raporun et ve süt ürünleri kısmında ki 2008 fiyatları arasında en çok artışı, %28.32 oranla “a kalite yumurta” göstermiş, ikinci sırayı taze süt ve üçüncü sırayı da çedar peyniri almış.