bildirgec.org

uyku hakkında tüm yazılar

İçinizi ısıtacak bir haberim var!

Beacool | 30 April 2010 09:49

Abartımı geldi? Bir daha düşünelim...
Abartımı geldi? Bir daha düşünelim…

Kabul edelim! Bir programcı, IT’ci, oyuncu ya da kısaca bilgisayarcıysak hepimiz yarasayız. Ya da çok ama çok büyük bir kesimimizin öyle olduğuna eminim. Yazılar, sayılar, kodlar, binaryler (ve bazılarımız için canavarlar, düşmanlar filan) derken saatlerin nasıl yok olduğunun farkına varamıyoruz.

Mug with a temperature sensor
Mug with a temperature sensor

Hal böyle olunca uykusuzluk ve dikkati toplamak üzere bolca kahve tüketiyoruz. Bu noktada oyuncu kesimi dışarıda bırakıyorum çünkü onlar kahvelerini bile yudumlayamayacak kadar çok çalışıyorlar (kendimden biliyorum). Sizi bilmem ama ben bir kahve koliğim. Günde tükettiğim kahvelerin yanı sıra uğraşılarım arasında unutarak buz gibi yaptığım kahvelerin sayısı hiçte az değil. (Bu yüzden frappe’yi keşfettim 😛 )

LADES

il mare | 19 April 2010 15:07

Ya “içimizdeki şeytan” ın satırları arasına dalarak geçirecekti bu sönme vakti çoktan gelmiş ışıkların aydınlattığı zamanı, ya da içindeki şeytanı satırlarla dışarı çıkararak.

Mail kutusunu açtı, bugün şeytan gibi bir şeye benzettiği birinin maillerini okudu son kez. Kapadı sayfayı sonra,masaüstündeki belgelerimi,bayatlamış birkaç parçayı,indirip de kullanmadığı programların logolarını , bir farenin ayak izleriyle çevreledi bileğinin yardımıyla, taradı taradı, bıraktı. Birkaç kez sağa tıkladı,ardından sola, tam bu aptal oyunu bırakmış kitabına yönelecekti ki son bir sağ tıklamayla yeni bir belge açtı,ardından da çok sevdiği bir müziğiçalıştırarak,yazmaya başladı.

En ilginç alarmlı saatler – Derleme

Lorilleux | 04 April 2010 14:30

İnsanların bugünlerde en çok şikayet ettikleri konulardan biri çok stresli bir yaşam sürmeleri. Bu sorundan doğan bir diğer sorun ise sabah zamanında uyanamama sorunu. Bu sorunu gören üreticiler, birbirinden ilginç ürünler geliştirmişler. Ben de şimdi bugüne kadar zamazing.org’da yazılan en ilginç alarmlı saatleri beğeninize sunuyorum. Bu saatlerden bazıları siz gerekli talimatları yerine getirene kadar susmuyor, bazıları, doğanın güzelliklerini ayağınıza getiriyor, bazıları ise öyle sesler çıkartıyor ki uyanmaktan başka seçeneğiniz kalmıyor. Sonuçta hepsi işlevini yerine getiriyor…
İşte en ilginç 10 alarmlı saat:

1.Kırmızı tel mi, mavi tel mi?
Doğru kabloyu kesmeniz gerek; yoksa patlamaya hazırlanın.

Öperek uyandırılamayanlara…

Beacool | 02 April 2010 14:09

Rise & Shine !!!!
Rise & Shine !!!!

Çağımız insan biyolojisine gayet ters bir zaman. Gerek sürekli aldığımız radyasyon, gerek oynanmış besinler gerekse çalışma temposu. İnsana göre değil de işe göre düzenlenen insan yaşamlarında belki de en büyük sorunlardan biri düzenli uyuyamama…

Bu saati çok seveceksiniz!
Bu saati çok seveceksiniz!

Düzenli uyuyamamanın sonucu da uyanamamak. Bu yüzden alarmlı saatleri baş ucumuzda bolca görmekteyiz. Sabahları türlü türlü şekillerde bizi “rahatsız” ederek uyandıran bu cihazlar belki de şuan en çok türevi üretilenler arasında. Bence hiçbiri Verilux firmasının Rise & Shine Natural Sleep System ürünü kadar güzel uyandırma sistemine sahip değil…

Ürün sana gün doğumu yada batımı yaratabiliyor!!!
Ürün sana gün doğumu yada batımı yaratabiliyor!!!

Bir insanın uyanmasındaki en önemli faktörün güneş ışığı olduğu uzun yıllardır bilinmekte. Lakin kentsel yaşamda bu pekte mümkün değildi. Ama artık mümkün. Saatimiz üstünde bulunan sanal güneş ışığı üreticisi ve doğal seslerin (bkz yazısonu notu) yardımıyla (bunun yerine radyo yada mp3 filanda seçebiliyorsunuz tabi) vücudunuzun biyolojik olarak uyanmasına yardımcı oluyor. Tabii bunları uyku düzenini tedavi edici bir sıralama yavaşça yapması da işin başka bir boyutu.

iyi geceler

taha3045 | 02 April 2010 09:12

İyi geceler herkese, bir kaç saat sonra çoğumuz sevdiğimiz dizinin bitmesinden, bir kaç fincan çayın üzerine belki de kahve yudumladıktan sonra uyumak üzere yataklarımıza çekileceğiz.

Bir bar köşesinde sızdıktan, sabaha kadar seviştikten, nöbet tuttuktan sonra da er geç gidilecek yer uykunun kollarıdır. Uyku belkş de hayattaki en gerekli ve tatlı şeylerden. (uyku bozuklukları)

Yaşamımızın üçte birinin uykuda geçtiğini, uyurken gün içinde öğrenilenlerin ayıklandığını, altmış saat uykusuzluğun ellerde titremeye,sendelemeye , doksan saat süren uyumamanın ise hayal görmeye yol açtığını uzmanlar açıkladı.(ayrıntılı bilgi)

Twitter Kullanıcılarının Uyku Saatlerini Öğrenin!

algoz | 24 March 2010 13:04

Kullanıcı tabanını soluksuz bir şekilde arttıran Twitter’ın diğer bir artış gösterdiği alt başlık ise; Twitter API’leri ile hazırlanmış 3.parti uygulamalar. Bu 3.parti uygulamalardan biri olan ve SleepingTime.org adresinden ulaşabileceğiniz When do they sleep? uygulaması; Twitter kullanıcılarının uyku saatlerini öğrenebilmenizi sağlamakta.

When do they sleep? uygulaması, kendinizin veya herhangi bir arkadaşınızın Twitter kullanıcı adını sorgulattığınızda, o kullanıcının göndermiş olduğu tweetler ile ayarlar bölümünde belirttiği coğrafi konumu (Time Zone) dikkate alarak geliştirilmiş olan bir algoritma ile hangi saatler arasında ve kaç saat süreyle uyuduğunu, grafik gösterimle desteklenmiş bir arayüzle göstermekte.

bebegimin ilk yili 11-12 aylar

simsir tarak | 27 January 2010 13:44

bebeğimin ilk aylarını buradanokuyabilirsiniz.

11. Ayİşte korktuğum başıma geldi. Yardımcım, ben ve Emir, abisinin yatak örtüsünü değiştirirken şakalaşıp bebeklerin en sevdiği şey çarşaftan çadır yaparak Emir’le oynuyorduk. Tekrar işimize döndüğümüzde Emir kafasını abisinin masasının kenarına vurdu. Ve kaşı açıldı. Allahtan yardımcımız yanımızdaydı. Akan kana buzlu havluyla tampon yapar şekilde hastaneye gittik. Hastanede dikiş attılar, kafayı da tencere kapak şeklinde sararak bizi eve gönderdiler. Uykudan kalkınca o sargıyı başında tutmayacağı için eve gelirken hava geçiren bantlardan aldım. Tekrar pansuman yapıp bu bantlarla yapıştırdım. 7 gün sonra dikişlerimizi aldırdığımızda, korkularımın daha da artmasına rağmen kriz anında nasıl sakin kalabildiğimi ben de anlamamıştım.Bir çubuğa takılan renkli halkalar şimdi en favori oyuncağımız. Halkaları büyükten küçüğe dizebiliyor, sadece çubuğuna değil radyatör başlığına koltuk kenarlarına da takıyoruz. Halkaların renklerini tek tek söylüyorum fakat konuşma gelişmiyor. İşaret dilini kullanmaya başladı. Ya da kodluyor. Bizde bu kodları çözüyoruz.Televizyon kumandasına çok meraklı bizde kendimizinkini ona verip yeni aldık fakat bunun çalışmadığını fark ediyor. Yine bizimkinin peşine düşüyor o tarafa oyuncağını kaçırıyor. Sanki ona gidiyor gibi yapıp, kumandayı kapıp kaçıyor. Hem ağzına sokuyor hem televizyona tutuyor. Cep telefonları da aynı muameleyi görüyor.Tek eli ile her yerde ayakta durup diğer eli ile ortalığı karıştırabiliyor. Mama koltuğunda geniş nesneleri başının üstüne koyuyor “hadi siz bağırın” “ıh ıh” biz de hep bir ağızdan “Gevrek, gevrek var” diye bağırıyoruz evin dört bir yanından.İnşaat malzemeleri, temizlik malzemeleri yani sapı olup tutunabileceği, ayakta durup oynayabileceği materyallere çok meraklı. Ne bulursa ağzına götürme işi sınır tanımaz hale geldi, toprak taş, çamur… Her şey mutlaka ağza giriyor. Şunu bildiğim için rahatım solucan böcek gibi şeylerden tiksindiği için eline alamıyor dolayısıyla onlardan yediğini hiç görmedim. Kedi-köpek gibi hayvanları ben severim ancak elleyemem, tüyleri içimi ürpertir. Fakat Emir kedi-köpek ile ilgilendiğinde bu duygumu bastırıp onun ellemesine izin veriyorum. Eve geldiğimizde elini yüzünü sabunlamasını sağlıyorum.Diş çıkarma işi durdu hala 8 diş var boy 78 cm kilooo:14,5 bu gidiş gidiş değil.

OYUN VE GERÇEK

mavilikler | 26 January 2010 09:36

Penceremi açıyorum. Güneş ve hafif bir esintiyle birlikte dalıyor içeri bir anda ‘gün’. Peşinden sesleri ve kokuları da sürüklüyor… Evle dışarıyı birbirine katıyor, karmançorman ediyor… En küçük bir ayırım bile bırakmıyor aralarında.

En çok bu saatlerde seviyorum, O’nu odama konuk etmeyi. Güneş yeni yeni yükselmeye, pencerelerin perdeleri birer ikişer henüz açılmaya başlamışken… Ve dışarıdaki seslerin tek hakimi, hala kuşlarken…

Gün boyu hakim olacak sesin sahipleri, daha yeni yeni üzerlerinden atmaya çalışırken uykularını; uykunun kendileriyle aralarına soktuğu uzun saatlerin yarattığı, geçici hafıza kaybından kurtulmaya, kendileri olmaya çalışırken… ben çoktan kendime gelmiş, günü karşılamaya hazır bir şekilde açıyorum penceremi.

bebegimin ilk yili 8-9-10. aylar

simsir tarak | 25 January 2010 16:30

8. Ay – OyuncuParmak oyunlarına başladık. “Biri pişirmiş diğeri yemiş hani bana hani bana demiş…” İnternetten çocuk şarkıları öğrenip Emir’e söylüyorum. En canlı tepki “Bir elimde beş parmak bir elimde beş parmak.”Bir trafik kargaşası oldu Emir arkadaşımın arabasında ben diğerinde kaldım. Hemen telefon çaldı. Bu adam feci ağlıyor ne söyleyeyim. Benim de aklıma” bir elimde beş parmak “geldi. Arkadaşım hem araba kullanıp hem de bu şarkıyı söyledi. Buluştuğumuzda “Ne anahtar şarkıymış hemen bana güvendi ve ağlamayı kesti” dedi.Bu arada cumartesi ve cuma akşamı projesini hayata geçirdim. Başka bir abla gelene kadar haftada bir bize yardıma gelen abla ile araları iyi diye ondan rica ettik. Cuma akşamları bizde kalıyor. Ben ve eşim her hafta normal hayatın içine karışmaya başlayalı aramız daha iyi oldu. Rahatça sohbet edip dertleşebiliyoruz.Cumartesi sabah abla ile kahvaltımızı yaparken akşam biz yokken neler olduğunu konuşuyoruz. Genelde abi ile oyalanıp ihtiyaçlarını abla ile gideriyor. Nasıl anlıyor abi altımı değiştiremezi?Yiğit küçükken ondan ayrıldığımda küser 1 saat benimle ilgilenmez sonradan açılırdı. Emir böyle değil… “Aaa annem gelmiş değip kucağıma çıkıp seviniyor tabi bu da beni çok rahatlatıyor”. İşin aslı onu çok özlüyorum. Göğüslerim sızlıyor. Ama ailenin geri kalanı ve benim için doğru olanın bu olduğunu biliyorum. Gittiğimiz yerlerde de gözüm hep bebekler de. Kaç aylık, kaç kilo standart sorularıyla başlayan sohbetlerimiz oluyor diğer annelerle.Tabi dışarı çıkmalarla artan katı besin tüketimi de artık evde bebek kokusu bırakmadı. O berbat kokulu kakalar… Artık ıslak mendillerle altını silmiyoruz. Banyo lavabosunda bir güzel belimizden aşağıya yıkanıp onun için tanımladığımız mavi havlularla kurulanıyoruz. Bu seremoniden çok memnun oluyor ne de olsa işin içinde su var.
Ara ara da kabızlık yaşıyoruz. Böyle zamanlarda beslenme biçimini daha yumuşak ve zeytinyağlıya çeviriyoruz. Kayısı suyu gibi meyve sularıyla besliyor ve bol bol su veriyoruz. 2 gün uğraşmamıza rağmen hala kabızsa doktorumuzun tavsiye ettiği fitilden yardım alıyoruz.Evin içinde giymesi için çoraplı patikler alıyoruz. Bir süre sonra bunları çıkarmayı ya da tabanını kaydırmayı becerince ayakkabı vakti geldi diye düşünüyoruz. Ayaklar köfte formunda olduğu için alışverişe birlikte çıkıyoruz. Bazı ayakkabıları denemeyi tamamen reddediyor. Denedikleri içinden topuğu ve bileği güzelce saran, tabanı kaymaz içi, dışı deri, kolay bağlananını ciddi bir fiyata almak durumunda kalıyoruz. Çünkü bu ayakkabının yürüme için ne denli önemli olduğunu biliyoruz.Ayakkabılarımızı hiç yadırgamadan, tutunarak ilerleme işi aynen devam ediyor. Kendi bebek arabasını Emir alttan ben üstten tutarak gezintilerimize hareket katıyoruz. Bu kez de arabaya geri oturtmakta güçlük çekiyorum ama yine de elinden tutup bel ağrısı çekmekten iyi.
Tastamam 8 diş oldu. Bizim halkımızda negatif bir şey söyleme merakının olduğunu daha iyi anlıyorum şimdi. Markette, pazarda dişleri görenler şöyle söylüyor. “Aaa çok erken çıkmış, erken çıkan diş erken dökülür”. “Biberon çürüğü olur bu dişler.” Ben de soruyorum “ne yapalım ki bunlar olmasın?” bilen yok. Çıktı işte zaten çıkarana kadar çaba sarf ettik bana kalsa abisi gibi 10 ayda çıkarsaydı ben biraz dinlenmiş olurdum.
9. Ay -SeslerBöyle şey olmaz! 24 saat yüreği ağzında ben bebek bakıyorum Adam “babam” diye çığlık atıyor. Çünkü Fatih hep ona babam diye sesleniyor ondan mı acaba? Ben çeşit çeşit şeyler söylüyorum. “Annesinin kuzusu”, “bebiş”, “pemboş”, “Emircik…”Şu video işi tuttu gibi, arada bir açıyorum bulup kaybedip yarım saat kadar oyalanabiliyor. Yatağın içinde yüz üstü döne döne uyuyor. Tuhaf mırıltılar çıkararak ninni söylüyor kendine. “Uyku zamanı geldiğinde, siz yanında olmadığınızda bebeğinizin varlığından destek alacağı bir başka eşyaya bağlanması işe yarayabilir; bu eşya bir oyuncak, yastık ya da battaniye olabilir.” diyorlar şimdiye kadar reklâm olmasın diye bahsetmedim ama siz biliyorsunuz 1. ayından beri nunubaby’si var.Ancak ateşli olduğu günlerde bırak yalnız uyumayı hiçbir biçimde yalnız kalmayı kabul etmiyor. Her 4 saatte bir ateş düşürücü şurubunu veriyoruz. Çeşit çeşit ateş ölçer almıştım. En kolay kullanabildiğim alnına yapışan diğerlerini vücuduna koydurmuyor bile. Kulaktan ölçen de çok hızlıymış ondan da almak istiyorum aslında. Ateşin seviyesine göre ılık duş aldırıyoruz, bir de sirke ile ıslatılmış çoraplar iyi geliyor. Ateşin düştüğüne hiç güvenmiyoruz. Sürekli elimiz Emir’in vücudunda. Böyle ağır işçilikle geçen gecelerde Fatih ve Yiğit bizim her türlü konforumuzu sağlıyor. Ne de olsa onlar biraz uydular.Çeşit çeşit plastik emzik almıştım. Özellikle dişleri kaşındığı zaman kullanır diye bekliyordum olmadı. En iyi diş kaşıyıcısı içinde su olan ve buzdolabında soğutulabilir olan oldu. Taze soğan sapı verdim bir ara ara. Evet ağzı çok kötü koktu ama ağrıları biraz aldı. Damağa sürülen jelleri emip bitirdiği için pek bir faydası olamadı ama onların tadını sevdi.Niye emziği sevsin istiyordum? İlk bebeğimde emzik almamıştı. Memeden kesince mama hazırlayana kadar teselli edecek bir şey olsun çok bağırmasın istiyordum. Yine olmadı.Çok kararlı biçimde evin içinde dolaşmak ve nesnelerle ilişkiye girmek istiyor. Tabi bu ararda kaza geçiriyor. Genelde yüz üstü düştüğü için dişler dudakları kesiyor. Ağzının içi kan oluyor. Çok berbat manzara. Artık yüreğim ağzımda sürekli korkar olmaktan ani dış sesler karşısında tepki veriyorum. Aniden ses duyduğumda yerimden fırlıyorum. Çok sıkıldım korkmaktan. Evdeki herkes bana seslenirken önce düşük tonda sesleniyor, yanıma yaklaşmışlarsa mırıldanıyorlar. Birden “anne” sesi duyunca fırlayacağım diye onlarda tedirgin oldu. Biliyorum ki, ben daha az kaygılı olmalıyım ancak bir saniye gözden kaçırırsam olmadık işler yapıyor. Kapını önünde yerde olan çantaları karıştırıyor, terlikleri yalıyor, kapı eşiklerinden bir ileri bir geri geçip kapı menteşelerine ulaşmaya çalışıyor.Ortamda zararlı bir şey yok diye düşünüyorum ki o anda mutlaka bana nerede ne var gösteriyor. Koltuğun kenarına sıkışmış çekirdek kabuğu. Ve üstelik onu gösterip “baba” diyor.
Sabahları seyrettiğimiz 30 dakikalık bir TV animasyonu var. Burada söylenen İngilizce şarkıyı çok güzel söylüyor. Kulaklarıma inanamadım. Yiğit’ten rica ettim söylediğini duyarsa videoya çeksin diye. Ama hiç yakalayamadık. Söylesin istiyoruz biz söylüyoruz o gülüyor.
Artık düzenimiz çok netleşti sabah 7’de kalkış, 9’a kadar onun odasında tv- oyun- kahvaltı.9-11 arası sabah yürüyüşü.
Eve dönüş ve banyo. Emzirme ve uyku.1 4.30 uyanış.15.30’da günün çorbası. 17.30’da günün meyvesi veya yoğurdu. 18.30’da akşam gezmesi.19.30-20.30 akşam yemeği mıncıklaması. 21.30’da banyo ve uyku.Bu saatlere çok bağlıyım tüm günümü buna göre ayarlıyorum. Her gün aynı saatte aynı şeyleri yapmaktan memnun diye düşünüyorum. Saati geldiğinde kapının dibinde bitip “atta” çığlıkları atıyor. Ben de hava sıcaklığına göre kısa ya da uzun mutlaka onu dışarıya çıkarıyorum. 9 ayda her halde ilk 20 gün hariç her gün dışarıdaydık. Hiç yağmur çamur demedik. Öyle sıkı sıkı giydirdiğim falan da yok. Apartmanda bu çocuk Rusya’dan mı diyorlar, ben de “Şişman zaten çok terliyor” diyorum. Bu harekete göre nasıl şişman kalıyor.
10. Ay – Hareketlenme
Bazı günler hiç bir şey yemek istemiyor, sadece meme. Hatta abartıp sanki yeni doğmuş gibi ürkeklik geliyor ve birkaç gün bırak yanından ayrılmayı göz temasını bile kesmiyorum.
Bunun sebebi yeni eve taşındık bu ev eskisinden çok büyük. Onun odasını olduğu gibi taşıdık hiçbir değişiklik yapmadık. Nerdeyse bu koskoca evde günümün yarısından fazlası Emir’le onun odasında geçiyor.
Ona ait mekanları yeniden tanımlıyoruz ve benimsetmeye çalışıyoruz. Ancak abi ile baba ile bahçede çok mutlu evin içinde mutlaka ben yanında olacağım. Beni gözünden ayırmıyor. “Dünya yüzeyinde biri de beni böyle sevsin daha ne isterim” diyorum ama çok yoruluyorum. O uykudayken evi yerleştirmeye devam ediyorum. Bu ev 1 aydan önce yerleşmez.
Marketteki kadınların söylediği oldu: Üst dişinin birinde lekelenme başladı böylece ilk dişçi randevumuzu aldık ve gittik. Aslında bebek dişçileri ayrı oluyormuş ama bizim dişçimiz ailemizinki olduğu için ona gitmek istedik Çünkü hepimizin ağız ve diş sağlığı hakkında bilgisi var.
Şunları öğreniyoruz: Gece beslenmesinde biberon kullanan bebeklerin dişleri böyle lekeler olabilirmiş buna biberon çürüğü denirmiş ve çok hızlı ilerlermiş. Önlemek için püre gibi yapışkan beslenmelerden sonra yumuşak kıllı diş fırçası ile yuvarlak hareketler ile dişler fırçalanmalıymış. Bizim şanslı olduğumuzu bu işi Yiğit’e havale etmemizi ağabey -kardeş fırçalama eğlenceleri yaparken buna kolayca alışacağını söyledi.
Bu biberon işi şöyle başladı. Akşamları çok sık uyanıp emmek istedi. Ben de yatmadan önce biberon maması ile beslemeye başladım. Sabaha kadar bir kerede ben emziriyorum tamamdır. Ancak bu, yeni işler üretti bana, biberon temizliği gibi. Biberonları fırçayla suyun altında temizledikten sonra bir tencereye biberonları yerleştirip üzerine yarım çay bardağı sirke döküp üzerine de kaynar su ilave edip bir taşım kaynatıyordum.

bebegimin ilk yili 5-6-7 aylar

simsir tarak | 19 January 2010 17:56


5. ay dış dünya

Bacakların arasında bir hafta oturma egzersizi yetti ve desteksiz de oturabiliyor ancak güvenip bıkamadığımızdan yerdeki yorgana 5 adet yastık ilave oldu.
Şimdiki merakı oturmaktan çok dönerek yorganı geçip hatta kapı eşiğini de aşmak.
Yorganın üzerinde bir bakmışız oyuncağın birini eline geçirmiş kemirirken, bir bakmışız uçaktan serbest düşüş yapan sporcular gibi açmış kolu bacağı yere ha çakıldı, ha çakılacak bir heyecan bir heyecan.

El ayak sürekli koşu halinde .” Koş koş anca yetişirsin”

Yorganın üstündeki serbestlik bazen işime gelmiyor odadan ayrılınca ne yapacağını kestiremediğimde yatağına koyup birkaç sevdiği oyuncağı da yatağa serpiyorum. Her zaman hedef gidemese de hiç bıraktığım gibi bulmuyorum tuhaf sesler çıkararak gayretine gayret katıyor.

Egzersizlere hem emir hem de ben devam ediyoruz. Benim egzersizime sabah yürüyüşleri ilave oldu. Emir’inkine de sabah gezileri. Artık kanguruya sığmadı için bebek arabasıyla geziyoruz. Yürüyüş de emiri çevre ile tanıştırıyorum, bu güneş, bu rüzgâr, bu korna sesi, bu çiçek vb.

Odadaki dolap aynasında bir birimize dil çıkarmaya başladık. Bir yerde okumuştum 5 aylık bebeğin aynalı oyuncağı olmalı diye.
Aldık bir tane renkli, kolunda bacağında değişik ses çıkaranlardan. İlgi süper ancak her başım sıkıştığında onu önerdiğim için sinir oldu. Artık oynamıyor. Biz yine dolap aynasında çeşitli maymunluklar yapıyoruz.
Oyuncu bebek günleri oluştu. Bazı sabahlar dikkatimi üzerinde tutmak için değişik sesler, mimikler yapıyor ve birden ayağını birden ağzına alıyor. Gel de dayan gidip yiyorum onu.
Oyunların en yaratıcıları tanıştırma seansların da artıyor. Tükürmeler, kaşığı yakalamalar.
Bir de önlük işi var. Salyalar maksimum seviyeye geldiği için farklı farklı önlükler alıyorum. En sonun da tişört gibi giyilen penye yakası olanlarla rahat ediyor çekiştirmekten vazgeçiyor.