8. Ay – OyuncuParmak oyunlarına başladık. “Biri pişirmiş diğeri yemiş hani bana hani bana demiş…” İnternetten çocuk şarkıları öğrenip Emir’e söylüyorum. En canlı tepki “Bir elimde beş parmak bir elimde beş parmak.”Bir trafik kargaşası oldu Emir arkadaşımın arabasında ben diğerinde kaldım. Hemen telefon çaldı. Bu adam feci ağlıyor ne söyleyeyim. Benim de aklıma” bir elimde beş parmak “geldi. Arkadaşım hem araba kullanıp hem de bu şarkıyı söyledi. Buluştuğumuzda “Ne anahtar şarkıymış hemen bana güvendi ve ağlamayı kesti” dedi.Bu arada cumartesi ve cuma akşamı projesini hayata geçirdim. Başka bir abla gelene kadar haftada bir bize yardıma gelen abla ile araları iyi diye ondan rica ettik. Cuma akşamları bizde kalıyor. Ben ve eşim her hafta normal hayatın içine karışmaya başlayalı aramız daha iyi oldu. Rahatça sohbet edip dertleşebiliyoruz.Cumartesi sabah abla ile kahvaltımızı yaparken akşam biz yokken neler olduğunu konuşuyoruz. Genelde abi ile oyalanıp ihtiyaçlarını abla ile gideriyor. Nasıl anlıyor abi altımı değiştiremezi?Yiğit küçükken ondan ayrıldığımda küser 1 saat benimle ilgilenmez sonradan açılırdı. Emir böyle değil… “Aaa annem gelmiş değip kucağıma çıkıp seviniyor tabi bu da beni çok rahatlatıyor”. İşin aslı onu çok özlüyorum. Göğüslerim sızlıyor. Ama ailenin geri kalanı ve benim için doğru olanın bu olduğunu biliyorum. Gittiğimiz yerlerde de gözüm hep bebekler de. Kaç aylık, kaç kilo standart sorularıyla başlayan sohbetlerimiz oluyor diğer annelerle.Tabi dışarı çıkmalarla artan katı besin tüketimi de artık evde bebek kokusu bırakmadı. O berbat kokulu kakalar… Artık ıslak mendillerle altını silmiyoruz. Banyo lavabosunda bir güzel belimizden aşağıya yıkanıp onun için tanımladığımız mavi havlularla kurulanıyoruz. Bu seremoniden çok memnun oluyor ne de olsa işin içinde su var.Ara ara da kabızlık yaşıyoruz. Böyle zamanlarda beslenme biçimini daha yumuşak ve zeytinyağlıya çeviriyoruz. Kayısı suyu gibi meyve sularıyla besliyor ve bol bol su veriyoruz. 2 gün uğraşmamıza rağmen hala kabızsa doktorumuzun tavsiye ettiği fitilden yardım alıyoruz.Evin içinde giymesi için çoraplı patikler alıyoruz. Bir süre sonra bunları çıkarmayı ya da tabanını kaydırmayı becerince ayakkabı vakti geldi diye düşünüyoruz. Ayaklar köfte formunda olduğu için alışverişe birlikte çıkıyoruz. Bazı ayakkabıları denemeyi tamamen reddediyor. Denedikleri içinden topuğu ve bileği güzelce saran, tabanı kaymaz içi, dışı deri, kolay bağlananını ciddi bir fiyata almak durumunda kalıyoruz. Çünkü bu ayakkabının yürüme için ne denli önemli olduğunu biliyoruz.Ayakkabılarımızı hiç yadırgamadan, tutunarak ilerleme işi aynen devam ediyor. Kendi bebek arabasını Emir alttan ben üstten tutarak gezintilerimize hareket katıyoruz. Bu kez de arabaya geri oturtmakta güçlük çekiyorum ama yine de elinden tutup bel ağrısı çekmekten iyi.Tastamam 8 diş oldu. Bizim halkımızda negatif bir şey söyleme merakının olduğunu daha iyi anlıyorum şimdi. Markette, pazarda dişleri görenler şöyle söylüyor. “Aaa çok erken çıkmış, erken çıkan diş erken dökülür”. “Biberon çürüğü olur bu dişler.” Ben de soruyorum “ne yapalım ki bunlar olmasın?” bilen yok. Çıktı işte zaten çıkarana kadar çaba sarf ettik bana kalsa abisi gibi 10 ayda çıkarsaydı ben biraz dinlenmiş olurdum.9. Ay -SeslerBöyle şey olmaz! 24 saat yüreği ağzında ben bebek bakıyorum Adam “babam” diye çığlık atıyor. Çünkü Fatih hep ona babam diye sesleniyor ondan mı acaba? Ben çeşit çeşit şeyler söylüyorum. “Annesinin kuzusu”, “bebiş”, “pemboş”, “Emircik…”Şu video işi tuttu gibi, arada bir açıyorum bulup kaybedip yarım saat kadar oyalanabiliyor. Yatağın içinde yüz üstü döne döne uyuyor. Tuhaf mırıltılar çıkararak ninni söylüyor kendine. “Uyku zamanı geldiğinde, siz yanında olmadığınızda bebeğinizin varlığından destek alacağı bir başka eşyaya bağlanması işe yarayabilir; bu eşya bir oyuncak, yastık ya da battaniye olabilir.” diyorlar şimdiye kadar reklâm olmasın diye bahsetmedim ama siz biliyorsunuz 1. ayından beri nunubaby’si var.Ancak ateşli olduğu günlerde bırak yalnız uyumayı hiçbir biçimde yalnız kalmayı kabul etmiyor. Her 4 saatte bir ateş düşürücü şurubunu veriyoruz. Çeşit çeşit ateş ölçer almıştım. En kolay kullanabildiğim alnına yapışan diğerlerini vücuduna koydurmuyor bile. Kulaktan ölçen de çok hızlıymış ondan da almak istiyorum aslında. Ateşin seviyesine göre ılık duş aldırıyoruz, bir de sirke ile ıslatılmış çoraplar iyi geliyor. Ateşin düştüğüne hiç güvenmiyoruz. Sürekli elimiz Emir’in vücudunda. Böyle ağır işçilikle geçen gecelerde Fatih ve Yiğit bizim her türlü konforumuzu sağlıyor. Ne de olsa onlar biraz uydular.Çeşit çeşit plastik emzik almıştım. Özellikle dişleri kaşındığı zaman kullanır diye bekliyordum olmadı. En iyi diş kaşıyıcısı içinde su olan ve buzdolabında soğutulabilir olan oldu. Taze soğan sapı verdim bir ara ara. Evet ağzı çok kötü koktu ama ağrıları biraz aldı. Damağa sürülen jelleri emip bitirdiği için pek bir faydası olamadı ama onların tadını sevdi.Niye emziği sevsin istiyordum? İlk bebeğimde emzik almamıştı. Memeden kesince mama hazırlayana kadar teselli edecek bir şey olsun çok bağırmasın istiyordum. Yine olmadı.Çok kararlı biçimde evin içinde dolaşmak ve nesnelerle ilişkiye girmek istiyor. Tabi bu ararda kaza geçiriyor. Genelde yüz üstü düştüğü için dişler dudakları kesiyor. Ağzının içi kan oluyor. Çok berbat manzara. Artık yüreğim ağzımda sürekli korkar olmaktan ani dış sesler karşısında tepki veriyorum. Aniden ses duyduğumda yerimden fırlıyorum. Çok sıkıldım korkmaktan. Evdeki herkes bana seslenirken önce düşük tonda sesleniyor, yanıma yaklaşmışlarsa mırıldanıyorlar. Birden “anne” sesi duyunca fırlayacağım diye onlarda tedirgin oldu. Biliyorum ki, ben daha az kaygılı olmalıyım ancak bir saniye gözden kaçırırsam olmadık işler yapıyor. Kapını önünde yerde olan çantaları karıştırıyor, terlikleri yalıyor, kapı eşiklerinden bir ileri bir geri geçip kapı menteşelerine ulaşmaya çalışıyor.Ortamda zararlı bir şey yok diye düşünüyorum ki o anda mutlaka bana nerede ne var gösteriyor. Koltuğun kenarına sıkışmış çekirdek kabuğu. Ve üstelik onu gösterip “baba” diyor.Sabahları seyrettiğimiz 30 dakikalık bir TV animasyonu var. Burada söylenen İngilizce şarkıyı çok güzel söylüyor. Kulaklarıma inanamadım. Yiğit’ten rica ettim söylediğini duyarsa videoya çeksin diye. Ama hiç yakalayamadık. Söylesin istiyoruz biz söylüyoruz o gülüyor.Artık düzenimiz çok netleşti sabah 7’de kalkış, 9’a kadar onun odasında tv- oyun- kahvaltı.9-11 arası sabah yürüyüşü.Eve dönüş ve banyo. Emzirme ve uyku.1 4.30 uyanış.15.30’da günün çorbası. 17.30’da günün meyvesi veya yoğurdu. 18.30’da akşam gezmesi.19.30-20.30 akşam yemeği mıncıklaması. 21.30’da banyo ve uyku.Bu saatlere çok bağlıyım tüm günümü buna göre ayarlıyorum. Her gün aynı saatte aynı şeyleri yapmaktan memnun diye düşünüyorum. Saati geldiğinde kapının dibinde bitip “atta” çığlıkları atıyor. Ben de hava sıcaklığına göre kısa ya da uzun mutlaka onu dışarıya çıkarıyorum. 9 ayda her halde ilk 20 gün hariç her gün dışarıdaydık. Hiç yağmur çamur demedik. Öyle sıkı sıkı giydirdiğim falan da yok. Apartmanda bu çocuk Rusya’dan mı diyorlar, ben de “Şişman zaten çok terliyor” diyorum. Bu harekete göre nasıl şişman kalıyor.10. Ay – HareketlenmeBazı günler hiç bir şey yemek istemiyor, sadece meme. Hatta abartıp sanki yeni doğmuş gibi ürkeklik geliyor ve birkaç gün bırak yanından ayrılmayı göz temasını bile kesmiyorum.Bunun sebebi yeni eve taşındık bu ev eskisinden çok büyük. Onun odasını olduğu gibi taşıdık hiçbir değişiklik yapmadık. Nerdeyse bu koskoca evde günümün yarısından fazlası Emir’le onun odasında geçiyor.Ona ait mekanları yeniden tanımlıyoruz ve benimsetmeye çalışıyoruz. Ancak abi ile baba ile bahçede çok mutlu evin içinde mutlaka ben yanında olacağım. Beni gözünden ayırmıyor. “Dünya yüzeyinde biri de beni böyle sevsin daha ne isterim” diyorum ama çok yoruluyorum. O uykudayken evi yerleştirmeye devam ediyorum. Bu ev 1 aydan önce yerleşmez.Marketteki kadınların söylediği oldu: Üst dişinin birinde lekelenme başladı böylece ilk dişçi randevumuzu aldık ve gittik. Aslında bebek dişçileri ayrı oluyormuş ama bizim dişçimiz ailemizinki olduğu için ona gitmek istedik Çünkü hepimizin ağız ve diş sağlığı hakkında bilgisi var.Şunları öğreniyoruz: Gece beslenmesinde biberon kullanan bebeklerin dişleri böyle lekeler olabilirmiş buna biberon çürüğü denirmiş ve çok hızlı ilerlermiş. Önlemek için püre gibi yapışkan beslenmelerden sonra yumuşak kıllı diş fırçası ile yuvarlak hareketler ile dişler fırçalanmalıymış. Bizim şanslı olduğumuzu bu işi Yiğit’e havale etmemizi ağabey -kardeş fırçalama eğlenceleri yaparken buna kolayca alışacağını söyledi.Bu biberon işi şöyle başladı. Akşamları çok sık uyanıp emmek istedi. Ben de yatmadan önce biberon maması ile beslemeye başladım. Sabaha kadar bir kerede ben emziriyorum tamamdır. Ancak bu, yeni işler üretti bana, biberon temizliği gibi. Biberonları fırçayla suyun altında temizledikten sonra bir tencereye biberonları yerleştirip üzerine yarım çay bardağı sirke döküp üzerine de kaynar su ilave edip bir taşım kaynatıyordum.Sabah kahvaltılarını karışık beslenme taraftarı olmadığım için, öyle bisküvi, reçel, peynir, yumurta gibi yiyecekleri birbirine karıştırıp püre yapmıyorum. Ekmek dilimleri üzerine küçük küçük kanepeler gibi hazırlıyorum. Bir parçasını Emir’in eline veriyorum, bir parçasıyla da onu besliyorum. Zaten güçlüğün büyüğü ilk tattırmada… Bir kere tattıktan sonra beğendiyse elindekini yemeğe devam ediyor. Ben fıstık ezmesinin, zeytin ezmesinin faydasına inananlardanım. Bu yüzden tuzlu kanepeleri zeytin ezmesiyle, tatlı kanepeleri fıstık ezmesiyle hazırlıyorum.Öğleden sonra çorbalarını da mümkün olan en nötr sebzelerden hazırlıyorum. Onları tatlandırmak için içlerine tavuk suyu, kemik suyu, tarhana gibi ilaveler yapıyorum. Kabak-pirinç-havuç, fasulye-domates-soğan, brokoli-patates, ıspanak-havuç-pirinç, enginar-bakla soğan, kırmızı mercimek-havuç soğan…Asla eti çorbaların içinde vermiyorum. İlk bebeğimden tecrübem et yemeğe köfteyle başlarsan ete geçiş zor olduğu için ete geçişi kuzu pirzolayla yapıyorum. Her türlü kuzu etini, tavuk etini, dana etini şöyle pişiriyorum: ağzı tam olarak kapanan tencereye yıkadığım etleri koyuyorum, Emir öğle uykusuna yattığında ocağı en küçük gözüne en kısık ateşte pişmeye bırakıyorum. 2-2,5 saat tencereyle hiç ilgilenmiyorum. Sonuçta çıkardığım Emir’in çiğneyebileceği kadar yumuşak etleri ki bu özellikle pirzolaysa, Emir eline alıp afiyetle yiyor. Hatta evimize gelen yaşlılar (diş protezi kullananlar) o kadar çok beğeniyor ki, “Emir’e bugün biraz fazla et pişir” diyorlardı. Sonrasında köfteyi, sulu köfte formunda vermek en kolayı…Patates kafa oyuncak alıyorum Ağız, burun, göz, kulak yerleştiriyoruz. Hem Emir’inkileri hem patates kafanınkilerin ismini söylüyoruz. Bana pipisini gösteriyor. Patates kafaya da bir pipi icat ediyoruz tabi.bebeğimin ilk yıllarına ait diğer yazıları buradan takip edebilirsiniz.