bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Kadının Püf Noktası

ventola | 08 December 2010 14:40

Müthiş bir büyü… Erkeği garip bir ruh hali kaplar, ortalığı yıkar dağıtır, o kadının dışındaki şeyler pek umurunda değildir artık. Kadında dudak, dudak kıvrımları, ağzını açma şekli… En can alıcı noktalar hep dudak etrafında toplanmış… Kadında aşktır, tutkudur hep dudakta haykırır. Dikkat kesildiğinde aklı başından gider insanın. Bazen erkek bir çift dudak tarafından katledildiğinin farkında bile değildir, sinsice de işleyebilir ruhuna. Elbette mümkündür.

Kadında her şey mis, ama dudaklar bir başkadır. En heyecan verici, en baştan çıkarıcı kısımdır.

Arif Nihat ASYA

queennothing | 08 December 2010 12:31

5 Ocak günü Adana, şehrin her yerine dalga dalga yayılan şenliklere sahne olur. Türk Edebiyatı ise 1922 senesinde şehirlerinin Framsızlar’dan kurtuluş günü olarak kabul ettikleri bu günü, Arif Nihat Asya’nın yazdığı “Bayrak” adlı şiiri ile hatırlar. Milliyetçiliğiyle bilinen Asya, bir Türk çocuğunun Marksist olamayacağını söyleyecek kadar antikomünist idi.

7 Şubat 1904 tarihinde Tokatlı Ziver Efendi ile Tırnovalı Fatma Zehra Hanım’ın oğulları olarak İstanbul, Çatalca’nın İncek Köyü’nde dünyaya gelen Arif Nihat Asya, henüz 1 haftalıkken babasını kaybetti. 4 yaşına gelince annesi, ikinci evliliğini yaparak, oğlunu bırakarak İsrail, Akka’ya gitti. Akrabalarının büyüttüğü Arif Nihat, ilkokulu doğduğu köyde bitirdi. Daha sonra İstanbul’a taşınan aile, küçük çocuğu Haseki Mahalle Mektebi’ne gönderdi. Daha sonra Gülşen-i Maarif Rüştiyesi’nde eğitim gören Arif Nihat, yatılı olarak gittiği Bolu Sultanisi (bugünkü Bolu Atatürk Lisesi) kapatılınca Kastamonu Sultanisi’ne (bugünkü Kastamonu Adburrahmanpaşa Lisesi) aktarıldı. Resmi olarak 1919 senesinde başlayan Milli Mücadele döneminde 16 yaşından gün alan genç çocuk, dönem şairlerini okumaya başlamıştı.

Zarf / Haydar Ergülen

kahramancayirli | 08 December 2010 09:36

Zarf, iki kısımdan oluşuyor: Kitabın ilk kısmı, Zarf, bildiğimiz şiir formunda ürünlerden oluşurken, Mazruf kısmında şiirden çok düzyazıya yakın duran metinler var. Zarf, Mazruf’tan kesinlikle daha iyi, daha yetkin.
Bütünlüklü, içten içe birbirine bağlı şiirlerden müteşekkil, Zarf. Ve Haydar Ergülen, karıncanın ayağına dolanacak incelikte şiirler yazıyor yine. İki Küçük Nar (s.23), kurgusu ve kendi içerisindeki bütünlüğüyle dosyanın en nitelikli şiiriyken, Kağıda Mektup (s.70), Rubai (s.71), Sözün Fiyakası (s.55) ve Bir Şehre Dönememek (s.49) gibi görece zayıf şiirler de var Zarf’ın içinde.

Kapılarda Karşılananlar (Ali Kuşçu)

Kamil Cengiz | 07 December 2010 09:52

Tarihimizdeki önemli astronomi ve matematik üstadı bilim adamlarından biri Akkoyunlu Devleti’nde rasthanenin (gözlemevinin) başında iken bir ara elçi olarak Osmanlı padişahına gönderilmiştir. Geldiğinde bu bilim adamına İstanbul’da kalması için Fatih Sultan Mehmet ricada bulunmuştur. Koskoca Osmanlı Padişahının bu büyük lütfuna karşın “çok memnun oldum ama az bekle kardeş, başkasına sözüm var, ondan sonra gelirim” manasına gelen bir cevap vermiş ve Tebriz’de Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’a verdiği söz gereği işini bitirip daha sonra padişahın İstanbul davetine icabet etmiştir. Tüm bunlara karşın Fatih Sultan Mehmet onu büyük kısmı devrin ileri gelen bilim adamlarından oluşan bir heyetle sınırda karşılatmıştır. Bununla da yetinmeyip müderris olarak 200 altın da maaş bağlamıştır.
Kuşçu lakabını babasının Uluğ Bey’in doğancısı olmasından ötürü alan tarihimizdeki bu nadide bilim adamı Ali Kuşçu (Ali Bin Muhammed), bugün yıldönümü olan 6 Aralık 1474, diğer bir araştırmaya göre de 16 Aralık 1474’te vefat etmiştir.
Bu vesileyle hem onu anmış olalım, hem de o günkü durumu bugüne bağlayalım istedim. Peki bugün neler oluyor?
Yabancı futbolcular havaalanlarında, kulüp yöneticileri ve coşkun taraftarlardan oluşan bir grupla tezahüratlar altında ve omuzlarda karşılanıyor. İmza törenleri düzenlenip milyonlarca dolar ya da avro ödenen futbolcular son futbol demlerini Türkiye’de öylesine geçiriyorlar.
Havalimanlarında karşılanan pop yıldızlarına otellerine varıncaya kadar organizatörler, sponsor temsilcileri ve kimisi sevinçten ağlayan çılgın hayranları şarkılarla eşlik ediliyor. Ertesi gün 150-250 TL’ye satılan biletleri kapışan insanlar stadyumda toplanıyor, en az yarım saat geç başlayan konser sona erdiğinde ünlü pop yıldızı Mısır Çarşısı’nda alışverişini yapıp cukka ettiği miyonlarla ülkeyi terk ediyor.
Kapılarda karşılanan daha neler neler var: Kapılarda karşılanan gurulardan mı bahsedeyim, televizyonlarda övgüler düzülen mankenlerden mi, üst seviyede törenlerle karşılanan dış kapının mandalı siyasetçilerden mi yoksa sınırda karşılanan teröristlerden mi?
Her ne hikmetse bir sürü insan kapılarda karşılanıyor. Bir de kapıda karşılanmayanlar var. Onların başında da bilim adamları geliyor.
Bilime hak ettiği değer vereceğimiz günler için…

İÇİMDEKİ ÇIĞLIK

mavilikler | 06 December 2010 16:09

“Beni neden duymuyorsun anne?” dedi çocuk.

Ama içinden söyledi bunu. Çünkü sese dönüşseydi kelimeler, şimdikinden farklı olmayacaktı hiçbir şey, biliyordu.

Annesi misafirleriyle sohbet ederken ne kadar da farklı görünüyordu oysa! O’na bu noktadan bakan biri, ‘anne’ kavramının içini bu kadar dolduran bir kadın daha olamaz, derdi. Şefkat kokuyordu her şeyi.

En başta da sesi… Gülümsüyordu adeta. Karşısındakine ne söylerse söylesin, o gülümseyiş hep aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu geride: “Seviyorum seni… Onaylıyorum… Saygı duyuyorum düşüncelerine.”

İLİŞKİLER ve MENDİLLER…

Baha Malar | 06 December 2010 12:53

Eskiden bez mendiller kullanırdık.Hani şu pitikareli, beyaz üzerine değişik desenli, rengarenk bez mendiller.Dörde katlar kıç cebimize koyardık.Bizim için önemi oydu onun…Çalışırken terimizi, hapşırınca burnumuzu sildiğimiz, parmağımız kanadığında düğümler attığımız mendillerimiz.Hayatımızda yeri vardı, o yer kıç cebimizdi ama olsun yinede bir yeri, bir ehemmiyeti vardı hayatımızda bez mendillerin….Bir de çok değer verdiğimiz, ceketimizin sol üst cebinden hayata üçgen ama janti bakan mendillerimiz vardı.Eski ilişkilerimiz işte bu mendiller gibiydi.Eğer önemliyse biri bizim için ceketin sol üst cebinden hayata üçgen ama bir o kadar canti canti bakan mendil gibiydi ya da az önemliyse biri bizim için kıç cebimizdeki mendil gibiydi.Olmasa da olur ama olsa fena olmaz kişilerdi onlar…Öyle yada böyle bir değeri vardı o bez mendillerin.Ama şimdi kağıt mendiller gibi ilişkilerimiz.Kullan ve at.Tam da şimdiki ilişkilerimiz gibi…İsterseniz buna havlu mendil, isterseniz ıslak mendil yada kolonyalı mendil deyin isimleri ve özellikleri çeşit çeşit de olsa anlamları ve değerleri aynı bizim için….Kullan ve at.Tam da günümüz ilişkileri gibi…Bundan dolayı tüketiyoruz hızlıca herşeyi, herkesi…Kağıt mendiller gibi…

İlişkiler ve Mendiller anlatıyor aslında herşeyi…

Raelian

SakarPilot | 06 December 2010 11:48

Raelian, temel olarak, insanlığın uzaylılar tarafından yaratıldığına inanan bir topluluğun veya tarikatın adıdır. Bugün 97 ülkede 70.000 inananı (müridi) vardır. Raelian felsefesine göre, insanlar, hayvanlar ve bitkiler Rael gezegeninden 25.000 yıl önce dünyaya gelen Elohim ismindeki uzaylılar tarafından laboratuarlarda yaratılmıştır.

Raelian inanışının kurucusu ve lideri, eski şarkıcı ve araba yarışçısı Claude Vorilhon‘dur.

Claude Vorilhon 30 Eylül 1946’da Fransa‘nın Vichy şehrinde doğdu. Büyükannesi ve teyzesi tarafından Ambert kasabasında büyütüldü. Müziğe olan tutkusu nedeniyle 15 yaşındayken evden ayrıldı ve Paris’e yerleşti. Claude Celler menajerliğinde Paris’te şarkıcılık yaptı. Belçikalı sanatçı Jacques Brel’e hayrandı ve onunla birlikte birçok kabarede şarkı söyledi. Özellikle “Le Miel et la cannelle” (Bal ve tarçın) şarkısıyla ünlendi. Fransız sanatçı Dalida‘nın eski eşi Lucien Morisse’nin başkanlığını yaptığı “Disc AZ” şirketi ile birlikte 1966-1971 yılları arasında 5 albüm çıkardı.

” – HAYAT NEDİR BABA? “

Baha Malar | 06 December 2010 10:07

Hayat güzel bir yemektir oğlum.

Hem de öyle bir yemektir ki yiyenin doymadığı, doyamayacağı, bir türlü sofradan kalkmak istemeyeceği kadar güzel. Keşke bir midem daha olsa onu da yiyerek doldursam diye hayıflanacağı kadar doyumsuz bir yemek. İçinde her türlü acının, tatlının, hüznün, coşkunun, mutluluğun değişik oranlarda olduğu, her başına oturanın farklı lezzetlerle ve farklı sürelerle sofradan kalktığı ama kimsenin tadına doyamadığı yaradanın büyük bir hünerle bize sadece bir kez yeme şansı verdiği yemektir. Bu sofrada kimimiz yemeğin ortasından yer, kimimiz suyuna banarız. Kimimiz etini yerken kimimize ise kokusunu koklamak kalır.