bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Deniz gözlerin

adoxxoda | 20 November 2008 09:58

Sözler biterde bir gün göz yaşarır
Gitme diye akar yanaktan aşşağı
Sen bilmezsin göz yaşlarının dilini
Boğazım düğümlenir sözler çıkamaz
Kime desem anlamaz duymazlar beni
içerim kararır yüzüm gülemez
Ben sevdaya can simidi gibi sarılmışken
Deniz gözlerinde
Sen dalgalarını üstüme gönderdin
Kurtuldum diye sevineceğim yerde
Defalarca lanetler ettim
Yalnızlar kumsalına sürüklenmiş bedenim
Yüreğimse deniz gözlerinde

Lost Hakkında…

adoxxoda | 20 November 2008 09:34

Uzun zamandan beri lost herkes tarafından izlenen bir diziydi. Ben şahsen diziyle alakalı bir adam olmadığım için ilgi duymadım ta ki ortamda ki çocuklar anlatana kadar. Merak bu işte ister istemez oluyor bir şeyler. İlk sezonu serettikten sonra 1 ay içerisinde 4. sezonuda bitirdim. Bir sürü raslantısal olaylar zinciri almış başını yürümüş. Birde diziyi seyretmeyip seyredecek olanlar okumazsa sevinirim. Diziyle alakalı birşeyler yazacağım çünkü.Neyse ilk olay 300 küsür insan uçağa biniyior ve bir adaya düşüyor. Ama bu insanlar adaya düşmeden önce bir şekilde farknda olmadan birbirilerinin hayatlarında olmuşlar bir şekilde. Benim dikakt ettiklerim.

  • Kate , Sawyerin eski sevgilisiyle bir benzincide karşılaşıyor. Sawyerin manita annesiyle görüşmesi için kate yardımcı oluyor.
  • Sayidin kız arkadaşı nadia kapkaça uğrarken yine başka bir karakter olan Charlie tarafından kurtarılıyor.
  • Hurley le Libby nin aynı hastanede tedavi olmaları.
  • Ana-Lucia Jack in babası adına çalışmıştır.
  • Clarie nin gittiği medyuma Mr. Eko rahipolduktan sonra gitmiştir.
  • Jack spor yaparken bir stadyumda Desmond la karşılaşır.
  • Libby Desmond a ölen eşinin teknesini vermiştir.

Hatırlaya bildiklerim bu kadar bu raslantısal kısmı birde adadakilerin aileleriyle olan sorunları var. Nerdeyse hiç birinin anne babasıyla iyi geçindiği söylenemez.

Walt Disney: Sanatla Ticaretin Muhteşem Karışımı

| 19 November 2008 16:44

Walter Elias (Walt) Disney, (1901-1966) Chicago’da dünyaya gelen, Amerikalı çizgi film ustası. Resim ve karikatür eğitimini tamamladıktan sonra bir reklam stüdyosunda çalışan Disney, burada resim sanatçısı Ub Iwerks ile tanışır ve birlikte Hollywood’da bir şirket kurarlar.

Disney‘in sinemaya girişi, 1924’de “Alice Çizgi Film Diyarında” adlı bir dizi çizgi filmle olur. 1928’de otel odasında bir delikten çıkan fındık faresinin verdiği ilham ile Iwerks tarafından çizilmeye başlayan Mickey Mouse (Miki Fare) tiplemesi ile de çok büyük başarılara imza atar.

düdüklü tenceremin düdüğü

nazokiraze | 19 November 2008 15:25

Sabah kahvaltı sohbetimizde tipik ev kadını muhabbetlerinden birinde konuştuk düdüklü tencereyi. Kullanırsın, kullanmam, patlar, patlamaz,görümceminki patladı, çabuk pişer, düdüğü öter vs. Neden olmasın dedim düdüklü tencere nasıl yapıldı neden araştırmayayım? yazmıyayım.

Büyüklerimizin eski contalı, ağır, kullanışsız, hantal ve patlamaya hazır düdüklü tencerelerinden bugüne çok değişti düdüklü tencereler. Artık daha şık, hafif ve kullanışlılar.Renklileri, elektiriklileri de yaygın olarak üretiliyor. Oysaki icadından sonra yaşanan patlamalar onun 150 yıl kadar gözden düşmesine sebeb olmuştur.Ordusunun ve kendisinin midesine düşkün Napolyon’un para vaat etmesi üzerine yeniden şöhretine kavuşmuştur.Yine de hala patlayan düdüklü tencerelere ilgili haberlere sık sık rastlamaktayız.(örnek)

Masal..

pillibebekkuyuda | 19 November 2008 14:04

Masal
Masal

Her masal, ‘’Bir varmış, bir yokmuş,’’ la başlar.Bu masalın, adı da yokmuş..

Kral ve kraliçenin yaşadığı bir ülkede ,bir prenses dünyaya gelmiş..Bu prenses, diğer kardeşlerinden biraz farklıymış.. O, sahip olduğu hiçbir şeyi önemsemez, şanından, şöhretinden, gereğinden fazla ilgi gösterilmesinden hiç hoşlanmaz, çoğunlukla günlerini, sarayın çamaşırcısı ya da bulaşıkçısıyla geçirirmiş..Hatta sarayı ziyarete gelen soylular, onu, hizmetkar zannedip, çay kahve isterlermiş..O da hemen getirirmiş..

Büyüklere saygı, birde böylesi varmış…

sbaskentli | 19 November 2008 14:04

Büyüklere saygı toplumumuzun var oluşundan bu yana karakteristik özellik olarak genlerinde taşıdığı bir yaşam biçimidir.

Dünya ve hatta o çok methettiğimiz avrupa bile bizden çok sonraları bu saygıyı gerektiği ve hak ettiği şekilde yaşlılarına verebilmiştir.

Ancak yaşanmış küçük bir hikayeyi anlatıp yorumu sizler bırakıyorum.

Şehir İstanbulMekan tipik bir istanbul minibüsü

Sabah mesai telaşının yeni atlatıldığı bir zaman dilimindeyiz. Dolmuşda oturacak yerler dolmuş artık ayak yolcu almaya başlamış. Buraya kadar her şey normal.