bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

İç Döküş

ozgume | 19 February 2009 10:48

ağlama
ağlama

Yonca Evcimik’in seslendirdiği bir şarkı vardı, hatırlar mısınız?
“…
bazı şeyler var susmakla yetindim
bırak kalsın dedim,
böyle olsun istedim..
….
ellere yalan söledim, hep attım kederimi içime
…..
senden ayrılmaya hiç cesaretim yok…”

Tam olarak hatırlayamadığım bu şarkı geldi aklıma birden. Gardolabın yukarı raflarına doğru sıkıştırdığım tüm düşüncelerim önüme düşüverdi…
Şu anda yaptığım ise önümdeki koca yığını tekrar toplamak ve dolabın biraz daha gerisine iteklemek..

BUNAK

westblue | 19 February 2009 10:02

Kapı aralandı, içeriye bir birinden şekilsiz renkler girdi. Ya da birbirinden daha koyu. Kendilerine uygun olan yerlere dağıldılar ve benim hareketlerimi diğer oda varlıklara daha net göstermeye çalıştılar. Kollarımı iki yana paralel bir şekilde kaldırmıştım. Sesim, aç bir fareninkini gibi derinden geliyordu. İnceden kalına tonlama farkını hissettirmeden usulca ve asice bir yansıma tattırdım dünyaya. Titreyenler zevkten kırılıyordu. Bense kendimi 1973 yılında Mozart’ın “Don Giovanni’’ sini dinlerken buldum.

İnsanlar orkestra şefinin ahenkli hareketleriyle yönettiği grubu izlerken kim bilir neler düşünüyorlardı? Çünkü kendilerini müziğe teslim etmeleri o kadar kolay değildi bu eski salonda. Akustiğinin o kadar iyi olduğu da söylenemezdi. Öndeki para babaları ve onların kokana eşleri, kendilerini diğer para babaları ve kokana eşlerine göstermek için geldiği her hallerinden belliydi. Ya da kendini müziğin doğasını bırakıp gözlerini kapatmış, horlamaya ramak kalmış hallerine başka bir ad bulmaya gerek var mıydı? Sinsice yaklaştım müziğe. Kendimi kahrolası bir ruha benzetmekten nefret ediyorum ama sanrım bu tür salonlarda öyle oldum hep. Etraf sallanmaya başladı birden. Renklerin bir oyunu bu dedim yeniden. Beni terk etmeye mi geldiler?

amanın da amanın kim gelmiş !

kelebeklerozgurdur | 19 February 2009 00:03

Aylar önce babaannesinin yaşattığı heyecanı bugün O yaşatıyor bana. Nasıl da heyecan ve meraktayım. Akoniyle konuşmalarımız esnasında O’na yapılan hazırlıkları, hevesi görünce ” aahh ah ” diyorum ” şimdinin bebeği olmak varmış”Bizim zamanımızda sadece cibinlikli beşik ve mermerşahiden dikilen bezden oluşan ” bebek hazırlığı ” nı günümüzle kıyasladığımda kendi adıma üzülürken şimdiki bebekler adına seviniyorum..

Akşamı zor edip hastaheneye koşar adımlarla varıyorum..3.kata ulaştığımda odayı sormama gerek kalmıyor zira daha kapısından,içerde kimin olduğunu anlamanız mümkün…

Endirsin

linet | 18 February 2009 18:01

Midem ile kalbim arasında oluşan bu ağrı, nefes almama izin vermiyor. Derince iç çekmek istiyorum ama başarılı olamıyorum. İştahım da azaldı, hele uyku uyumak imkansız hale geldi. Arkadaşım diyor ki “ Aşık Oldun” galibaa.. Hayır diyorum aşık falan değilim, sadece benim modelim böyle çabuk ısınıyorum, bu da su kaynatmama sebep oluyor, sonra buz gibi soğurum biliyorum … Gülüyor banaa, gülsün ne yapayım..

Barcelona Barcelona adlı filmi izlerken, ordaki kontrollü kadın karakter ile kendimi özleştiriverdim, sonradan kendisinin bile inanamadığı şeyi yapıvermişti.. Yaaa bende bu çok kontrollü halim dışında içgüdüsel olarak hareket edersem neler olurdu… Saçmalamamalıydım, bu hayali bir kahramandı sörsinin uydurduğu, benim hayalini kurduğum..

analarımızın yemekleri

nazokiraze | 18 February 2009 17:24

Erkek kısmının pek söylediği bir laftır, analarımın pilavına benzememiş, annem bu böreği şöyle yapar, böyle pişirir,öyle taşırır. Herhalde herkesin anasının yemekleri kendine güzel diye düşünüyorum. Daha benim annemin yemekleri harikadır demeyen insan çeşidine rastlamadım.

Ben her dakika anne yemeği yiyebilen şanslı kişilerden değilim, küçükken anam sık sık yurtdışına gittiği için hep onu özlemekle geçen çocuklugum, çareyi 100 kilonun üzerinde olmasına ragmen bogazından asla taviz vermeyen teyzemin harika yemeklerine tutunarak geçti. Ama yine de herkes gibi bende iddia ederim kimse benim anam gibi köfte yapamaz, bir kere annem köfteye herkesinkinden daha az, çok az ekmek koyar, ekmek köftesi mi, et köftesi mi ne yiyoruz belli olsun diye. Ve köfteler kocaman olur, normal köftenin iki katından fazla bir büyüklüğe eşittir. O dev köfteler inanılmaz lezzetlidir.

Kendine Afaroz

Kuruvaze | 18 February 2009 16:49

“Nerede kaldın? Seni uzun zamandır soruyorum bana tek cevabın geç gelişin mi olacaktı?”

“Konuşmak için yanlış bir zaman, boşuna ayakta durma!”

“Bilmen gerekiyor, bütün eğrilerimi senden sakladım, bu yüzden duvarın gölgesi yeterince sıcak.”

Son intiharından bu yana uzun zaman olmuştu. Bütün yanıkizlerini silerken, acılarını karalamayı unutmuştu. Dirsekleriyle dizlerinin arasında eksik, başı kesik haliyle ne kadar sakindi. Kalbinin olduğu yere bakamıyordum bile. En son tadına baktığını, hiçbir şey anlamadığını söylüyordu; yalan bir üslupla. Ona dair şahit olduğum en bariz gerçeklik, mecburi yaşamıydı. Ve mecburiyet bayraklarıyla kazanılmış hiçbir zafer olmadığı gibi, onunda zaferleri yoktu. Sadece nefes alıp veriyordu, daha fazlası değil. Lakin hep onda daha fazlası olduğundan emindim! Mesafesini bilen seyirci edasıyla.

taş izi

Galanthus | 18 February 2009 14:57

http://www.taraf.com.tr/makale/4063.htm