bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

tarihe adını kazıyanlar 2. bölüm

nazokiraze | 11 March 2009 13:52

Louis XI ismi Louis olan Fransa krallarından bilmem kaçıncısıydı. Ancak onun bir başka adı daha vardı ‘ Örümcek Kral’ .Evet Louis’in lakabı örümcekti, bunun nedeni ise ülkesindeki bütün soylu kişilerle kavga etmesi, kural tanımazlıgı ve acımasızlıgıydı.Şişman, çirkin, patavatsız olarak bilinen kral, döneminin kardinalini 10 yıl boyunca demir kafeste tutarak herkesin nefretini kazanmıştır.Ünvanları hiçe saydıgı için gerektiginde berberini bile büyükelçi atamıştır.

Kutsal Roma İmparatoru II. Frederick , üç kere afaroz edilmesiyle tarihe geçmiştir.

En güzel aşk filmi: Kader

kahramancayirli | 11 March 2009 12:30

Masumiyet'ten
Masumiyet’ten

Masumiyet’i izleyip de Yusuf’un (Güven Kıraç), Bekir’in (Haluk Bilginer) ve Uğur’un (Derya Alabora) performanslarını unutabilen var mı? Kapanmayan kapıları, çoğu zaman zayıf kadınları, edilgen adamları, hiçbir yere bırakmayan taşrası ile Zeki Demirkubuz Sineması, Masumiyet‘in on beş yıl öncesini anlatarak Kader ile devam ediyor.

Masumiyet için kapalı bir film, “içerinin filmi” demiştik, Kader de doğal olarak aynı minvalde ilerliyor. Demirkubuz’un alamet-i farikası “çerçeve içinde çerçeve” tekniğinin de yardımıyla kentler, zamanlar, karakterler değişse bile hiçbir şekilde çıkış yok, Uğur’un dediği gibi “gidecek bir yer yok!” Kameranın dört kenarı zaten dünyayı epeyce kısıtlamış, sınırlamışken; yönetmen, kamerasını duvarların, kapıların, pencerelerin gerisine yerleştirerek hem izleyiciyi, hem de anlatısını enikonu “boğuyor”.

Yönetmen, on beş yaşındayken duyduğu bir aşk öyküsü üzerine yazmış Masumiyette Bekir’in kırda yaptığı uzun monologu. Bu tutkulu hikayeyi ise yirmi yıl sonra çekebilmiş. Şimdi de Masumiyet’in geçmişini izliyoruz Kader’de.

Bekir (Ufuk Bayraktar), hallice bir esnaf ailesinin çocuğudur, babasının halı dükkanını işletir. Bütün hikaye, Uğur’un (Vildan Atasever) bir gün Bekir’in halı dükkanına gelmesiyle başlar. Uğur zaten belalı Zagor Orhan’a (Ozan Bilen) aşıktır, tabii bir yandan da farkında olmadan saf Bekir’in gönlünü çalar. Sonrası malum, Uğur, Zagor’un peşinde; Bekir de Uğur’un. Aynı cümle Masumiyet için de geçerli ama kendini vuran Bekir’in yerine Yusuf’u koyarsak.

Uyku

sekoci | 11 March 2009 10:39

Uyumuyor. Uyumuyor.Başı yastıkta, ışık kendini yitirmiş.Bedeni tüm ağırlığıyla iç içe geçiyor.Sıkışıyor.Sıkıştırıyor ruhunu bedeni.Çıkmak istiyor,çıkmak. Orada olmamak.O olmamak.Başka bir şey olmak. Kitap okuyor.Deli gibi.Deli.Gibi yok.Sarhoş ama uyumuyor.Bir türlü.Bin türlü uyumuyor.Artık daha az alkol alıyor.Alkol daha çok.Ama ona daha az oluyor.Garipsemiyor artık alkolü beden.Ve zihin garipsemiyor.Kitap bitiyor.Güneş doğmuyor.Güneş ısrarla doğmuyor.Çıkmıyor yatağından güneş. Güneş üşümüş olmalı!

sana iğneyle astım kendimi takvim yapraklarında

| 11 March 2009 10:03

ateşli dudakların betimsel dehlizleri… evet, bu bir deneme… bu gece sana şiir yazmayacağım… biraz saçmalık, biraz kelime oyunu… içimden akanların önünden çekilip parmaklarımı özgür bırakacağım… dudaklarımı kuru, evet… ve evet, hala hastayım… geçecek bir hastalıktan geriye ne kaldıysa onlarla boğuşuyorum… yendim seni hayat… bir kere daha çıktın karşıma ve bu defa da yenildin… bir su tankının içindeki savaş kaçaklarıyla saldırdım sana… su tankı kurşun geçirmez… su tankı seni almaz içeri, boşuna uğraşma… kendimden yana olanları ben çoktan ayırdım bir kenara ve kokmuş ellerinden uzağa koydum bütün renklerimi… dengem bozuk… dengem çocukların ulaşamayacağı bir yerde kendini iğneyle eski bir fotoğraf çerçevesine astı… ve evet, yanımda sevgilim var… tam göğsümün üstünde… başı ve kendisi… omuzları ve kendinden bana dokundurdukları… tenimi ıslatan teri… yüzümü yakan ateşi… evet, o tam da burda şimdi… senin en görmediğin yerde… çocuklarının en ulaşamayacağı yerde ve bana iğneli… yerinde olsam uzak dururdum bu gece benden… yerinde olsam, evimin bütün pencerelerini açar ve hepsinin karşısına tek tek geçip intihara özenirdim… evet, hala hastayım ve evet içimde beni huzursuz eden bir şeyler var… onlardan kurtulmanın çabasını da duyumsuyorum ve mutlaka bu çaba ona galip gelecek… kırık çay fincanlarını düşün mesala sevgilim… onların halının üstüne dağılmış hallerini… bir zaman en sevdiğin fincandı o mesala… onunla çay içmek başka bir keyifti… ama şu anda mutfaktaki halının üstünde atomları duruyor… geri dönüşü olmayan bir yok oluş… var oluşu bir daha göremeyecek bir çocuk intiharı… yenisini almak gerekecek aynısının… o zaman unuturuz onun bütün geçmişini… işte evet, hastayım ve yeniliyorum kendimi… öyle düşün… sen uzaktasın ya şimdi… sen, göğsümde başınla uzaktasın ya… öyle düşün… o kırık fincanın geçmişini unutmak gibi düşün bunu da… evet, hastayım hala ve elbet geçecek bu da… kafam dağınık… kafam seni görmeye özeniyor evin bütün pencerelerini açıp… sana gelmeye özeniyorum… sana sığınmaya… sevişmek… evet, hastayım ve evet geçecek elbet bu da… az kaldı… her şey gibi buna da az kaldı… ertelenmelerle işaretlenmiş bir takvim düşün mesala… fincan atomları ayaklarının altına batarken ona bakmaya gidiyorsun… balkon duvarında asılı… denize yakın bir yerde… işte orda bekle beni… tam o takvimin önünde… her zamanki yerde… içine girme sakın, bir ertelenmeyi daha kaldıramam… ölürüm belki… belki ayağımın altına batan fincan atomları zehirler beni… bilmiyorum… evet, hastayım hala ve geçecek bu da elbet… yüzümdeki bütün duyuları yeniden hissedeceğim… bekle beni o takvimin önünde… geleceğim… öyle ya da böyle ölmeden göreceğim seni yeniden… evet, bu bir deneme… kafam dağınık… ordan oraya bir sıçrama akıntısı gibi… damla gibi… ya da sazan balığı… bekle beni o takvimin önünde… yüzünü denize dönme… uzaklara bakma yeniden… evinin bütün pencerelerini kapat ve martıları duyma… sana geliyorum… iyileşerek… evet, hastayım ve evet erteleniyor her şey… ve son cümlesinde bu denemenin, bir boşluk vermeli…

RE

neceff | 10 March 2009 18:08

Soğuk
kıpırtılarıyla demir bağlarında
renklerine karışan insan sesleriyle
terin kokusu, edanın kokusu
gibi opal camlarda şarap
gibi ateşte bulutlar
gibi notalarda sara.

Azamet, sedanın özekte;
yırtılmış eyerleriyle atların
siyah atların, yeleleriyle
koşumları sıyrılmış, yıpranmış
tutkuyla, hırsla
gölgesiyle, eşkin, siyah
atların
tok kokusuyla, soğuk
gibi vakanüvis tüyleriyle
ölü dudaklarıyla, siyah
atların kirpiklerinde, parmaklarıyla
merkum hüzün sepyası
gibi istinat eden
muktedir nota.