ateşli dudakların betimsel dehlizleri… evet, bu bir deneme… bu gece sana şiir yazmayacağım… biraz saçmalık, biraz kelime oyunu… içimden akanların önünden çekilip parmaklarımı özgür bırakacağım… dudaklarımı kuru, evet… ve evet, hala hastayım… geçecek bir hastalıktan geriye ne kaldıysa onlarla boğuşuyorum… yendim seni hayat… bir kere daha çıktın karşıma ve bu defa da yenildin… bir su tankının içindeki savaş kaçaklarıyla saldırdım sana… su tankı kurşun geçirmez… su tankı seni almaz içeri, boşuna uğraşma… kendimden yana olanları ben çoktan ayırdım bir kenara ve kokmuş ellerinden uzağa koydum bütün renklerimi… dengem bozuk… dengem çocukların ulaşamayacağı bir yerde kendini iğneyle eski bir fotoğraf çerçevesine astı… ve evet, yanımda sevgilim var… tam göğsümün üstünde… başı ve kendisi… omuzları ve kendinden bana dokundurdukları… tenimi ıslatan teri… yüzümü yakan ateşi… evet, o tam da burda şimdi… senin en görmediğin yerde… çocuklarının en ulaşamayacağı yerde ve bana iğneli… yerinde olsam uzak dururdum bu gece benden… yerinde olsam, evimin bütün pencerelerini açar ve hepsinin karşısına tek tek geçip intihara özenirdim… evet, hala hastayım ve evet içimde beni huzursuz eden bir şeyler var… onlardan kurtulmanın çabasını da duyumsuyorum ve mutlaka bu çaba ona galip gelecek… kırık çay fincanlarını düşün mesala sevgilim… onların halının üstüne dağılmış hallerini… bir zaman en sevdiğin fincandı o mesala… onunla çay içmek başka bir keyifti… ama şu anda mutfaktaki halının üstünde atomları duruyor… geri dönüşü olmayan bir yok oluş… var oluşu bir daha göremeyecek bir çocuk intiharı… yenisini almak gerekecek aynısının… o zaman unuturuz onun bütün geçmişini… işte evet, hastayım ve yeniliyorum kendimi… öyle düşün… sen uzaktasın ya şimdi… sen, göğsümde başınla uzaktasın ya… öyle düşün… o kırık fincanın geçmişini unutmak gibi düşün bunu da… evet, hastayım hala ve elbet geçecek bu da… kafam dağınık… kafam seni görmeye özeniyor evin bütün pencerelerini açıp… sana gelmeye özeniyorum… sana sığınmaya… sevişmek… evet, hastayım ve evet geçecek elbet bu da… az kaldı… her şey gibi buna da az kaldı… ertelenmelerle işaretlenmiş bir takvim düşün mesala… fincan atomları ayaklarının altına batarken ona bakmaya gidiyorsun… balkon duvarında asılı… denize yakın bir yerde… işte orda bekle beni… tam o takvimin önünde… her zamanki yerde… içine girme sakın, bir ertelenmeyi daha kaldıramam… ölürüm belki… belki ayağımın altına batan fincan atomları zehirler beni… bilmiyorum… evet, hastayım hala ve geçecek bu da elbet… yüzümdeki bütün duyuları yeniden hissedeceğim… bekle beni o takvimin önünde… geleceğim… öyle ya da böyle ölmeden göreceğim seni yeniden… evet, bu bir deneme… kafam dağınık… ordan oraya bir sıçrama akıntısı gibi… damla gibi… ya da sazan balığı… bekle beni o takvimin önünde… yüzünü denize dönme… uzaklara bakma yeniden… evinin bütün pencerelerini kapat ve martıları duyma… sana geliyorum… iyileşerek… evet, hastayım ve evet erteleniyor her şey… ve son cümlesinde bu denemenin, bir boşluk vermeli…ohevet… sana geliyorum… bekle beni…celâl hikmet11309 istanbul