bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

ters köşe

fitil | 08 September 2009 17:23

Saatine baktı. 9.55. ‘Sonunda’ dedi. Hızlı adımlarla ve etrafına aldırmadan, önce güvenlikten geçti sonra yürüyen merdivenlere yöneldi. Aylardır bu anı bekliyordu. Önce indirimi beklemiş sonra da yeterli parayı denkleştirmek için birkaç hafta boyunca geceleri mesaiye kalmıştı. Ayakkabıyı denerken lanet satıcının imalı bakışlarından kaçmak için de özellikle o markayı satan bir ayakkabı marketin bulunduğu bir alışveriş merkezi bulmuştu.

Lanet olası nefis kırmızı ayakkabılar! Birer karış topuklarıyla baştan çıkarıcı bir şekilde gülümsüyorlardı. Aklı bir kez daha başından gitti. Ayakkabıları ellerine alıp içindeki sevinci ve heyecanı bastırmaya çalışarak tezgaha gitti. Parayı nakit ödedi ve eve gitmek üzere geldiği gibi hızla alışveriş merkezinden çıktı.

Otobüsün en arka koltuğuna geçti. Saçlarını ve güneş gözlüğünü düzeltip paketini kucağına aldı. Yukarıya sıyrılan mini eteğini biraz çekiştirdi. Yan koltuktaki gençlerin bacaklarına bakarak fısıldaştıklarını duyunca yüzünü cama çevirdi. Ağabeyinden yediği o esaslı tokadı düşündü. ‘Bizi rezil mi edeceksin?’ deyip suratına öyle bir yumruk atmıştı ki yere tükürdüğünde şaşkın bir şekilde tükürüğünün kırmızıya boyanmış olduğunu görmüştü. Evden ayrıldığı gecenin akşamüstüydü. Kendini asla rahat hissetmediği o sıkıntı yuvasından kaçmakla hayatına ilk defa kendi yön vermişti.

Duraktan eve kadar elindeki paketin de verdiği heyecanla, kendini dünyanın en güzel kadını gibi hissederek yürüdü. İyi ki bir gün önceden kuaföre gidip pedikür yaptırmış ve kırmızı ojelerini sürmüştü. Bütün gece ayaktaydı. Üstelik alışveriş merkezinin açılması için uzun süre soğukta beklemişti. Ama değerdi, kesinlikle son kuruşuna ve bütün zahmetine değerdi.

Kapıyı anahtarlarıyla açtı. Ev arkadaşı uyansın istemiyordu. Yerde siyah mini etek, file çoraplar ve minik bir çanta vardı. Biraz ilerde ağzına kadar izmaritle dolu kül tablası ve içinde büzüşmüş bir limon dilimi bulunan bardak vardı. Alkol ve sigara kokusu odaya sinmişti. Alev’in odasının kapısı ardına kadar açıktı. Her zamanki gibi korkunç horultularla uyuyordu. Sessizce kendi odasına süzüldü.

Hoş geldin aşk!

bige | 08 September 2009 16:39

http://bighugelabs.com/onblack.php?id=3496520735&size=large
http://bighugelabs.com/onblack.php?id=3496520735&size=large

Bela mı aldık başımıza yoksan bin hayırdan daha hayırlı bi şeyler mi icat ettik henüz bilen yok. Ama artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin.

Platonikim vardı ya hani benim anlamadı o benim aşkımı, o iş öylece bitti. Hani demişti ya Shakespeare, ”kapalı tutulan ateş en uzun dayanandır” diye. Bi yere kadar kardeşim. zaten kapalı vaziyette dayanma süresi kısalıyor aslında fark etmeden,aşkın bitiyo.

azar işitmek istiyorsan

astral | 08 September 2009 15:43

Dün, bugün, yarın… Dün hiç bitmeyecek. Yarın hiç gelmeyecek ve bir o kadar da, içimize bir şehir kurup bekleyecek öylesine. Şu an mı, o kim? Tanıyanınız var mı? Sorup soruşturdunuz mu? Tanımadıklarınıza bulaşmamanız gerektiğini söylemedi mi anneniz? Bana söyledi, ben de o yüzden bulaşmıyorum. Ne olmaz ne olmaz. Buralarda gelecek de gelecek midir acaba diye sorular sorulmaz çok ayıptır, çok.

Azar işitmek istiyorsan, yeni silinmiş beyaz bir koltuğa çamurlu, kirli pantolonunla oturmana gerek yok. ‘Sadece gelecek nedir? Ben geleceğe gidiyorum.’ gibi anlamsız sözcükler söylediğinde; annenin seni -en yalın silah aleti olan- süpürgeyi alıp eline kovaladığını hayal etmek zor değil ya da bu kasabada en çok uygulanan –süpürgeden oldukça etkili bir ceza olan- ayaklarından halatla sıkı sıkıya bağlanıp siyah, beton ve pas kokan, dipsizmiş gibi duran kuyaya sarkıtılmak olacaktır.

sOuR TimEs 1

cellatlina | 08 September 2009 14:56

“who oo am i, what and why?
`cause all i have left is my memories of yesterday,
ohh these sour times.”
(portishead’in sour times adlı şarkısından alıntıdır.)

hayat tatsızdır.
hayat dali resimleri kadar şaşırtıcıdır. ve korkunç olan şu ki; bazen şaşırtıcı olmaktan ötede bir ağız tadı bırakır. içler acısı bir ağız tadı!
– ağız tadınızdaki hafif bir bozulma bile tüm vücudunuza imdat çığlıkları attırabilirken bu hayatın yaptığı allahsızlıktır. –

bunu yapar. (?)
bunu “o” yapar sanırsınız ben de o cümleyi kurarken “o”nu suçladım ama birey kendi kendine yapar.

Küçük kırmızı kar tanesi…

| 08 September 2009 13:32

Bir işte ne  kadar tez canlı olursam o kadar mesafe kaybına uğruyordum. Heveslerim tarif edilemez bir hıçkırıkla son buluyordu. Herşey bir an evvel olsun bitsin düze çıkayım istiyordum. Amansız bir Aşk’ın pençesine düştüğümde “Sabır”” kapılarını açmamıştı henüz bana. Şımarık bir kız çocuğu gibi reddedilmeye hiç ama hiç alışkın değildim olmadım da. kapattı bana kapılarını.. Ne kadar çırpındım bilemezsiniz.. Söylediklerimi anlamıyor anlasa bile ertesi gün olduğunda farklı bir insanmış gibi benimle farklı bir havada sohbet ediyordu. Çok içerlemiştim çok. Dayanamıyordum . Dayanılacak gibi de değildi zaten. İçimi ona açmadım. Küçük düşüremezdim kendimi. Diyorumya ilk kez başıma geliyordu böylesi. İnanmak istemiyordum. Kim ile dertleştiysem paralel görüşlerle ; Bu adamdan sana yar olmaz  demişlerdi. Buna asla inanmadım inanmak da istemedim ayrıca . Rabbim bu hadise süresinde   bana o kocaman sabrı verdi.  Dile kolay bir sene…Sabrettim sabır ne güzel şeymiş ya beklemek. Koşa koşa annesine sarılan bir çocuk gibi hızlı fakat bir o kadar uzun. Hani kavuşamazsın ya. Ama o umudu taşırsın. Sonunda ne oldu biliyormusunuz . Kabüllendim sahiden de bu adamdan bana yar olmazdı . Olmadı . Zorla güzellik olmuyor. Sittin sene de geçse olmayacak . Ama asla unutmayacağım. Hayata daha sağlam basmaya başladığım o günlerde faydasını şu aralar çokça  gördüğüm Sabır hediye edildi bana tarafından . Çok teşekkür ediyorum ona eğer beni duyuyorsa, bu yazı bir gün eline geçerse sahiden minnettarım. Sabır en büyük erdemmiş bende gökyüzünden düşen küçük kırmızı  kar tanesi :))

hep kedi hikayelerimi yazmak istemiştim kısmet bugüneymiş

nazokiraze | 08 September 2009 11:18

Nil Karaibrahimgil’in Seviyorum Sevmiyorum şarkısını dinlerken kızım anne Kötü Kedi Şerafettinkim ki deyincik, bugün kedili anılarım geldi ,dolayısıyla yazım da geldi.

İlkokuldaki kedi ameliyat etme hikayemi bilenler bilir yazmıştım, sonrasında zaten kedilere onları ameliyatla iyileştirmeyecek kadar daha az sevgi besledim, Alex adlı alacalı bulacalı yavruyu sokakta tirtir titrerken eve getirirken annemin asla ve asla onu eve sokmayacagını gerekirse evi terkedecegini bile bile şansımı denemek istedim.Kızkardeşime hamile olmanın verdigi ve bizce çok tuhaf olan bir anlayışlılık örnegiyle razı geldi annem Alex’e ama asla evden içeri girmeyecek, giriş katında oturdugumuz Cihangir semtindeki evin bahçe kısmında ona yatak,döşek,kap,kacak ayarlayacaktık.(Cihangir insanları kedilere çok düşkündür belki annem komşulara yaranmak için kabul etmişti)

Bu sıska mıymıntı Alex annemin sevgisini kısa zamanda kazandı çünkü o da benim gibi ufak tefek ve iştahsızdı ama eve asla giremedi, kış gelince annem yurtdışına gittiginde her zamanki kalış yerimiz olan teyzeme yollanırken mutluydum çünkü kuzende aynı yaşlarda bir kedi bulmuş bir aydır bakıyordu.

Benim kedi ne kadar narin, kibar ve iştahsızsa kuzenin kedisi Meraklı o kadar arsız, hareketli ve oburdu ,melun şey kuzenin paraya kıyıp almadıgı mamaları bilmez ne versen yerdi, biz oraya göçünce zavallı kedimin rızkını mideye indirip dururdu.

hata ettim..

SNT | 08 September 2009 10:27

hata ettim sevgilim affet beni..
adının geçmediği bir günüm bir gecem yok.. hata ettim sevgilim affet beni. seni, olduğundan başka bir şeye dönüştürmek istemek çocukluktan başka birşey değildi. hata ettim ablam, annem, babam, kardeşim, herşeyim..
hani parlardı ya gözlerin. bi tek ben görüyorum sanırdım. bi tek benim için parlarlar sanırdım.. şimdi başka gözlere bakarken, gözlerim dolar, ağlarım. bahaneler isterler gözyaşlarıma.. ne bahanesini, ne sebebini bilirim.
ama yine de başka birinin kararının pişmanlığını yaşamaktansa, kendi kararlarının pişmanlığını yaşamak daha onurluca ne dersin..
İstesem alır mısın yine bana milföy tatlısı, yine bavulların hep toplu sırt çantan hep hazır mı? hala mis gibi kokuyormusun? hala için gülüyormu bana, hala bana hediye ettiğin kumsalın tapusu benim mi? yine yüzün bana dönük mü? yine yolların zorlu ve dik mi? hala çabuk sarhoş oluyor musun? hala film izlerken uyuyakalıyormusun her seferinde? yine saçlarımı tarayacakmısın? yine twisterım yere düştüğünde seninki vermeyecekmisin bana? yeniden severmisin beni? yine güzel yüzlüm, güzel gözlüm diyecekmisin bana? çıkıp gelsem bir akşam.. bir akşam beklesem kapında? bakacakmısın yüzüme? konuşacakmısın benimle?