Dün, bugün, yarın… Dün hiç bitmeyecek. Yarın hiç gelmeyecek ve bir o kadar da, içimize bir şehir kurup bekleyecek öylesine. Şu an mı, o kim? Tanıyanınız var mı? Sorup soruşturdunuz mu? Tanımadıklarınıza bulaşmamanız gerektiğini söylemedi mi anneniz? Bana söyledi, ben de o yüzden bulaşmıyorum. Ne olmaz ne olmaz. Buralarda gelecek de gelecek midir acaba diye sorular sorulmaz çok ayıptır, çok.Azar işitmek istiyorsan, yeni silinmiş beyaz bir koltuğa çamurlu, kirli pantolonunla oturmana gerek yok. ‘Sadece gelecek nedir? Ben geleceğe gidiyorum.’ gibi anlamsız sözcükler söylediğinde; annenin seni -en yalın silah aleti olan- süpürgeyi alıp eline kovaladığını hayal etmek zor değil ya da bu kasabada en çok uygulanan –süpürgeden oldukça etkili bir ceza olan- ayaklarından halatla sıkı sıkıya bağlanıp siyah, beton ve pas kokan, dipsizmiş gibi duran kuyaya sarkıtılmak olacaktır.Anlatabildimse ne ala, sakın buralarda gelecekten bahsetme. ‘Fakir bir kızla evleneceğim’ de daha iyi. Çünkü buralarda –bilirsin- erkeklerin değil kızların zengin olması beklenir. Elbette, evi geçindiren kadınlardır, asırlardır. Gene de kadın, ‘Erkek’ deyince susar, adettendir. İşte ‘Fakir bir kızla evleneceğim.’ demen kadar büyük bir gaf, hatta evet çok daha ölümcül bir gaf.Burada, her şeye karar veren hakimler ve savcılar gibi söz sahibi yaşlı ve çok çok etkili kadınlar vardır. Sakın onları kızdırma. Keşke beni kuyuya sallandırsalardı diyebilirsin sonrasında. Onların ne bakışlarına ne de, ne de sözlerine maruz kalmalısın dostum. İnan bunu, düşmanım için dahi istemem.Onlar güçtür ve bir şekilde gücü nasıl kullanacaklarını da keşfetmiş kahinlerdir. Lakin dediğim gibi aman ha, kızdırma. Sevdi mi yanında olurlar ama sevmedi mi, hele kızdı mı kaçsan fayda etmez. Öbür kıtaya uçsan döner bulur belası. Bir nevi iyiyi ve Tanrıyı tanıyamamış desek doğrudur. Ama bu dediğim de sır kalsın, hem ben senin uyumun için bilgi veriyorum sana, seni korumak için.
İşte ne diyordum, onlar eğer iyiyi tanısalardı Tanrı’dan önce davranıp ceza verme işine girişirler miydi? Bence bu güç dedikleri ateştir. Isıtabilir, buzu eritir can da verebilir; aynı ateşte yanabilirsin de. Oysa ikisi de ateş değil mi? Güç dedikleri işte böyle bir şey dostum. Bu kadınlar güce kapıldı. Güce sahip olmak istedi. Gücü yönetmek ve artık yıkılmayı unutmak istedi… Bakınca masum istekler görünüyor.Benim gitmem lazım, sakın söylediklerimden söz etme. Sana yardım etmek isterken beni yakarsan, ben ki, o kadınlarla birlik olur gücü sana yönlendiririm diyeceğim ama yapmam. Öleceğimi bilsem de yapmam. Bir kere lanetlendin mi bir tek ölüm laneti çıkarır bedenden çünkü, bilirim. Tek bu bilgi de bana yeter. İşte o kadınlar çok çok şey biliyor olabilirler ama sanırım şu küçücük ayrıntıyı kaçırıyorlar.Belki de aslında o denli güçsüzler ki, Tanrı’nın tasvip etmediği bir güç olmadan hayatta zaten olamayacaklarını düşünüyor olabilirler mi?Düne dönüyorum, yol hep oraya. Yarın buraya uğramaz. Gelecekse hiç görmedik, biz burada yaşıyoruz. Dedim ya, bunları kabul edersen işin kolay ama diğer türlü seni o kadınların elinden ben bile kurtaramam, affet beni.