bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Toplumbilim, kimin için? Giriş – Toplum?

binyatisa | 25 November 2009 12:58

Bu yazı biraz iç dökme gibi olacak. Burada genelde rastlanılabilecek, hazmedilmemiş ham bilgilerden ve alıntılardan oluşan “şu böyle demiş, bu böyle buyurmuş, o da şu şekilde cevap vermiş” şeklinde derlenmiş bir yazı okumayacaksınız. Bu yüzden belki de bu yazı size bir şey katmayacak, böyle bir iddiası yok, hoş bu da konuya nereden baktığınıza göre değişir. Burada yalnızca bu konuya ilgi duyan ve bu konu üzerine biraz kafa yormuş bir insanın kafa karışıklığını, bir düşünceler dizisi belki bilgi/düşünce yığını ya da çöplüğü ile karşılaşacaksınız.

Plan şöyle olacak; ilk bölümde toplum ne zaman oluştu, toplumbilimnasıl kendisine yer buldu ve ilgi odağı oldu ondan bahsedeceğim, ikinci bölümde de toplumbilimin kullanılış şekillerinden, üçüncü bölümün de aslında toplumbilimin nasıl ve kimin için var olması gerektiğinden bahsedeceğim. Ya da bahsetmeye çalışacağım.

Akademisyenler ve komşuluk meseleleri

kahramancayirli | 25 November 2009 12:03

Bu arada Naim Dilmener is back. Radikal İki’de. Deli sevindim. Bu da bu haftaki yazısı. Hoş geldi.
Ve dışarıdan gözler, kalemler nasıl da tarafsız, nasıl da uzak yazabiliyorlar meseleleri. Bu yazı da bunun kanıtı.
Zeliha Etöz, Siyasal’da okurken en sevdiğim akademisyen idi. Sosyoloji hocası idi (Diğer sevdiğim akademisyense İletişim Fakültesi’nin o zamanlar Türk Sineması öğretmeni olan S.Ruken Öztürk’tür). Etöz, o zamanlar nefis bir makale yayımlamıştı: Gerçek hayatlarımızı o kadar yalıtmıştık ki demir kilitler, steril, güvenli siteler vs derken, komşuluklar uçup gitmişti. Derken televizyonda beliriveren sıcak ortam / komşuluk mevzulu diziler deliler gibi izlenmeye başladı. İşte bu iki mevzu arasındaki somut bağları düşünen, yazan bir makale idi. Dün, bir 24 Kasım sabahı olması sebebiyle belki de, otobüsten denize bakarken bu makaleyi anımsadım.
Tabii bu bir 24 Kasım yazısı değil. Peki ben neler demek istedim? 1.İyi akademisyenler var sahiden. 2.Onların da sayıları az. 3.Kıymetlerini bilmek gerek.

Playstation =)

jacobblack | 25 November 2009 09:49

çocuk
çocuk

Geçenlerde arkadaşlarla bi cd ciye girdik. Cd çektiriyoduk cd leri söyledik neyse çekilmesini bekliyoruz. Ortam gayet sessiz aniden 6-7 yaşlarında bi çocuk girdi içeriye. Çocuk eliyle de anlatmaya çalışarak şu soruyu sordu “abii sizde kolla oynanan şeyin kaseti varmı?” bi anda ortamdaki sessizlik baya bi sesli bi şekilde bozuldu. Çocuk hâlâ eliyle gösteriyo en sonunda yaklaşık 1 dk sonra cd ci yok diyebildi. Çocuk çıktı ama gülmeler kahkahalar devam ediyor. Aradan 5 dk kadar geçti yeni yeni kendimize geldik çünkü çocuk suratında da öyle bir ifade takınmıştı ki gülünmeyecek gibi değil. Ortam normale dönmüştü ki cd ci “Bizde kolla oynanan yok elle oynanan var” dedi kısa süreli tekrar gülüşmeler oldu. Ama o çocuktan sonra arkadaşlarla bir araya gelince playstation demiyoruz (diyemiyoruz) “kolla oynanan oyunu oynayalım” şeklinde söylüyoruz…. =))))

okuluma zaman yolculuğu

taha3045 | 25 November 2009 09:46

Öğretmenlerin hakkı ödenmez, öğretmenim canım benim gibi bir yazı yazmayacagım, bu öğretmenlerin hakkının ödenemeyecegini değiştirmez tabiki ama ben anılarıma yolcuyum bugün, kara önlüklü günlerime gittim, geldim, sanki zaman makinem vardı.

Tahtadaki hece fişleri gözümün önünde, gidip tuttum onları, artık kocamanım ,boyum yetişebildigi için rahatça elime alabildim, tahtada gerilmiş kınnap denen sert beyaz ipte asılı duruyorlar ve tahtada oldugu gibi tebeşir kokuyorlar.Heceler ellerimden dökülüyor süt, gel,di,git,iç,ders,mek,mak

Aralık ayı yemek haberleri

nazokiraze | 24 November 2009 20:55

Tüyap -Beylikdüzü’nde 17-20 Aralık 2009 tarihleri arasında Gıdatek 2009 Fuarı var. Bu fuar bünyesinde 19 Aralık tarihinde bir yarışma yapılacak, Profesyonel şefler için düzenlenen yarışmanın konusu “Amerikan Pirinciyle Ekonomik ve Pratik Pilavlar

Son katılma tarihi 3 Aralık olan Arbella Ulusal Fotograf Yarışması , çeşitli kategorilerden oluşuyor. Kategoriler: Afiyetle Birlikte Yemek,Tarladan Mutfağa, Makarna ve Hayat.

Önümüzde hep engel….

jacobblack | 24 November 2009 19:41

yorgun
yorgun

Anılar! Hep eskide kalır. Biz her gün yeni bir güne daha uyanırken, sürekli bir gün daha anı olarak geçmişte kalıyor. Geçmişe dönüp baktığımızda uzunca bir birikinti görüyoruz. İçinde her ruh halinde birşeyler bulunan bir birikinti. Kim istemezki o düzenli birikintinin içine girip , engelleri dağıtıp , eskilere çok eskilere doğru yol alıp şöyle 4-5 yaşlarına gitmeyi…. Hiç bişeyden haberi olmayan küçük bir çocuk, hayatı bilmeyen her şeyden mutlu olan , sadece düştüğü zaman ağlayan…. O masum çocuk da her zaman büyümeyi ister. Hayattan , hayatın zorluklarından habersizce , etrafına bakıp herşeyi toz pembe görür , toz pembe bilir , bilmez ki o toz pembenin içinde bütün renkler vardır…. Bilseydi zaten o toz pembenin saf olmadığını istemezdi ki hiç büyümeyi…. Bilemezdi ki önünde bu kadar engelli bir yol olduğunu ve engelli o yola bir girdimi , bir daha hiç engel olmayan , düz bir yola çıkamayacağını…. Bilemez ki daha ne kadar koşturacak o engelli , çamurlu yollarda…. İçinde hep bir umutla , bir gün bitecek bu engelli koşu….

ilk doktoralı kadın :Elena Lucrezia Cornaro Piscopia

nazokiraze | 24 November 2009 18:04

Elena Cornaro Piscopia (Elena Lucrezia Cornaro Piscopia) Venedik’te dünyaya geldikten yedi yıl sonra Latince ve Yunanca öğrenmeye başlar, ancak öğrenme arzusu herşeyin önüne geçer ve Elena henüz çok gençken Fransızca, İbranice, İspanyolca, Arapça gibi dilleri, matematik, ilahiyat ve astronomi gibi ilimlerde de ne kadar kabiliyetli oldugunu ispat eder. İlim ve yabancı dil konularının dışında müzik konusunda ne kadar yetenekli oldugunu pek çok müzik aleti çalarak gösterdiginde henüz onyedi yaşındadır.(o yaşta uzman müzisyen olarak otoritelerce kabul edilir)

Padua Üniversitesi‘ne girdiğinde 26 yaşında olan Elena Cornaro’nun hedefi ilahiyat konusunda doktora yapmaktır, ancak buna o dönem din adamları asla sıcak bakmaz, çünkü bir kadın bu alanda doktora yapmamalıdır.Babasından bu konuda tam destek alan Elena yaptıgı başvurularına cevap alamaz, ancak ısrarcı oluşu ve bilgileri din görevlilerini de etkiler, hatta üniversite yetkilileri din adamlarını protesto eder.Doktora yapması kabul edilir ancak ilahiyat bölümünde değil, felsefe bölümünde.Doktora tezi sınavı ise kalabalık oluşundan dolayı tiyatro salonunda yapılır.Babası tarafından kendisine çalıştıgı üniversite yakınında bir ev satın alınır.

Teraneler 13 – Yorum

Yuzeysel Fikirler | 24 November 2009 16:53

hüzün dokuyorum.
ellerimde iğne iplik
deştiğim sıfatlara ve
yüzüne dokunuyorum
hüzün okuyorum.
neden ellerin bu kadar soğuk?
bedenin ürkek
var edenini bilmezcesine
hüzün kokuyorum.
hakk suretini görmüş olmanın,
ve hiç olmamış kadar yanımda olmanın
ve birlikte yediğimiz
o kıpkızıl elmanın yanında
bir hüzün türküsü okuyorum.
seni,
ve senin gibi,
bütün kıymet bilmezleri,
kendini sevmeyenleri,
tanrıyı görmeyenleri,
ona allah diyenlerden nefret edenlerden
nefret etmeyi,
öğreni-yorum.
öğreti-yorum.
dokuyorum…
okuyorum..
yorum.