bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bir Yudum Sevgi

karuma76 | 22 July 2010 10:04

Sevgi gözlerimde bir ışık
Yanağımdan süzülen gözyaşı bana
Sevgi kalbimin gökyüzüne feryadı
Dudaklarımdan dökülen küçük bir nağme bana

Dostumun yüzünde bir gülücük
Annemin yüzünde manalı bir öpücük
Mutluluğun kapısını aralayan tek sözcük
Sevgi birkaç duygusal satır bana

Sevgi ufuklara attığım her adım
Karanlık gecelerde son durak bana
Yağız atın yelesinde bir çif el
Umuda açtığım bir küçük yelken bana

Sevgi kulağımda çınlayan melodi
En tatlı hayalerimde yönetmen bana
Sevgi şiirlerimde konu
Hüzün akşamlarında bir şölen bana

Yüreğimi yakıp gidiyorsun!

| 22 July 2010 09:54

Umurumda değil tarih,
Bir anda silinmiş, bir ruh kalmış ortada.
Bir ruh ki, nerede doğduğu belli olmayan.

Umurumda değil kaldırımda yalnız yürümek.
Yürümek benim olmayan bir eve doğru,
bir kışlaya hastaneye gider gibi yürümek…

Umurumda değil hangi suratların ortasında
tutsak bir aslan gibi dikilip kaldığım.
sevilmişim, sevmişim, sevmişler, umurumda değil…

Av köpeklerinin en kurnazı gelip arasa,
bulamaz bana ait izleri, bana ait ne varsa.
kütük haline getirilmiş bir ağaçtan başka…

Şimdi kendimi savurup gideceğim,
umurumda değilsin, desem de,
“bil ki, kötü bir yazarın, yüreğini yakıp gidiyorsun!”

İlk Osmanlı Tarihini Yazan Kürt

zelalroni | 21 July 2010 11:49

Bilmediğimiz ve şimdi öğreneceğimiz gibi tarih kitaplarında sık sık karşılaştığımız Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail’in ordularına karşı savaşanlar Kürtler’dir. Koskoca Yavuz Sultan Selim değil mi ama canım? Hiç bu fedakârlığı karşılıksız bırakır mı? Elbette hayır. Peki ne yapar? Kendisine bağlanmış bu Kürt emirliklerine kendi iç işlerinde bağımsız olma ve bir “Kürt Hükümeti” kurma hakkını verir. İşte hiçbirinini tarih kitaplarımızda nedense göremediğimiz Kürtlerle Osmanlı Devleti arasındaki bu gelişmeler Şeyh İdrise Bitlisi (Şeyh İdrîsê Bitlisî) tarafından kaleme alınmış, tarihe geçirilmiştir. Kendisi aynı zamanda (Sultan Selim’e olan yakınlığından olsa gerek) Kürdistan’ı (Kuzey Mezopotamya) Osmanlı İmparatorluğu’na bağlamıştır. Şeyh İdrise Bitlisi hem Yavuz Sultan Selim’in siyasi danışmanı, hem de Osmanlı İmparatorluğu ‘nun tarihini ilk defa yazan “tarih yazıcısı” olarak bu yakınlığı kurmuştur. Ve ilginç değildir ki biz (çoğumuz) bu ilk Osmanlı Kürt “tarih yazıcısı” ndan yeni yeni haberdar oluyoruz.

http://www.ilknokta.com/urun/70359/Kurt-Edebiyatina-Giris–Mehmed-Uzun.html

KRİZ TEĞETMİ GEÇTİ YOKSA ORTA DİREĞİ ATOMLARINA PARÇALAYIP EN DİBE Mİ GEÇİRDİ?

suleceizler | 20 July 2010 15:55

Bu konuda çok yazı yazılmıştır eminim.Ama krizi herkes kendine göre farklılıkla yaşadı. Yani tabiri caizse her koyun kendi bacağından asıldı.Bursa ‘da yaşıyorum ve hatta doğma büyüme Bursalıyım.Ama teğet diye adlandırılan bu krizi hiç bu kadar hissetmemiştim.Bu nasıl bir teğet ki işssizlik son yılların en yüksek seviyesine geldi.Hayatımın hiç bir döneminde işsiz kalmamıştım.Çünkü tam üç mesleğe sahibim.Biri olmazsa biri mutlaka olurdu. Ama bu krizde ben iş bulamadım.Eşimde işssizdi, aynı şekilde oda iş bulamıyordu.Tabi kaldık mı ikimizde ortada.Hemde tamda kışın ortasında.Bir çok yere başvurduk.Hatta üniversite mezunu olarak bulaşıkçılığa kadar her yere.İnanmazsınız bu iş için bile 30 yaşın altında arıyorlardı.Bir kaç pazarlama firmasına girdik , fakat malesef onlarda dolandırıcı çıktı ve paramızı alamadık.Aylar geçiyor ve faturalar durmadan gelmeye devam ediyordu.Aynı zamanda kredi kartı ekstreleride çığ gibi büyümeye devam ediyordu.Delirme noktasına gelmeye başlamıştım artık.İnanılmaz çabalamamıza rağmen hiç bir şey olmuyordu.Bir şeyler alıp satmaya kalksak ,alacak paramız da yoktu.Her şeyi denedik nerdeyse zaten.İyice umutsuzluğa düşmüştüm,kendime güvenimi kaybettim ve ölüm bana yaşamaktan daha güzel gelmeye başladı.Acaba kendimi nerden atayım diye düşünmeye başlamıştım.Çaresizlik insanı neler düşünmeye zorluyor.Televizyonlarda kriz teğet geçti diyorlar inadına inadına..İntihar haberleri zirvelere tırmanmışken..O kötü günleri anımsamak bile içimi dağlıyor.

SINAVLAR HAKKINDA EN FAYDALI TÜYOLAR

matematikci07 | 20 July 2010 14:55

Hayatımızın artık birer sınavdan ibaret olduğu bu yıllarda size yazacağım birkaç küçük ama etkili tüyo sayesinde az çalışarak sınavlarda başarılı olma yollarını veriyorum. Tabi bu bilgiler kitap yüzü açmadan işe yaramayacak. Sınav çıkışında “matematikçi haklıymış” dediğinizi şimdiden duyar gibiyim.
İlk olarak yapmanız gereken sınavın olacağı zamanki hükümet kimse, ona eğilimli olan yayını bulup tüm kaynaklarını almak. Saçma olduğunu mu düşünüyorsunuz, geçmiş yıllardaki çıkmış sorulara ve yayınlara göz atın. Soruların benzerliklerine inanamayacaksınız. Bu en önemli kısımdı, şimdi çalışma tekniğimize göz atalım.
Çalışmalarımızı ilk konudan başlayarak ve sonraki konuya geçtiğimizde de 1 dakikamızı önceki konuya ayırarak gitmeliyiz. Mesela 4. konuya mı geldik? 1, 2 ve 3. konulara 1’er dakika mutlaka göz gezdirin. Sıkıcı geldiğini biliyorum ama konuların unutulmaması için en güzel tekniklerinden biri budur.
Peki hangi dersi ne zaman çalışmalıyım? Bunun için kendinizi dinlemelisiniz. Ders kitaplarını önünüze koyun ve hangisinin sizi daha çok cezbettiğine karar verin. Eğer kitapların hiçbiri size çekici gelmediyse bi süre başka bir faaliyetle oyalanın. Film izleyin, müzik dinleyin, bilgisayarda oyun oynayın, arkadaşlarınızı arayıp kafanızı dağıtın vs. Bunları yaptıktan sonra hala canınız çalışmak istemiyorsa tek bir sorun vardır. O da konulara hakim olmadığınız için çalışmak istememeniz. Çünkü konuları iyi bilip soruları çözmeye başladıktan sonra mutlaka o ders artık size cazip gelecek ve çalışmak isteyeceksiniz.
Aslında sınav hakkında konuşulacak çok konu var ama bu yazdığım temel esasları uygularsanız gireceğiniz sınavın %70 ile %80 oranla başarı sağlayacağına emin olabilirsiiniz. Şimdiden iyi çalışmalar ve sınavlarınızda başarılar.

Hollywood’un Altın Çocuğu: Robert Redford

24black mamba24 | 20 July 2010 12:26

Robert Redford
Robert Redford

O bir oyuncu, bir yönetmen, bir yapımcı, baba hatta büyükbaba, kısacası o yaşayan bir efsane. Pek çok erkeğin, özellikle genç Redford’a benzemeye can attığı, pek çok kadının beğendiği, birkaç neslin oyunculuğuna tanık olduğu, son derece zeki ve yetenekli bir Hollywood yıldızı. O Hollywood’un altın çocuğu.

Elbette Hollywood, oyuncu olmak üzere yola çıkan çok sayıda yakışıklının uğrak yeri oldu. Evet çoğu yalnızca uğramakla yetindi, ama o adeta Hollywood’a demir attı. Daha doğrusu Hollywood onu bırakmadı, ondan vazgeçmedi. Çünkü o hep farklı olmayı seçti ve farklı yüzleri başarılı bir biçimde filmlerine taşıdı. Çünkü o fiziksel özelliklerini Allah vergisi oyunculuk gücüyle ustalıkla yoğurdu ve beyazperdede uzun yıllar parlamayı başaran bir yıldız oldu. Onca ödüle, onca başarıya karşın yine de kendini eleştirmekten vazgeçmedi:
“Bir yönetmen olarak kendimi oyuncu kimliğimle beğenmezdim. Oyuncu kimliğimle de kendimi bir yönetmen olarak beğenmezdim.”

200 Milyon İnsan Bunu Konuşuyor!

zzzzlh | 20 July 2010 11:57

1- Dünyada en çok konuşulan 5. dil olup, Birleşmiş Milletlerin 1974 de kabul ettiği resmi 6 dilden bir tanesi dir.
2- Kuzey Afrika ve Arap Yarımadasında halkın
çoğunluğunca;İran ve Türkiye de ise Arap azınlıklarınca konuşulan dildir.
3- Yaklaşık olarak 200 milyon insanın ana dili olarak; 20 milyon kişinin ise 2. ana dil olarak konuştuğu tahmin edilmektedir.
4- Hami-sami dil ailesinin Sami koluna dahildir.
5- 22 ülkede resmi dildir.
6- Arapça Konuşulan ülkeler ise şöyle:Cezayir, Bahreyn, Çad,Komor Adaları (Federal İslam Cumhuriyeti), Cibuti, Mısır, Etiyopya, Gazze Şeridi, İran, Irak, İsrail, Ürdün,Kuveyt, Lübnan, Libya, Moritanya, Fas, Amman, Katar, Suudi Arabistan, Somali, Sudan, Suriye, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri, Batı Şeria, Batı Sahra, Yemen.
7- Hemen hemen her kelimenin eril ve dişili mevcut.
8-14 tane edat kullanılıp, ben ve biz edatı hariç diğer hepsi eril ve dişil olarak ayrılır.
9-Arapçada üç sözcük türü mevcuttur;fiil, ad, harf ya da edat
10-Baş , orta ve sona harf eklenerek isim çoğaltılabilir.
11.Yazım şekli sağdan sola olup,zor görünsede bi o kadar eğlencelidir.
12. Arapça ilk çağlardan beri arap yarımadasında kullanılan bir dildir ve islamiyetle yayılmıştır.
13.edebiyatları çok yönlü olup köklü geçmişe sahiptir.
14. Ve edebiyatlarının �’ni Şiir oluşturur.

SAFA’DA YOLCULUK

karuma76 | 20 July 2010 10:43

Simeranya’ya gideniniz var mı ya da Server Bedi’yi tanıyanınız? Peki hiç Çanakkale Savaşı’nda bulundunuz mu ya da deniz kıyısında intihar etmeyi düşündünüz mü? Paris’ta yaşamak istediniz mi hiç ya da birini sevdiğiniz için bütün yaşantınızı terkettiniz mi?
Diyeceksiniz ki, “ne diyor bu adam yaa…”. Eğer yukarıdaki soruların cevabını bilmiyorsanız haklısınız. Hiçbir şey anlamadınız. Ama cevapları bilen varsa ne olur yazı bitene kadar bildiklerini unutsun.
Şu an size üniversite ilk sınıfta iken yazdığım bir yazıdan bahsediyorum. Yani yazıyı yazıyla tekrar anlatacağım. Aslında orjinalini bulsaydım buna hiç gerek kalmayacaktı ama olsun. Eminim ki, orjinali tadında yaşayacağız.
Bir hastanın hastalığı boyunca yaşadığı psikolojiyi anlattı bize önce ve Nazım Hikmet’e ithafen dedi hep. Hasta ile birlikte hasta olduk okurken. Yatağımızda sırtımız ağrıdı, ateşler içinde yandık. Sonra “Biz hepimiz sadece kendimizi düşündüğümüz için yalnızız ve yalnız kalacağız dedi bir dönem. Biz de şu koskoca dünyada, binlerce insanın içinde aslında yalnız yapayalnız olduğumuzu anladık. Bir aileden bahsetti bize. Besim, Samim, Meral, Feride, Tarık, Ahmet… Besim’le birlikte aklımıza giden yolun midemizden geçtiğini anladık ve suya soktuğumuz ayaklarımızı ıstakoza benzettik. Samim olarak da sedece sevdik, karşılıksız hem de şöhrete düşkün aklı fikri Paris’te yaşamak olan birini sevdik. O ise hayallerinin peşine düşüp Paris’e gitmek için Cengiz’i seçti. Ya Feriha’ya ne demeli… Ailesi tarafından ablukaya alınmış, düşünce kölesi olan, yaşama hakkı tamamen eşinden alınmış biri. Sonu da bir o kadar trajik. Abisi tarafından cezalandırılarak bir odaya kapatılıyor ve sigara yakmak için teşebbüs ettiğinde heryer tuşuyor. Biz de Feriha ile birlikte o odada yandık.
Nihat’la birlikte Çanakkale Savaşına gittik fakat hiçbir şeyi bıraktığımız gibi bulmadık. Koskoca bir zaferin kahramanı olduk ama geri döndüğümüzde bir iş bile bulamadık. Koşa koşa sefaletin kucağına düştük. Sonra bir Faik olduk Nihat’a yardım elini uzatan, evini açan. Sonra kaderimizin bizi sürüklediği yere gittik Seniha Hanımla Mahir Beyin evine. İstemeyerek ve mecburiyetten Mahir Beyin kirli işlerine muhasebeci olduk Nihat’la birlikte ama hep aşık olduk birilerine durmadan. Bu defa Muazzez di adı. Fakat Alaaddin Beyle evlendireceklerdi onu. Lüks bir hayatın içinden sefalete sevgilinin elini tutarak koştuk. Ama o koşu zorluklar ve Muazzez’in alışık olmadığı bu hayattan dolayı deniz kenarında son buldu. Nihat’la birlikte ayaklarımızı bağlayıp onunla suyun soğukluğunu hissettik. Ama yaşama isteğine yenik düşüp sevgilinin sıcacık kollarına koştuk.
Sonra bir tereddütün tam ortasında kaldık. Bir tarafta okumayı seven, dürüst, saf ve temiz aile kızı Mualla, diğer tarafta kocasını terkederek İtalya’dan kopup gelen Vildan. Bazen kendimizden bile tereddüt ettik.
İşte bu en acısı… Bizi deli gibi sevdiğini zannettiğimiz eşimizin çakan bir şimşeğin ışığında bizi aldattığına şahit olduk. Matmazel Noraliya’nın Koltuğuna oturup bir dönemin düşünce akımına kapıldık.
Biz kim mi olduk? 1901 yılında sürgünde babası ölen Yetim-i Safa olduk. Biz 1899 yılında İstanbul’da doğan, sefalet içinde hayatını yazan, hem de durmadan yazan, yine İstanbul’da 1961 yılının 15 Haziranında hayata gözlerini yuman Peyami Safa olduk.
Ruhu Şadolsun
Aslında size ilham kaynağımı, üniversite yıllarında beni etkileyen tek adamı, kitaplarının tamamını okuyup bitirdiğim (hem de bir solukta) büyük üstadı yazdım. Kitaplarını okumadım aslında neredeyse yaşadım. Yazarla birlikte her kitabında oradan oraya savruldum. Hele bir kitabını okurken karakterin hastalanıp verem olduğunu okuduktan bir hafta sonra ben de verem olup hastaneye yattım. 1999 yılının DEÜ hastane kayıtlarını inceleyen görecektir. Sorarsanız söyleyecekler. O garip bir yazardı diyecekler. Verem olup geldi ve 20 gün yattı diyecekler. 20 gün boyunca durmadan yazdı ve gitti diyecekler…
Peyami Safa severlere ithafen…
Ruhu şadolsun…