bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Ben Sevgimi Zirvede Bıraktım

karuma76 | 26 July 2010 15:35

Bu gece dağınık düşüncelerim arasında sen dolaştın durmadan. Sen takıldın göz kapaklarıma ve sen ıslattın kirpiklerimi. Ya sen? Sen ne kadar düşündün beni, sen ne kadar duyumsadın bensizliği? Sen ne kadar umursamaz olsan da ben yine sensizliğe karşı koyacağım. İçimde kabaran feryadı duymasan da, ben yine “Seni Seviyorum” diye haykıracağım.
Korkma! Artık yaşamayacaksın ızdırap zannettiğin o güzel günlerimizi. Tekrar dönemeyeceksin mutluluğuna inandığın o dakikalarımıza. Sevgim izin vermeyecek buna, yine sevgim hapsedecek seni dört duvar arasına. Arama sakın beni, bulduğun yalnızlıkta, karanlıkta arama beni. Ben inandım sevgime ve sevgimin yüceliğine. Şimdi bahardayım. Papatyalar arasında ufuklara uzanan yaylalardayım. Mutluluk bir esinti şimdi, sevgi bir kır çiçeği. Yüreğime çarpıyor esintiler ve yamacımda bitiyor uçsuz bucaksız sevgiler. Benden sevmemi bekleme artık. Çünkü BEN SEVGİMİ ZİRVEDE BIRAKTIM!

EDEBİYATIMIZIN GÜNEŞİ

fahrettinksp | 26 July 2010 14:27

Üstad Necip Fazıl KısakürekSözcüklerin onun büyülüğünü anlatmakta kifayetsiz kaldığı büyük bir usta. Kalemin hakla kesiştiği nokta yani üstad Necip Fazıl Kısakürek…Benim penceremden Necip Fazıl’a bakacak olursak; Necip Fazıl’ın edebiyatımıza ve maneviyatımıza katkıları o kadar büyüktür ki her ferdimiz tarafından birkaç dizesinin ezberlenmiş olması muhakkak ki bunun en büyük göstergesidir. Bunun yegane sebepleri halkın davasını kendine dava edinmesi ve muazzam kişiliğidir. O şemseyndir (İki güneştir). İki güneş dememin sebebi edebiyatımıza ve toplumumuza ışık tutmasıdır.Bu ışık kaynağının Türk Edebiyat Vakfı tarafından 1980 yılında Sultanü’ş Şüara ünvanına layık görülmesi ve onun vizyonunu yüklenen milyonlarca insanın vizyonunu devam ettirmesi şemseyn olmasının en büyük delilleridir.O harflerin gizemli büyücüsü, o sözcüklerin genç hokkabazı, o cümlelerin vefalı yari, o hakkın gür sedası… Her kesimden insanın üstadı tarafsız olarak okumasını ve böyle bir güneşten faydalanmasını temenni ediyorum…

Aşkuşka

| 26 July 2010 14:24

Telefon kulübesinde titriyor bir kadın;
Kırmızı mantosunun içine gizlemiş,
gözyaşlarının dudak boyasına karıştığı yüzünü..
Ben severim göçebe kadınları.
Severim, sevişirken şaşı bakmaları.
uzak çan seslerini severim.
Ve onların sesinde düşeceğim kör kuyuları severim…
Güneş, bir yanıp bir sönüyor kadının yanağında.
kanım kaynıyor..
ve iki arzunun çığlığı kopuyor sesizce;
Aşkuşka kaderdir.
Aşkuşka esmerdir.
Bir kokudur bazen.
Gözlerde parlayan kederdir…
Ve, aşkuşkanın canı sıkılır,
sonra kaybolur gider bir güzel!
Ama nereye, bilmez kimseler bilmez.
Bilinmez nereden gelip ulaştığı bize.
Ve bulanık bir gün, canlanır birdenbire.
Gıcırdaya gıcırdaya açılır eski kapılar
Düştüğüm en güzel kuyuyu kazmakla meşgul…

Aşka Ait…(2)

witamin | 26 July 2010 14:13

Gitmişti İstanbul’a.Ne bir tanıdığı ne bildiği bir yer vardı.Birileriyle tanıştı İstanbul sokaklarında dolaşırken ve tanıştığı biri kendisinin çalıştığı fabrikaya işçi olarak girebileceğini söylemişti.Hiç düşünmeden kabul etmişti.Başka çaresi var mıydı ki?

Onun için yeni bir hayat başlamıştı ama hiç çıkmıyordu içinden sevdası.Yurtdışına çıkma fikri girdi bir yerlerden aklına.Ne kadar uzağa gidersem o kadar çabuk unuturum diye düşünüyordu.Evet kesinlikle yurt dışına çıkmalıydı,kaçmalıydı sevdiğiyle kaçmayı planladığı yerlere. Bir başına…

Dostoyevski ve yeraltından notlar üzerine

dosto788 | 26 July 2010 13:28

Ben hasta bir adamım diyor dostoyevski ve ekliyor ama yinede doktora gitmeyeceğim, kimilerince edebi evriminin dönüm noktası sayılan eseri Yeraltından Notlar’da. Tüm eserlerini anlamamızı sağlayacak ipuçları barındırdığı savunuluyor bu romanın.

Dostoyevski gerçektende birşeyler anlatmak istiyor yeraltında yaşayan karizmatik kahramanın ağzından. Lise yıllarından, arkadaşlıklarından bahsediyor. Bu yıllardan kalma bir kendini aşağı görme seziliyor romanın satırlarında. Belkide bir gece rastgele gittiği bilarda salonunda uğradığı basit hakareti gururuna yedirememesi ve büyük bir mesele yapması bu yüzden. Tam iki sene bu hakaretin çilesini çekiyor. Gerçektende böyle bir tepkinin altında yatan sadece kötü geçen lise yıllarından öte birşey olmalı.
Ne yapıp etmeli altında kalmamalı bu hakaretin diye düşünüyor kahraman, uykuları kaçıyor. Kendisinin aşağı olmadığını mutlaka kanıtlamalı. Hakareti yapanı takip ediyor, bir fırsat kolluyor ki intikamını alsın. Bir yandan da çekiniyor sanki ama sakın duymasın. En sonunda büyük gün geliyor, hasmının karşısında, ona doğru onla eşit bir insan gibi yürüyor, yol vermiyor ve hafifçe çarpıyor. Yazara göre hasmı bunun kasıtlı yapıldığının farkında ama sesini çıkarmıyor. Böylelikle kendisinin aşağı olmadığını kendisine ve hasmına ispatlıyor. Acaba kendisine mi ispatlaması daha önemli yoksa hasmına mı?
Romanın devamında yeraltında yaşayan kahramanımızın kadınlara karşı tutumunu yansıtan bir anısı yeralıyor. Birlikte çıktıkları yemekte ona hakaret eden lise arkadaşlarına haddini bildirmek üzere gittiği pavyonda aradığı kişileri bulamıyor ama bu orda çalışan bir kadınla tanışmasına vesile oluyor. Kadına hayatını böyle harcamaması gerektiğini, vakit çok geç olmadan bu yoldan ayrılması gerektiğini söylüyor. Kısmen yapıcı bir tutum içinde. Ama birkaç gün sonra kadın fakirlik içindeki evine gelince onu üzmek için elinden ne gelirse yapıyor. Birkaç gün önce farklı bir pozisyonda, parasını vermiş bir müşteri olarak kendinden daha emin konuşan kahraman bu sefer sefalet içindeki evinde asıl kendisinin yardıma ihtiyacı olduğu düşüncesine dayanamadığı için böyle davranıyor belki. Yada kadının onu bu halde görünce ona karşı ilgisini kaybedeceğini düşünüyor, kendisi önce davranıp kadını kendinden uzaklaştırmak istiyor. Dostoyevski’nin incelikle kullandığı nüanslarla her ne kadar görünürde kadın aşağılansada aslında aşağılanan kahramanımız hemde onu en çok incitecek bir şekilde.
Metafizik romanın başyapıtlarından biri sayılan yeraltından notlar gerçektende macera ve gizem dolu bir yaşam süren Dostoyevski’nin kişiliğine ilişkin ipuçlarıyla dolu. Bu romanı Dostoyevski’nin diğer romanlarıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Yeraltından Notlar sıkça belirtildiği gibi Dostoyevski’nin roman evreninin anahtar yapıtı.

Suçlu Kadınlar ve Hüznün ve Tebbessümün Ortak Yüzü: MONA LISA

firatocal | 26 July 2010 12:20

Öyle bir kadın düşünün ki , hangi ruh halinde olursanız olun , o , sizi anlayan ve kalbinizin sesi olup , duygularınıza tercüman olan büyülü bir kadın olsun… Eşsiz güzelliği ile düşler sofranızın baş köşesine kıvrılıverdimi , masum ama bir o kadar büyüleyici etkisiyle , dertlerinizi ve acılarınızı silip atan , aşkın gücüne inananların azizesi , eşsiz ve benzersiz , Mona Lisa

Leonardo Da Vinci ‘ nin çağları aşan başyapıtı olmasının ötesinde , yüzündeki kaotik duyguların yegane anavatanı , kadın ruhunun da şifreli anahtarı o…

Yüzyıllardır çözülemeyen mütebessim ifadesi kimlere ilham kaynağı olmadı ki… Hangi aşıkları dile döküp , sevgilileri karşısında el pençe divan durdurmadı ki… Kadının gizemli ruhunun asla çözülemeyecek Tanrısal güçle saklanmış şifreleriydi , kah gülümseyen kah hüzünlü o eşsiz yüz ifadesi…

Ama bilimin soğuk eli bu metafizik sıır perdesini araladı aralayacak… Yapılan araştırmalar Da Vinci ‘ nin kullandığı onlarca boya katmanıyla bu sihirli etkiyi yakaldığını gösteriyor… Henüz incelemeler tam olarak bitmiş değil… Ama yine de anlıyoruz ki , sanatın gücüyle yarattığı onlarca maske , bizi o eşsiz yanılmanın lezzetine itiyor…

İNSAN IRKININ TARİHİ

bluesendme | 26 July 2010 10:04

Yazımızın başlığı bir film repliğinden. Can sıkıntısı içinde kanal kanal dolaşırken Denys Arcand‘ın 2003 yapımı Barbarların İstilası filmine tamda bu repliğin zikredildiği sırada denk geldiğim için kendimi pek şanslı saymıyorum açıkçası. “Bir dehşet tarihidir” diye devam eden bu replik, hakkında bugüne dek ancak aile köklerimi ve soy ağacımı öğrenebilecek kadar düşündüğüm ve araştırdığım bir konuda ne kadar da sınırlı bilgiye sahip olduğumu göstermiş oldu.

vikipedi’ye göre “gezegenimiz 5.5 milyar yaşında ve Fosil kayıtlarına göre anatomik olarak çağdaş insan tanımına uyan en eski fosiller 130.000 yıl öncesine aittir ve Afrika’da bulunmuşlardır“. Bizden milyarlarca yıl önce var olan bir gezegeni nasıl bu hale getirdiğimiz hakkında pek çoğunuzun bir fikri vardır eminim, bunun üzerinde durmyacağım. Benim asıl ilgilendiğim konu İnsanoğlunun, dinler tarihine göre habil ve kabil ile başlayan vahşet tarihi. İnsanlığın tarihinin cinayetle başlıyor olması ayrıca dikkate değer bir konudur. Kabaca rakamlara bir göz atacak olursak çocuklarınında Kabil’e yaraşır evlatlar olduğunu anlamak güç değil.

ufak istanbul gezisi

nazokiraze | 25 July 2010 13:07

Başlığa bakarak İstanbul’un her bir yerini arşınladığımı zannetmeyin, kızımın beni bu yaz tatile götürmedin o halde İstanbul’u gezeceğiz bıdı bıdı … şeklindeki yoğun isteklerine bakaraktan geçen Taksim bugün Sirkeci, Sultanahmet dolaylarında Allah’ın sıcağında psikopatça bir gezi yaptık. Aklı olan otursun oturduğu yerde, sıcağa,trafiğe,kalabalığa bulaşmasın.

Sirkeci’ye gelir gelmez anladım ki bunlar durmayacak çaresiz büktüm boynumu ve dondurmacıya besmele çekerek yaklaştım.(Dondurma siftahmış sonrası sırasıyla haşlanmış mısır,közlenmiş mısır, su, tost,portakal suyu,soda,su,simit,su, şu,bu,o,su…su şeklinde uzadı gitti)

Aşka Ait…(1)

witamin | 25 July 2010 11:07

Yıl 2010 .Saat23:17.”Çalışmak…Çalışmak…65 yaşına gelince ve bir fabrikam olunca daha az çalışırım sanıyordum,öyle değilmiş meğer...” dedi ve hayallere daldı deri koltukta…
Nasıl gelmişti buralara?Başından, taa başından başladı hayat hikayesini okumaya :
Çok da mahrumiyet bölgesi sayılamayacak bir köyde doğmuştu.En azından okulu vardı birleştirilmiş sınıflı.O okulda okumuş , büyümüş ve o köyde bir sevdaya baş koymuştu.Tıpkı filmlerdeki gibi bir senaryo işte burada başlamıştı.

Kast sisteminin en basit örneğiyle karşı karşıyaydı belkide.Kızın ailesi çok zengindi kendi ailesiyse alabildiğine fakir…Ama ne kız önemsemişti bunu ne de kendisi.Fakat önemseyen birileri olmuştu:Aileleri . İstemişti fakat vermemişti kızı işte ailesi.Yakın zamanda askerlik vardı işin cilvesi.O yokken verirlerdi başkasına sevdalısını.Tek çare “kaçırmak”tı.Kız razı.Razı olmayansa kendi babası.Baba yetimdi zaten evvelden.7 çocuğa,bir kadına zar zor bakıyordu.”Oğlum,yapma.Sen askere gidince dar ederler bize köyü,kurbanın olayım yapma,onlar zengin.Zengine kafa tutamayız oğlum yapma.Vazgeç bu kızdan ,yapma….Askerden gelince bir daha isteriz olmaz mı?”.