http://www.turkolmak.org/content/blogcategory/36/117/
uncategorized hakkında tüm yazılar
Serzenişler…
pelitas | 27 November 2007 01:03
Hani hayat akıp gider ya bazen ellerinin arasından! Hani sevdiğin der ya; buraya kadarmış nidasıyla. Tüm detaylarına kadar dürüst olmanın kefaleti olur, ithamların; gıyabında donatılmışları! İnsan sevmek nice bedellerle ödetilir bizlere… Her, durmak yok yola devam serzenişlerimizde hayat yine akıp gider ellerimizin arasından. Önce ellerimizin arasına; sonra da akıp giden hayata bakarız. Bende bir yanlış yok diye defalarca haykırırız. Sanki bize bunları yapanlar bilmez mi, biz hatasızız? Bilmez mi nankörler hatasız oynamışız. Hadisenin teması da bu aslında! Gariban üzmek ödüldür onlara. Yaptıklarının bir bumerang tadında geri döneceğini bilmeyen vefasızlara… Hani seversin ya yaptıkları olsa bile istihza… Hani göğüs gerersin ya, yaptığı tüm negatif davranışlara… Hani ağlarsın ya sokakları birleştiren köşe başlarında… Hani dersin ya Rabbim, onu bana bağışla… Hani sürekli üç nokta getirirsin kustuğun cümlelerin sonuna… Hani her defasında beddua etmek gelir ya aklına!Bu bize yakışmaz deyip kısık bir tebessüm sonrasında; “Allah onu da mutlu etsin” bundan sonra ki hayatında…
Dakikada 721 kere alkışlayabilen deli adamın videosu – Baterist arkadaşlar kıskanmasınlar !! Amca videonun sonunda iyice coşuyor
esraustun | 27 November 2007 00:22
http://daltarak.blogspot.com/2007/11/guinness-time-721-claps-per-minute.html
bırakınız grev yapsınlar… bırakınız ölsünler…
odo | 27 November 2007 00:17
telekom yönetimi türk eczacılar birliği ile görüşerek grevdeki işçilerin ilaç masraflarını karşılamayacağını bu nedenle grevdeki işçilere eczaneler tarafından ilaç verilmemesi gerektiğini bildirdi. eski başkanı şimdi akp milletvekili olan türk eczacılar birliği de eczanelere yazı göndererek bunun uygulanmasını istedi.
ancak eczaneler bu teklifi reddetti. eczacılar odası başkanı bu talebe cevaben yazdığı yazıda grevin anayasal bir hak olduğunu ve grevdeki işçilere ilaç vermemek gibi bir uygulamanın hem hukukdışı hem de gayriinsani olması nedeniyle sözkonusu olamayacağı bildirildi.
Seni Bıraktığım Şehir
woofwoof | 26 November 2007 22:07
üniversiteyi okuduğum şehirde bıraktım en büyük aşkımı
aynı zamanda umut etmeyi, heveslenmeyi, sabırsızlanmayı
şehri güzel yapan içinde yaşadığın insanmış belledim, anladım
kadrin kıymetin bilemeden içine ettim de ayrılırken afalladım
yelkeni saldım rüzgara; karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenirmiş dünya diye
rüzgarın yönünü değiştirmeye çalışmayı bıraktım ben o şehirde
üstümden ne heyecanlar geçmiş olacak ki, kaldıramadım kafamı görmeye güzelin cemalini
dün boktum, bugün koktum misali olgunlaştım saydım durgunlaşmayı
Tifolu Mary kimdi?
kazimhan | 26 November 2007 21:25
http://opereysin.com/edebi-hezeyanlar/806-tifolu-mary/
Erkek tıraş yapmaz, zermatik kullanır!
| 26 November 2007 20:03
Çelikten üretilen, tıraş olmaya yarayan aracın adı
nasıl “jilet” olarak kaldıysa, bu jiletlere plastik sap takılıp;
kullan-at ürünü haline dönüştürülmüşünki de “permatik” olarak kaldı.
Babalarımızın tıraş olduğu Permatik otuzuncu yılını doldurmuş.
Ama o derelerin altınan çok sular aktı.
Erkek tuttuğunu koparır, zermatik kullanır.
Türk erkeği, permatikle, tak çıkarlı jilet-sap takımıyla tıraş olurken,
gavur Gillette şirketi, tak çıkarlı sosyetik tıraş bıçaklarını ve afilli
saplarını yurdumuz piyasasına sürdü.
Bir Moskova Sabahi
Razielz | 26 November 2007 18:59
Gozlerimi actigimda yorganimla sevisiyor buldum
kendimi. Dun hava durumuna cep telefonumdan
bakmistim ama bu kadarini beklemiyordum. Yorganin
altindan cikmak istemiyordum, soguk odanin icinden
cikip tuvalete kadar uzanan yolu gitmeye bile
useniyordum. Yuzumu yikadim, her ne kadar yolda
yururken yuzumun donacagini bilsem de mentollu tras
kopugumle tras oldum, trastan sonraki olusan
yanmanin birazdan sokakta yururken esen, eksi on
derecenin etkisiyle bilmem eksi kac dereceye donusen
ruzgarla dinecegini biliyordum.
Bir seyler atistirdim, gomlegimi ve pantolonumu
utuledim, giyindikten sonra saclarima sekil verdim
kuru kuru, islatamazdim ki. Kapiyi acmamla burnuma
gelen kokuyla nefesim kesildi bir an. Bu kadar mi
soguktu? Copu goturup disaridaki cope atacak kadar
takatiniz yok muydu komsularim? Hizla gidip
asansorun metal dugmesine dokundum, bakalim hangi
asansor gelecekti? Yuk asansoru denk geldi. Binanin
kapisini acinca yuzume gelen bu sefer koku degil,
bir tokatti sanki. Adimlarimi attikca bedenim iyice
sogugu hissetmeye basladi. Ustumdeki montum sicak
tutuyordu ama giydigim kumas pantolon bu soguga
karsi yetersizdi. Yerdeki buzlarin ustunde kayip
dusmemeye mi calismaliydim? yoksa soguktan titremeye
mi? ikisi birden cok komik oluyordu.
Hele bir de daracik yolda karsidan birisi gelirse
yandim. Yururken aklimdan binbir turlu senaryo
geciyor, dusersem cebimdeki ellerimi yere temas
etmeden disari cikarabilirmiydim? Aikidoda
ogrendigim yere dusme hareketleri buzun ustunde de
gecerli miydi? Insanlara bakiyorum kimsenin yuzu
gorunmuyor, herkes kurklerin, deri montlarin icinde
kaybolmus. Aklima ilk gelen soru: acaba Rusya icin
uretilen kurk miktari, butun dunyada uretilen kurk
miktarinin kacta kacidir? Peki ya bu insanlar kurk
giymeseydi bu soguktan korunabilirler miydi? Peki ya
ben? Yaka kisminda bulunan tuyler acaba hangi
canlidan ne turlu iskencelerle alinmistir? Belki de
oluydu bir sey hissetmemisti hayvancagiz, kim bilir?
Amaaan sadece kucuk bir parca, onun ne zarari varki?
Evet, belki de cogu insan da boyle dusunup hic
cekinmeden aliyordu bu kurkleri.
Metroya yaklasiyordum artik, kulaklarimdaki aci
iyice artmisti, ellerimi ara ara cebimden cikarip
kulaklarimi isitmam pek ise yaramiyordu ama yapacak
baska bi sey yoktu bu durumda, sapkami almamistim
yanima, herkes yuzumu, gozumu gorsun diye. Yolda
gecen kizlar bakip bakip gecsinler, sonra arkami
dondugum zaman bana bakan bir cift mavi veya yesil
goz goreyim diye. Acaba bana mi bakiyorlardi? Yoksa
uzerimdeki bes bin dolarlik montuma mi? Yoksa 1500
dolara aldigim ayakkabilarima mi? Amaan fiyatlarini
nerden bileceklerdi ki.
Metronun Teksastaki bar kapilarini andiran ama daha
buyuk ve tavandan yere kadar uzanan iki kapisi
vardi. Birbirlerinden bir metre uzakligindaydilar,
iceriye soguk hava girmemesi icin guzel fikirdi. Yaz
aylarinda sokerler bu kapilari bildigim kadariyla
ama iyiki varlar. Kapilara dogru yonelmemle
itismeler baslamisti ama icerdeki sicakligi da
hissediyordum. Merdivenlerden inerken cok artistik
inmek gerekiyordu, ayakkabilarin altindaki
girintilere siginan karlar bu sicak ortamdan
kendilerini zemine birakip, eriyip cok
kayganlastirmisti ortaligi. Nihayet turnikelere
gelmistim artik montumun fermuarini acip, cuzdanimi
cikartip optik okuyucuya okutmustum kartimi. Kalan
bilet sayisini gosterdi bana hemen “1”, iyiki vardi
bu kart cuzdanimda. Yoksa onun sirasina girmeyi hic
istemezdim.
Turnikeden gectikten sonra yine merdivenlerden indim
ama caddedeki kar ve buz buraya erisemiyordu.
Vagonlara binecegim yere gelmistim, her zamanki gibi
yuzlerce insan vardi o kocaman salonda. Benim evimin
yakininda olan bu istasyon yerin cokta altinda
degildi, tahminen otuz metre, o yuzden normal
merdivenlerden inmistim.
Metro beklenilen yer
Moskova metrosunun mukemmel
bir yapisi var, yapi derken mimarisini kastetmedim
aslinda cunku o mimari hakkinda bir kitap bile yazilir ve anlatilmaz, gorulmesi gerekir. Sehrin her yerini saran raylarin hepsi birbirleriyle baglantilidir, cogu insana cok karmasik gelen bu sistem aslinda cok basit ve cok kullanislidir.
Kuzey Irak’ ta bağımsız Kürt Devletine Neden Karşı Çıkalım
kayvenk | 26 November 2007 18:34
http://www.ensonhaber.com/Gundem/94870/Dagda-tek-bir-zengin-Kurdun-cocugu-yok.html
Bilgilerimiz pamuk ipliğine bağlı
amigom | 26 November 2007 18:18
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=sa&haberno=3799