bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Hafife ne oldu?

Razielz | 21 December 2007 11:44

Bugun hafife girince alisik oldugum renkleri goremeyince sok oldum. Onceliklee baska bir sayfaya yonlendirildigimi sandim. En son eklenen konunun da farkli olmasi bunu dusundurdu. Zaten son gunlerde cok sey degisti hafifte bakalim bu degisiklik nasil etkileyecek

hafifi değiştirmeyin

talos | 21 December 2007 10:33

eski hafifi geri istiyorum. bu kaçındı değişim birine alışıyorsun diğer format ona alıştın diğeri lütfen bundan önceki site daha iyi bence lütfen

yeni hafifi sevmedim…eskiyi geri istiyorum

Tamam bu sizin için bir vahşet !

neoturk | 21 December 2007 10:10

kurban bayramı
kurban bayramı

diyeceğim şu ki yeter sıktınız artık! Yıllardır bu kurban zamanı , yaptığınız tek haber, alttan alttan bu bir vahşettir mesajını beyinlere yüklemek! yaptığınız tüm yayınlar bunun üzerine tamam bu görüntüleri bende tavsip etmiyorum ve kendim de yapmıyorum elimden geldiğince dilim döndükçe komşularımı , akrabalarımı uyarıyorum. Ama Gözüm söyleyin bu kurbanda yüzü evine et giridiği için gülen bir tek vatandaşımızın fotoğrafı sizin büyük gazetelerinizde niye yer almaz !
bayramların oluşturduğu sevgi ,saygı,dayanışma ve kardeşlik duygusu sizin kabul ettiğiniz dünya değerleri arasında mı yoktur!
lütfen ama lütfen , biraz kendinizi geliştirin!

Güzelleşeyim derken :)

neoturk | 21 December 2007 08:55

Hafif.org ‘un eski tasarımı gözü yormayan ve anlaşılır, aslında birde kaliteyi simgeliyordu. Bu yeni gri tasarım renk seçimi,düzen olarak ve de okuma zorluğu açısından kenarın blogları gibi olmuş, eski kaliteyi geri istiyorum. Acilen !

Hitler ve Türkiye üzerine

delizade | 21 December 2007 01:54

illus: delizade

“…çünkü şeref ve namustan yoksun milletler er geç hürriyet ve istiklallerini kaybederler.”

Sizlere I.Dünya Savaşı öncesinde Almanya üzerine Hitler‘in bazı tespitlerini aktaracağım. Yazının sonunda belirttiğim benzerlik üzerine düşündürebilirsem ne mutlu.

Hitler, erken gençlik döneminde ve bir asker olarak hem cephe gerisinde hem de cephede yaşadığı tecrübelerden sonra zorunlu olarak, neden-sonuç ilişkisi kuran siyasi bir kafa yapısına sahip olmaya başladı ve hırsla, kinle ve haksızlığa uğrayan bir insanın ezikliği ile her geçen gün kendisini bu minvalde besledi. Oldukça fazla kitap okuyordu, ülkesinin her unsuru üzerinde disiplinli ve itinalı bir gözlem yapmaktaydı. Bu yolda günde 16 saat okuyup çalıştığından bahseder. Bu beslenme uzun bir dönemi içine almaktadır. Tarafsız olmaktan elbetteki çok uzakta olan bu fikir yürütmeleri sonucunda ülkesi Almanya üzerine aşağıdaki tespitleri yapar. Hitler’in eğitim, aile, evlilik, fuhuş ve basın üzerine bazı tespitlerine yer vereceğim bu yazıda.

öylesine

klytaimnestra | 20 December 2007 23:57

ÖYLESİNE

Öylesine bir kadın çıkardım gecenin içinden
Öylesine sarhoş, ölürcesine bitkin.

Bir kadın ki
Bulutlar kadar hafif ve ölürcesine nemlenmiş sevişmekten
Öylesine sıcak, ölürcesine mağrur
Yalnızlıklarını kalabalıklardan tenhalara kaçıran
Ve öksüz bir çocuğu emzirir gibi kucaklayan

Terk edilmişliği

Öylesine sevmiş, ölürcesine yitirmiş
Öylesine dalga, ölürcesine deniz.
Öylesine üzgün ve ölürcesine ölüm.

Eskiden kalma…

arseli33 | 20 December 2007 23:37

En çok seni bırakıpta gitmek yaralamıştı beni.Hiç bilmediğim bir şehire” merhaba ” demek o kadar zordu ki sensiz.Anlamsız, bomboş bir yalnızlıktı gömüldüğüm.Şehirlerce, yollarca uzağında hayata tutunmamı sağlayan tek şey sesindi.
Kirlenmemiş bir sevdanın uçarı kahramanlarıydık seninle.Kalbime senden başkası el sürse ölürüm sanıyordum.Kutsaldı benim için aşk, dokunulmazdı.
Yarım kalmış tüm düşlere inat, hiçbir kaygı taşımazdık yüreğimizde.Hiç bilmediğim sokaklarda bile hep senin ayak izini arardım.Her gördüğüm yüzde senin yüzünü.Hiçbiri sana benzemezdi oysa.Hep eksik hep kusurlu olurlardı.
Çocukluk düşlerimizi koşturduğumuz o şehiri sende terk ettin en sonunda.Geride geçmişin ayak izlerini bırakarak…
Tanımadığımız şehirlerde ,tanımadığımız yüzlerle yaşamaya başladık.Göz yaşlarımızın tadı hep aynıydı.Her gece aynı dualarla uyurken, yabancısı olduğumuz çamurlar yapıştı ellerimize.Kalbimizde, kimliği belirsiz yüzler belirdi.Hasreti iğneyle işlerken yüreğimize, başka omuzlarda aradık teselliyi.Düşlerimizi, özlemlerimizi başka yüreklerin sıcaklığında avutmaya çalıştık.Aramıza isimsiz duygular girdi.Kaç kişiye ev sahipliği yaptı kalbimiz kim bilir…
Yokluğunun verdiği acı ile kıvranırken, sensizliğe inat kaç sevdaya sen diye sarıldım.Kalbime dokundukları anda, senin suretini görüp geri dönen kaç can oldu.
Ruhsuz insanların en uğrak yeri oldu kalbim.Yaralarımı dindirmek için kime sarıldıysam sen diye ,daha da çok yara aldım.Hiç bilmediğim insanlar elimden almıştı hayatımı, yalana bulaşmıştı bir kere ellerim.
Ne sesin vardı hayatımda, ne izlerin.Kalbimin kırık odalarında sakladığım hayalin dışında.Dudağımdaki sahte tebessümle tükettim yılları.Yorgundum,kırgındım,tükenmiştim.Sızlayan vicdanımı da valizime koyup, kirlenmemiş mazimizin yattığı o şehre gittim.Herşey aynıydı.Bahçesinde koşturduğumuz evler, adımızı kazıdığımız o tahta bank, tepesine çıkıpta inemediğimiz portakal ağacı, ” gidilecek başka bi yer yok mu”diyenlere inat her gün gittiğimiz o cafe, kahvelerimizi her seferinde şekersiz getirdiği için senin durmadan söylendiğin garson.Verdikleri savaşın efendisi olmuş, galibiyet bayraklarını ellerinde taşıyan arkadaşlarımız.Gözlerime bakanların, seni arayan bakışları ve cevapsız bıraktığım bir sürü tamamlanmamış cümle.
O temiz yürekleri yalanlarımıza nasıl ortak edebilirdim.Birbirimizin hayatını nasıl karaladığımızı, acılarımızı azaltmak için karşımıza çıkanlara tutunduğumuzu nasıl anlatabilirdim?
Gecelerce bu soruların cevabını düşündüm durdum.Hiç bir açıklaması olmayan, o kocaman boşluğun içinde hatalarımızla yüzyüze geldim yine.Boğazıma sarılan ellerin, kendi ellerim olduğunu görüp ağladım.Gözyaşlarım bile kanlı kanlı akıyordu.Hoyratça savurduğum kaç kalbin bedelini ödüyordu gözlerim, diri diri gömdüğüm kaç beden vardı içimde…
Yıllar sonra, ilk defa sensiz oturuyorum en son senle oturduğum banka.Ömrümüzden çalınmış yedi koca sene.Kimse görmesin istiyorum yaralarımı.Sırtımı dönüyorum insanlara,gözyaşlarımdaki feryatlara şahit olmasınlar diye.
Eskiden kalma bir sıcaklık aniden çöküyor omuzlarıma.Kendi ellerimdir diye, kaldırıp başımı bakamıyorum.Eskiden kalma bir ses beliriyor kulaklarımda, ruhumun derinlerinde hissediyorum.” kimsin ” diye bağırmak geliyor içimden.”Kimsin?”Ruhunu ezip geçtiğim, hangi yalan sevdamsın…
Geçmişi bir bir tararken beynimde, tanıdık cümlelerle
yüreğimdeki fırtınaları dizginliyorum ”yedi sene önce bıraktığım yerdesin”

plazma

anadoluca | 20 December 2007 20:01

http://www.kuark.org/bilim/index.php?option=com_content&task=view&id=1089&Itemid=1