En çok seni bırakıpta gitmek yaralamıştı beni.Hiç bilmediğim bir şehire” merhaba ” demek o kadar zordu ki sensiz.Anlamsız, bomboş bir yalnızlıktı gömüldüğüm.Şehirlerce, yollarca uzağında hayata tutunmamı sağlayan tek şey sesindi.Kirlenmemiş bir sevdanın uçarı kahramanlarıydık seninle.Kalbime senden başkası el sürse ölürüm sanıyordum.Kutsaldı benim için aşk, dokunulmazdı.Yarım kalmış tüm düşlere inat, hiçbir kaygı taşımazdık yüreğimizde.Hiç bilmediğim sokaklarda bile hep senin ayak izini arardım.Her gördüğüm yüzde senin yüzünü.Hiçbiri sana benzemezdi oysa.Hep eksik hep kusurlu olurlardı.Çocukluk düşlerimizi koşturduğumuz o şehiri sende terk ettin en sonunda.Geride geçmişin ayak izlerini bırakarak…Tanımadığımız şehirlerde ,tanımadığımız yüzlerle yaşamaya başladık.Göz yaşlarımızın tadı hep aynıydı.Her gece aynı dualarla uyurken, yabancısı olduğumuz çamurlar yapıştı ellerimize.Kalbimizde, kimliği belirsiz yüzler belirdi.Hasreti iğneyle işlerken yüreğimize, başka omuzlarda aradık teselliyi.Düşlerimizi, özlemlerimizi başka yüreklerin sıcaklığında avutmaya çalıştık.Aramıza isimsiz duygular girdi.Kaç kişiye ev sahipliği yaptı kalbimiz kim bilir…Yokluğunun verdiği acı ile kıvranırken, sensizliğe inat kaç sevdaya sen diye sarıldım.Kalbime dokundukları anda, senin suretini görüp geri dönen kaç can oldu.Ruhsuz insanların en uğrak yeri oldu kalbim.Yaralarımı dindirmek için kime sarıldıysam sen diye ,daha da çok yara aldım.Hiç bilmediğim insanlar elimden almıştı hayatımı, yalana bulaşmıştı bir kere ellerim.Ne sesin vardı hayatımda, ne izlerin.Kalbimin kırık odalarında sakladığım hayalin dışında.Dudağımdaki sahte tebessümle tükettim yılları.Yorgundum,kırgındım,tükenmiştim.Sızlayan vicdanımı da valizime koyup, kirlenmemiş mazimizin yattığı o şehre gittim.Herşey aynıydı.Bahçesinde koşturduğumuz evler, adımızı kazıdığımız o tahta bank, tepesine çıkıpta inemediğimiz portakal ağacı, ” gidilecek başka bi yer yok mu”diyenlere inat her gün gittiğimiz o cafe, kahvelerimizi her seferinde şekersiz getirdiği için senin durmadan söylendiğin garson.Verdikleri savaşın efendisi olmuş, galibiyet bayraklarını ellerinde taşıyan arkadaşlarımız.Gözlerime bakanların, seni arayan bakışları ve cevapsız bıraktığım bir sürü tamamlanmamış cümle.O temiz yürekleri yalanlarımıza nasıl ortak edebilirdim.Birbirimizin hayatını nasıl karaladığımızı, acılarımızı azaltmak için karşımıza çıkanlara tutunduğumuzu nasıl anlatabilirdim?Gecelerce bu soruların cevabını düşündüm durdum.Hiç bir açıklaması olmayan, o kocaman boşluğun içinde hatalarımızla yüzyüze geldim yine.Boğazıma sarılan ellerin, kendi ellerim olduğunu görüp ağladım.Gözyaşlarım bile kanlı kanlı akıyordu.Hoyratça savurduğum kaç kalbin bedelini ödüyordu gözlerim, diri diri gömdüğüm kaç beden vardı içimde…Yıllar sonra, ilk defa sensiz oturuyorum en son senle oturduğum banka.Ömrümüzden çalınmış yedi koca sene.Kimse görmesin istiyorum yaralarımı.Sırtımı dönüyorum insanlara,gözyaşlarımdaki feryatlara şahit olmasınlar diye.Eskiden kalma bir sıcaklık aniden çöküyor omuzlarıma.Kendi ellerimdir diye, kaldırıp başımı bakamıyorum.Eskiden kalma bir ses beliriyor kulaklarımda, ruhumun derinlerinde hissediyorum.” kimsin ” diye bağırmak geliyor içimden.”Kimsin?”Ruhunu ezip geçtiğim, hangi yalan sevdamsın…Geçmişi bir bir tararken beynimde, tanıdık cümlelerleyüreğimdeki fırtınaları dizginliyorum ”yedi sene önce bıraktığım yerdesin”