bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

KEŞKE…

quare | 14 May 2008 09:23

Keşke… Muhtemelen her insanın dile getirdiği kelime… Aslında muhtemelen kısmı bile fazla… Her insanın mutlaka dile getirdiği kelime demek daha doğru olur. Nedense her insan kendi keşkesinin daha yıkıcı olduğunu düşünür. Ya da her keskede “bu seferki keşke en ağırıydı” der. Belki de haklıdır. En son yapılan hata, en son hissedilen üzüntü, en son yaşanılan mutluluk hep en fazla olanıdır. Yeni bir keşkeye gebedir son keşke, ve yerini yeni keşkeye bıraktığı anda eskir, eskimesi ile birlikte verdiği acı da hafifler.

Ama en yıkıcı keşke, kimseyle paylaşılamayacak olan, bir daha tekrarlanması ya da geri dönüşü olmayan keşkedir. Bir de bu keşkenin tek suçlusu siz iseniz, bile bile keşke demeye yeltenmiş ve bunu başarmışsanız bu yükü kaldırmak gerçekten çok zordur. Suçlayacak birilerini arar gözleriniz… Nerdeyse sokaktaki hayvanatı bile suçlamayı isteyecek kadar şuursuzsunuzdur. Tek istediğiniz yükü biraz hafifletebilecek ikinci kişidir… Ama asla bulunmaz o kişi. Hata da, keşke de sizindir…

İkeA

buddhala | 13 May 2008 16:03

-Yeni bir ilaç buldum.
-Ne işe yarıyo Reprezant Bey?
-Biliyorsunuz, hormonlu gıdalar yüzünden bozulan sindirim sistemi…
-Eeeee…
-Bozulan sindirim sisteminin ürettiği dışkı, klozete bırakıldıktan sonra gitmiyor ya…
-Eeeee…
-İşte biz buna çözüm ürettik!
-Hadi be, bak sen. Lan kimsenin aklına gelmemişti bu ya. Yani Reprezant Bey!
-Zaten benim de aklıma gelmemişti!
-E o zaman kimin aklına geldi?
-Ben de onu sormaya geldim.
-Lan bak hastalarım var, az biraz Hipokrat yemini biliyorum, zamanımı çalma, Yiğit Özgürleşme bana!
-Hehe, bu da Ahmet Hakanlaşma gibi oldu. Zaten ben çok komik bir reprezantım. Dedem de reprezanttı, o yüzden adımı Reprezant koymuşlar…
-Repo diyelim sana kısaca, Repo anlat bakalım şu boktan ilacını. O boku nasıl götürecek, klozetten?
-Aslında gitmiyor biliyor musunuz? Gitmiş gibi göstereceğiz.
-Oraya önceden kamera mı yerleştireceğiz hap şeklinde?
-Yok, bok su renginde olacak. Böylelikle boku sıçan hastamız, bokunun gittiğini düşünecek sifonu çekince.
-Eee, ama sıçarken de şeffafsa bu bok, sıçmadığını düşünecek.
-Evet o kısmı da doğru ama insan kendini sıçmış gibi rahatlamış hissedecek di mi?
-Öyle olsa gerek, ama hastamız bokunu görmek isterse?
-Onun içinde bokunu gösteren bi hap üretiriz artık.
-Görünmez bok, dahiyane…
Sıçılabilen ama görünmeyen bok! Bence reklam dünyasında bir çığır, bilim dünyasında bir devrim yaratır…

sevmek istiyorum!

delizade | 13 May 2008 14:01

Yakın geçmişte bir kedi edinmiştim,2004 yılında. Bir arkadaşımın yolda gördüğü hamile bir kediyi boş bir daireye koymasıyla başladı mesele. Uzun zamandır kedi sahibi olmak niyetim de yok değildi ancak ailemle yaşıyor olmak bunun için bir engeldi, çünkü benim gibi düşünmüyorlardı.

Ancak, 2.5 aylıkken yavruları görmeye gittiğimde tüm sorunları kenara iterek eve getirdim bir tanesini. Kedileri ölçmeniz için bir karakter cetveli yaparsam 0’a, orada bulunduğumuz 2 saat içinde saklandığı yerden hiç çıkmayan birini, ve 100’e ise pencere pervazlarında zıplayarak daireler çizen ötekini koyabilirim. Bizimki ise orta karakterli bir kedi olarak,50 ‘lerdeydi.

sıkıştırılmış yaşamlar-2

elmay | 13 May 2008 13:31

kritik tartışmalardan biriydi……..11 yıldır hiçbir konuda yorum yapmayan koca içmiyorum, gezmiyorum, vaktinde eve gelip gidiyorum parayı eve veriyorum…daha ne istiyorsun demişti. Öyle kahroldu ki kadın. Ne çok tartışmışlardı, ne çok konuşmuşlardı….her seferinde sessiz durup sonunda uykuyla biten konuşmalar…….mutsuz olduğunu, anlaşılmadığını, yalnızlığını anlatmanın ne çok yolunu denemişdi……önce anaç yaklaşmıştı…..çünkü bi arkadaşından erkeklerin evlendiğinde de ana kucağını özlediklerini duymuştu.

bir boşluktan diğer boşluğa

pilibitenbebek | 13 May 2008 12:40

Deli gibi yağmurun altında yürüyesim var..
Bütün günahlarımdan arınıp, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum..
Hani yağmurdan sonra ortaya çıkan gökkuşağı olur ya..
Ağladıktan sonra ağzına emzik verilen bebeğin mutluluğu..
Onu istiyorum işte..
Çıplak ayakla kumlara basmak istiyorum..
Hani hava buz gibi soğuk olur, sen hiç bir şey giymeden çıkarsın, üşümezsin..
Aynen öyle..
Ve sonra kahvemi içip sızmak istiyorum..
Bir sonraki gün hiç bir şey hatırlamayıp, aynı şeyleri yaşama isteğiyle..

gece yarısı

pilibitenbebek | 13 May 2008 12:20

Saat 3..
Ayaktaym uyku tutmuyor..
Faydası yok onlarca ilaç dindirmiyor hayatımdaki acıyı..
beyazlar üstüne bir şeyler yazasım var diyorum..
oysa sadece sen değil ilham perim de terk etmiş beni..
çare sanıyorum, şişenin dibine kadar içiyorum..
oysa daha da yaklaştırıyor seni bana..
biraz daha diyorum, biraz daha içersem gidecek acım..
kalemi alıyorum elime bir şeyler karalıyorum..
bak yine yaptın aynısı..
yanıma geldin..
“kara kara ne yazıyorsun?” konuşuyorsun benimle..
özledim bebeğim.. diyorsun
hayır diyorum.. sadece hayal bu..
o anda yok oluyor bana herşeyi unutturan “masum” yüzün..
bak yine terk ettin beni.. her zaman olduğu gibi.. bak yine değişmedi hikaye..
masamdaki resimler bir eski filme döndüler, eski yaşamlar, eski mutluluklar, hatıralar..
bir şişe daha içiyorum ve başka bir perde aralanıyor..
yaşam diyorum ölüm diyorum..
kalem bitiyor yarıda kalıyor hikaye.. tıpkı bizim gbi…

Çelik’e de türban lazım

MerakliKedi | 13 May 2008 12:00

Ne fikir hakları, ne emeğe saygı, ne kapitalist düzenin pazarlama, satış ve reklam kuralları, ne de sansür… Hiçbir şey ile açıklanamaz bu…
O kadar insan aylarca çalışıyor, bir kare ile verecekleri mesajı belirleyebilmek için. Defalarca aynı fotoğraflar çekiliyor. En sonunda tamam oldu deyip, emeklerinin ürününe karar veriyorlar. Sonra kuralları gayet belli olan reklam verme sürecine giriyorlar. Bir basın organına sayfalarında reklamın yayınlanması karşılığında yüklüce para ödüyorlar. Sonra da o reklam yayınlanıyor. Ama o da ne? Onların emeğini beğenmeyen birileri üzerinde rötuş yapmaya karar veriyor….
Aklım almıyor. Hiçbirini….