bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

KENDİNİ ANLAT

mavilikler | 23 November 2010 09:19

Durmadan bir şeyler anlatıyordu.

O şeylerden biriyle tam gerçekten ilgilenmeye başlamışken bir bakıyordum, çoktan almış başını gitmiş kelimeler çok başka bir yere.

Yaşanan durumların bu kadar süratle birbirine eklenmesi, ortaya ilişkisi olmayan onlarca parçadan oluşan karman çorman bir şey çıkarıyor, bir türlü bir bütüne ulaşmayan o parçalarsa bana O’nunla ilgili hiçbir şey anlatmıyordu.

Oysa neden konuşurdu ki insanlar?! Yaşadıklarını neden paylaşırdı bir başkasıyla? Susarak da konuşarak da, birilerinin yanında aslında tek yaptığımız anlatıp durmak değil miydi kendimizi?

CENNETbahçesi CEHENNEMateşi…

maltoferfol | 22 November 2010 14:13

Züleyha’nın -geceye inat siyaha bürüdüm- düşlerini…Yıldızlar serpiştirdim, bir inci ekledim gökyüzünün en gözucu yüksekliğine ve bıraktım kendimi pamuksu bulutlardan yeryüzüne..Toprağın kokusunda damla damla ıslattım benliğimi ve sırılsıklam soyundum geceye…
Yusuf’un güzelliğinde -aşk kokmalı her nefes,aşka üflemeli- bir tüy bırakmalı kanadından busesine konmalı gülün kokusu,sinmeli değidiği tene gül kokan gülüşü…Zamansız olmalı ama zamana sığmalı aşkı…
Züleyha’nın -bir peri masalı gül dipinde bekleyen- masalı ya hayat çizgisi avuçlarında uzuyor ya aşkla kesişiyor yolları…Bir koku yaylıyor huzurla hüznün keskin birleşimi İğde ağaçlarının dikenlerinde kan revan içinde değil gül kurusu açıklığında ki rengi… Dokunduğunda kanatlarına sen kokuyor parmak uçları…Her öznede sen yüklemsen ben nedensiz tamlanan ve tamlayan eklerim bir cümleye nasılsız kimsesiz bir sözcükte…Bir varmış bir yokmuşla başlar bütün sevdalar ve ile karşılaşır tüm çıkışlar açıklamalar bir isimin bir seste yükselişine tanık olur semada… Bir nefes üflüyor kulağıma bir Sur çığlığında Yusuf…
Yusuf’un gözünde -bir huzur var yumuşacık bir bakış kaybolduğum bir sıcaklık bir tını ıssız ama güçlü kadife sesiyle yüreğimde- birçok ışıltı gökyüzünde karanlığın içinde… Huzurla hüzün sıvışmış ay karanlık geceye ,gecede Yusuf’la göz göze kör şeytan asasıyla itelemekte Züleyha’yı…Ateşin kuyusunu boynuzuyla kazmakta…
Züleyha’ya -saçlarını savurduğunda geceye sen kokuyor gece- Dokunuşunu düşündüğünde saçlarına, korkuyor saç tellerinin kırılmasından…
Düşününce o anı -son an olmasından- tırsıyor gecenin sessizliğinden sensizliği siniyor üzerine…
Yusuf’um -dön yüzünü yüzüme hüznüm yok ellerinde- ılık nefesini değdir tenime dokun sol yanımdaki acıya, hisset acımı, yokluğundaki yanmayı bırak avuçlarıma…
Züleyha’nın -nasıl aydınlanıyorum bakışlarında parmak uçlarımda dolaşıyorum- yüreğinde Yusufçuklar uçuşuyor mutluluktan… Dudaklarında bir nefes buse hazırlığında, hayran olduğu gökkuşağı rengine bürünüyor tutku…Kırmızı büyülüyor zifirikaranlığı… Anımsadığı pembemsi silüetin gözden uzak olan gönülden ırak oluşunu unuttuğunda süslemedim harfleri adın düştüğünde dudaklarıma allayıp pulladım Aşk’ı isminde…
Yusuf’um -yıldızlar geceye eşlik ediyorken sen neden eşitlemiyorsun günü ışığı aydınlatıyorken kararmış bakışlarımı sen neden geceye açıyorsun gözlerini…Asilliğinde birleşiyor ismim kutsal bir mabette taçlandırıyorum hissettiklerimi senle buluştuğum tahtta ayyaklarım yerçekime ters düşüyor…Terseliniyor göğün yedikat altına sesleniyor göğün yedikat üstüne…Hiç korkmadım yüksekten yükselmekten,hiç kısmadım gözlerimi rüzgara karşan alevin miline…Huzurla yükseldiğim gökyünde hüznü alçattığım yüksekliğe uçuyorm seninle..
Züleyha’nın dağınıklığında -avuç içlerimi öpsün dudakların içine çek kokumu yüzüne sür yansıyan mutluluğumu- Savrulan saçları derli toplu sana gelişimde bırak sende kalayım ruhumla…Gezdir ruhunu tüm bedenimde Huzur dudaklarının arasından sıyrılsın geceye…İz bıraksın dudaklarım bir bıçağın kesiğinde… Dudak aralığında kalsın soluğumuzun kesildiği anı seyre dalsın gözlerim gözlerimde yaktığın ateşi söndürme…
Yusuf’un utancıyla -bir kıvılcım yükseliyor cehennemin dipinde- saman alevinin keskin kokusu yayıldığında bir anlık mutluluk hatırlanıyor, cennet kapısının anahtarıyla kitleniyor teslimiyet… Yanıyor, yakıyor boğazını, boğuluyor nefsinde ama neffesiz kalmıyor kovduğunda kör nefsini…Bir huzur karanlığın içine göz gezgdiriyor ve hissediyor varoluş amacını tüm dokunuşlardan uzaklaşıyor…
Züleyha’nın kurtuluşu -kuşatılmış bir nefsin kanatlarını kırıyor,sığınıyor hasretle kuşanmış bir tapınağa- Bir el uzaklığı mesafesindeki kör kuyulara sesleniyor:Yusuf Yusuf… Dudaklarında bir ses kulağında bir fısıltı…Bir melek ismini ismime işliyor…
Yusuf’
un -dudaklarında sürgün yazgım- Alevinde ateşe verilmiş düşlerin heyecanı is kokulu külle çırpılmış bir aşk tene mahkum ediliyor… Unutulmaz ilk gününe karşı gelen gece… Sessizce sokulduğumda yanına, dudak kıvrımlarımdaki izi sürdüğümde kaburgana -varoluşumu hatırlattığında- adım adım sürünmekse sırat köprüsünden geçişim, cennetin kovulmuş meleklerini korkutacaksa düşüşüm, sesimin derinleştiği kuyuna inerim ve susarım cehennemin kapısında…
Züleyha’nın ölüm -eksikliğimi örüyorum senli gecelerde ilmek ilmek çoğalıyorsun içimde- uykusunda hayra yormalı senli düşlerini…Ben Cehehennem Ateşinin körükleyicisi sen Cennet Bahçesinin misk kokusu…
Her ikiside keskin nefesli…

22.11.2010

KÜL RENGİ KASIKLAR

sevde837 | 22 November 2010 11:59

Güneş yarası var göğüs uçlarımda.
Kül rengi kasıklara dönüşmüş sancın.
:
-yok bir sebebim.
-yok bir varoluşum.
:
-var bir sebebin.
-var bir yokoluşun.

Anlatma!

Karşılığı yok bunların!
Yazgısı yok!
Nice var ettiysen kendini,
Nice yok ettiysem kendimi,

Susamam!

Güneş yarası var göğüs uçlarımda.
Kül rengi kasıklara dönüşmüş sancın!

21/11/2010

şiir defteri

mstx | 22 November 2010 10:29

yüreksiz kalan sol tarafın öyküsü
bir kalp kaybettim yakında
onu dost bildiğim anda
aşkı bulduğum zamanda
aşk araycem deyip getti

yandı yürek yansın dursun
arayıp aşkını bulsun
el-alemden aşkı sorsun
ne zor bişey öğrensin bak

sitem etmem bir gün daha
söz vermisim sol tarafa
artık yürek benden gitti
arayıp sormam bir daha…

meçhul çocuk kimi sevmiş
devran dönmekte vakit geçmekte
ne olur sev beni ömür tükenmekte
nesin be ettensin, tırnaktansın
sonuçta benim gibi topraktansın
belkide canıma can katacaksın ama
kalbimin derinliklerinde yaşlanmaktasın…

MAZLUM AYŞE İLE PİÇ ALİ

super hero | 22 November 2010 09:17

Belki bir tersanede ihmal dolu bir iş kazasına kurban gitmişti; belki, kendini bilmez bir şoför yüzünden saçma sapan bir trafik kazasında. Belki de hayırsızın tekiydi, Ayşe ve bebeğini kim bilir hangi aç gözün uğruna terk etmişti. Ayşe kimseye anlatmazdı; kimse de sormazdı zaten.

Bir konfeksiyon atölyesinde çalışıyordu Ayşe. Ortacıydı. Bazen son ütüye yardım ediyordu, bazen de paketlemeye. Yerleri süpürüyor, diğer çalışanlara su götürüyordu.

Belki güzeldi, belki değildi. Belki başı kapalıydı, belki saçlarını hep kendine yakışacak şekilde kestirip hava atmayı seviyordu. Belki hep başı önde, mazbut mazbut yürüyordu, belki de kalçalarını sallaya sallaya herkesi davet ediyordu. Ya da belki, herkes nasıl istiyorsa öyle anlıyordu.

sessiz huzur

astral | 21 November 2010 14:16

Gözlerimin içine bakıyordu ama belli ki yerinde duramayan bir ruh halinin tapusunu cebinde taşıyordu şu sıralarda.

Tutamadım kendimi. Sordum, ‘Ne bu hal?’

– Ne hali?

– Hadi yapma anlat.

‘Neyi?’ dedi, yüzünde tatlı bir gülümseme. Alttan bir bakış, niye ya da neyi dediğimi benden daha iyi bilerek.

Belli oyun oynuyordu benimle. Varsın oynasındı. Nasıl olsa anlatırdı. Anlatandı. Hep böyleydi. Dinlerdim, sanki yüzyıllardır yanı başındaymışım gibi.

Oyunun kurallarına saygı duyarak tekrar sordum. ‘Hadi anlat bana. Anlatmamak senin için zor, banaysa bu haldeyken anlatmaman… Dinliyorum. Hem bana değil de kime anlatacaksın?

bayramın sahte şefkati

taha3045 | 20 November 2010 14:46

Bu dine inanıyorsanız vejeteryan olsanız, kesilen hayvanlara üzülseniz, ağlasanız dahi , eğer bu dine inanmıyorsanız da bir arada olduğunuz insanların inancına saygı duymak adına çenenizi kapatmalısınız.

Şöyle bir gerçek var usülüne uygun kesilmeyen kurbanlar, evet bu bir gerçek ancak eleştiriler adam gibi İslam dininde de yasak olan şekilde kurban kesenlere olsa insan sineye çeker, ama kan akıtılan ibadet olmaz, hayvan kesildiği, can alındığı bir bayrama hayır gibi laflar (Kuran’da açık olan ayetlere de karşı çıkmak değil mi zaten bunlar) iki yüzlülük veya dikkat çekme çalışmasından başka birşey gelmiyor bana.