Züleyha’nın -geceye inat siyaha bürüdüm- düşlerini…Yıldızlar serpiştirdim, bir inci ekledim gökyüzünün en gözucu yüksekliğine ve bıraktım kendimi pamuksu bulutlardan yeryüzüne..Toprağın kokusunda damla damla ıslattım benliğimi ve sırılsıklam soyundum geceye…
Yusuf’un güzelliğinde -aşk kokmalı her nefes,aşka üflemeli- bir tüy bırakmalı kanadından busesine konmalı gülün kokusu,sinmeli değidiği tene gül kokan gülüşü…Zamansız olmalı ama zamana sığmalı aşkı…
Züleyha’nın -bir peri masalı gül dipinde bekleyen- masalı ya hayat çizgisi avuçlarında uzuyor ya aşkla kesişiyor yolları…Bir koku yaylıyor huzurla hüznün keskin birleşimi İğde ağaçlarının dikenlerinde kan revan içinde değil gül kurusu açıklığında ki rengi… Dokunduğunda kanatlarına sen kokuyor parmak uçları…Her öznede sen yüklemsen ben nedensiz tamlanan ve tamlayan eklerim bir cümleye nasılsız kimsesiz bir sözcükte…Bir varmış bir yokmuşla başlar bütün sevdalar ve ile karşılaşır tüm çıkışlar açıklamalar bir isimin bir seste yükselişine tanık olur semada… Bir nefes üflüyor kulağıma bir Sur çığlığında Yusuf…
Yusuf’un gözünde -bir huzur var yumuşacık bir bakış kaybolduğum bir sıcaklık bir tını ıssız ama güçlü kadife sesiyle yüreğimde- birçok ışıltı gökyüzünde karanlığın içinde… Huzurla hüzün sıvışmış ay karanlık geceye ,gecede Yusuf’la göz göze kör şeytan asasıyla itelemekte Züleyha’yı…Ateşin kuyusunu boynuzuyla kazmakta…
Züleyha’ya -saçlarını savurduğunda geceye sen kokuyor gece- Dokunuşunu düşündüğünde saçlarına, korkuyor saç tellerinin kırılmasından…
Düşününce o anı -son an olmasından- tırsıyor gecenin sessizliğinden sensizliği siniyor üzerine…Yusuf’um -dön yüzünü yüzüme hüznüm yok ellerinde- ılık nefesini değdir tenime dokun sol yanımdaki acıya, hisset acımı, yokluğundaki yanmayı bırak avuçlarıma…
Züleyha’nın -nasıl aydınlanıyorum bakışlarında parmak uçlarımda dolaşıyorum- yüreğinde Yusufçuklar uçuşuyor mutluluktan… Dudaklarında bir nefes buse hazırlığında, hayran olduğu gökkuşağı rengine bürünüyor tutku…Kırmızı büyülüyor zifirikaranlığı… Anımsadığı pembemsi silüetin gözden uzak olan gönülden ırak oluşunu unuttuğunda süslemedim harfleri adın düştüğünde dudaklarıma allayıp pulladım Aşk’ı isminde…
Yusuf’um -yıldızlar geceye eşlik ediyorken sen neden eşitlemiyorsun günü ışığı aydınlatıyorken kararmış bakışlarımı sen neden geceye açıyorsun gözlerini…Asilliğinde birleşiyor ismim kutsal bir mabette taçlandırıyorum hissettiklerimi senle buluştuğum tahtta ayyaklarım yerçekime ters düşüyor…Terseliniyor göğün yedikat altına sesleniyor göğün yedikat üstüne…Hiç korkmadım yüksekten yükselmekten,hiç kısmadım gözlerimi rüzgara karşan alevin miline…Huzurla yükseldiğim gökyünde hüznü alçattığım yüksekliğe uçuyorm seninle..
Züleyha’nın dağınıklığında -avuç içlerimi öpsün dudakların içine çek kokumu yüzüne sür yansıyan mutluluğumu- Savrulan saçları derli toplu sana gelişimde bırak sende kalayım ruhumla…Gezdir ruhunu tüm bedenimde Huzur dudaklarının arasından sıyrılsın geceye…İz bıraksın dudaklarım bir bıçağın kesiğinde… Dudak aralığında kalsın soluğumuzun kesildiği anı seyre dalsın gözlerim gözlerimde yaktığın ateşi söndürme…
Yusuf’un utancıyla -bir kıvılcım yükseliyor cehennemin dipinde- saman alevinin keskin kokusu yayıldığında bir anlık mutluluk hatırlanıyor, cennet kapısının anahtarıyla kitleniyor teslimiyet… Yanıyor, yakıyor boğazını, boğuluyor nefsinde ama neffesiz kalmıyor kovduğunda kör nefsini…Bir huzur karanlığın içine göz gezgdiriyor ve hissediyor varoluş amacını tüm dokunuşlardan uzaklaşıyor…
Züleyha’nın kurtuluşu -kuşatılmış bir nefsin kanatlarını kırıyor,sığınıyor hasretle kuşanmış bir tapınağa- Bir el uzaklığı mesafesindeki kör kuyulara sesleniyor:Yusuf Yusuf… Dudaklarında bir ses kulağında bir fısıltı…Bir melek ismini ismime işliyor…
Yusuf’
un -dudaklarında sürgün yazgım- Alevinde ateşe verilmiş düşlerin heyecanı is kokulu külle çırpılmış bir aşk tene mahkum ediliyor… Unutulmaz ilk gününe karşı gelen gece… Sessizce sokulduğumda yanına, dudak kıvrımlarımdaki izi sürdüğümde kaburgana -varoluşumu hatırlattığında- adım adım sürünmekse sırat köprüsünden geçişim, cennetin kovulmuş meleklerini korkutacaksa düşüşüm, sesimin derinleştiği kuyuna inerim ve susarım cehennemin kapısında…
Züleyha’nın ölüm -eksikliğimi örüyorum senli gecelerde ilmek ilmek çoğalıyorsun içimde- uykusunda hayra yormalı senli düşlerini…Ben Cehehennem Ateşinin körükleyicisi sen Cennet Bahçesinin misk kokusu…
Her ikiside keskin nefesli…22.11.2010