Toplumsal ve gerici güçlerin, bu güçlerin günde on defa kafanıza vura vura sizi tutsak ettiği yapının dışına çıkma dürtüsü; söz konusu yapının kendisi kadar yapışkan, ve karakterde “fala inanmam, ama falsız da kalmam” şeklinde bir mezbelelik yaratan canayakın bir tepkidir. Bu tepkiye teslim olmak, doğduğuna pişman ettirir insanı. Doğmamış olmak ise, olabilecek en korkunç tutsaklıktır. Artık ölme özgürlüğünüz bile yoktur.
Konuşamamaya başladığında, önce kendisini ayakları dengesiz bir masa gibi hissetti. Cümle yapısı bozulmamıştı, ancak artık yeryüzüne denk düşmüyordu. Sinir bozucuydu. Sanki bundan sonrası insan eliyle kontrol edilebilir birşey değildi. Altındaki toprak kayarsa ne yapardı, ne olurdu bilemiyordu. Ve bu karanlık içinde yuvarlanmak istemiyordu. Daha detaylı düşününce; sadece hislerine aracı olan dili değil, beraberinde bir amacı olduğu hissini de kaybetmişti.