Toplumsal ve gerici güçlerin, bu güçlerin günde on defa kafanıza vura vura sizi tutsak ettiği yapının dışına çıkma dürtüsü; söz konusu yapının kendisi kadar yapışkan, ve karakterde “fala inanmam, ama falsız da kalmam” şeklinde bir mezbelelik yaratan canayakın bir tepkidir. Bu tepkiye teslim olmak, doğduğuna pişman ettirir insanı. Doğmamış olmak ise, olabilecek en korkunç tutsaklıktır. Artık ölme özgürlüğünüz bile yoktur.
Konuşamamaya başladığında, önce kendisini ayakları dengesiz bir masa gibi hissetti. Cümle yapısı bozulmamıştı, ancak artık yeryüzüne denk düşmüyordu. Sinir bozucuydu. Sanki bundan sonrası insan eliyle kontrol edilebilir birşey değildi. Altındaki toprak kayarsa ne yapardı, ne olurdu bilemiyordu. Ve bu karanlık içinde yuvarlanmak istemiyordu. Daha detaylı düşününce; sadece hislerine aracı olan dili değil, beraberinde bir amacı olduğu hissini de kaybetmişti.Zamanla, bu yeni durumun o kadar da kötü olmadığını fark etti. Dışarıdan öyleymiş gibi görünse de, henüz kendisini kaybetmemişti. Hala aynı bedene, aynı duygulara, aynı düşüncelere sahipti. Ama hiçbirinin yükünü taşımıyor gibiydi. Evrimsel bir ilerleme göstermişti belki de. Varoluş kendi oyununu oynamış; ona düşen de, bu yeni halinin bağlantı ve çalıştırma şeklini algılamaktı.Duyamamaya başladığı güne dair günübirlik hayalleri başkaydı. Fotoğrafları yere serip incelemekti, gece lambasının bin parçaya ayrıldığı bir kadehti, güzel bir şarkıyı dakikalarca dinlemekti. Küçük ekranda turuncu saniyeler sessizce ilerlerken, önce delirdiğini düşündü. Deliliği aklın karşısına oturtup seyredince, geçici bir hafıza kaybı yaşadığını. Duymak için gerekenlerin karşılığına artık sahip olmadığını fark edince..Renkleri ilk kez böğürtlenlerin üzerinde gördü. Yardımcı rollerinden en sevdiğini yanına alıp kim bilir nereye giderken, kendisini patika bir yolda bulmuştu. Dikenler kolunu yırtıyor, diğer yandan dünyanın en ilginç meyvelerinden birini sunuyordu: Böğürtlen. Dağ çileği. Diken çiçeği. Farklı isimler aynı meyvede buluşurken kolunun acısını unutuyor, yaşananların rengini görüyordu. Bu bir sunum, bir sürprizdi. Sonrasında insanların gözlerine bakıp, nasıl gördüklerini anlamaya çalıştı. Renksiz gözler gördüğünde hayatta olup olmadıklarını düşünüyor, rengarenk gözler gördüğünde, kendinden bile şüphe ediyordu; acaba yaşıyor muyum diye. Renklerin kendilerinin bile haberleri yoktu onun gördüğü renklerinden. Seyrettiklerini bir sağa bir sola büküp ilerlemeye devam ederken, bildiği tüm hastalıkların üzerine bir çizgi çekti. “Renksizlik” olarak belirledi tek hastalığı. Yaşamsaldı; her gün farklı renkler görmeyi ummak. Gökyüzüne merakla bakmak.Görüntüler renklerini yitirmeye başladığında, duyudan duyuya bulaşan bir hastalığa yakalandığından şüphelendi. Daha önce bu kadar ciddi bir salgın yaşamamıştı. Tek tek kaybediyordu. Kalanları Tanrı’nın kayıtlarından çoktan silinmiş dahi olabilirdi. Bunlar elbette manevi açılımlardı, ancak maddi dünyada her birinin bir karşılığı vardı.
En çok da akşamüzeri Eminönü İskelesi’ne yaklaşmakta olan Fahri Korutürk vapuruna ait olanı beğeneceğini düşünerek, çektiğim fotoğraflardan seni gülümsetebilecekleri seçiyorum. Yakında o ülkeden ayrılıp, sevdiğin yere geri döneceksin. Buddha’nın dediği gibi; bazıları ilerlediklerini düşünürler. Oysa tek yaptıkları, hafızalarındaki sözcükleri değiştirmektir. Sen zaten bunları düşünüyor, görüyorsundur. Tıpkı 26 yıl önce yürümeye yeni başlamışken küçücük boyunla koltukta doğrulup pencereden dışarıya bakman gibi. Tıpkı 26 yıl sonra bir otobüsten inip seninle hemen hemen aynı kaderi paylaşacak 242 insanın yüzünü seyretmen gibi. Tıpkı 10 yıl sonra çocuğunu iyi bir okula yazdırmak için günlerce dolaşan, saçının dağınıklığına aldırmayan bir kadını izleyecek olman gibi. Fotoğrafları da zarfa koyuyorum.Postanedeki memura, “Balıkesir’e kaç günde gider?” diye soruyorum.Tüm doğallığı ile cevap veriyor: 4 Lira.
yorumlar
lö bu ne be ?bu gün ne çok duygu yükü yazılar var orgda .yorgun ve uykusuzum hatta üzgün ..süper iyi geldi yazın.
onore oldum thing, teşekkür ederim.harlemsaray, bu tarz yazılardaki günlük artış için, havalardandır deyip işin içinden sıyrılasım var.. beğenin için teşekkür eder, gözlerinden öperim.buklet sana zift gibi bir kahve gönderiyorum yavrum.sörsim, seninle özel olarak ilgileneceğim..
tatlı gibi yiyim bende
yazı sanki adrenalin seviyesi yükselsin diye ilk başta normal programında koşar gibi fakat yarıdan sonra şahlanışa geçmiş.postahane memurunun her soruyu yanıtlama kapasitesi var gibi duran bezgin tek tip cevabı ise beni gülümsetti.
hayat böyle sörsi bebeğim..
doğru dersin yavrum da, bu dediğine mukabil gece gece <a href=”http://fizy.org/y3axhINB8qPV”>günahım neydi</a> derim ben de..
thing ve tüm sevenler için geliyor<a href=”http://fizy.org/yOajE03vN-pC”>..</a>
diğer yandan kalıptır bu thing, arkasında yelpaze olan adam hesabı.. neyi sevenler diye sorulmaz ona, günahtır.
konu yazarı olaraktan kızılcık sopası vereyim bir de döv beni thing diyor akabinde dalgalandım da duruldum diyorum.
Yazılar, ortam düzene giriyor, evet. Gelir o da yakında. Ortamda bu tarz yazılar, yorumlar hakim olmadığı sürece de gelmesin ama. Gelmeye gerek bir durum yok.Yazıyı da tüm duyargalarımı dört açıp algılamaya çalıştım. Ama bazen alemden akan veriler bizi yanıltıyor. İlüzyon görüyoruz. Gerçek sanıyoruz. Hakikatle serabı karıştırıyoruz. Müellifin konu aldığı yazı kişisi de belki öyle bir girdaba giriyordur. Kimbilir.Zamanın koynuna bıraksın kendisini. <a href=”http://fizy.org/yHCtWCnvpjsY”>Herşey çok güzel olacak.</a>
thing’in son 2 yorum meali: gece olunca çayımı koyarım, keyfime bakarım. çay, bulaşık bana kalır. gündüz ağayım. hı?anthro, bi yakalama be yavrum..
enee.. vitali..
<a href=”http://fizy.org/y0xFM_CCNPsZ”>vitali</a>
tv8 de ebru pilates yapıyor. iyi gelebilir thing. nefes al, al nefes, ve ver..
🙂
ben de murathan mungan stili diyeyim kalite bakımından. böyle oha ben bunu yıllardır diyecektim söze dökemiyodum havası var. tebrik filan edilesi.benim kütük ruhuma çok hitab etmiyor tarz şeysi amma kesinlikle edebi değeri eyi olmuş, hoş olmuş.
manson, reveranslardan bir demet yavrum..
çokgüzelbrawapuella.
hep aynı şeyler (:
vanga teşekkür ederim..hosgeldiniz, şeref verdiniz fevkulbeser bey 🙂
Alla allaa, “gayet güzel bir yazı olmuş” diye yazdım sanıyordum ben; galiba kafamda yorum yapıyorum artık. Salaklık iliklerime kadar işlemiş..
estağfurullah belesh, paralel evrenden gelen yorumlarda sorun çıkabiliyor bazen. teşekkürler.
🙂
bu maltoferfol tıpkı ferplexfol gibi demir eksikliği anemisinde kullanılan ilaç sanıyorum.
Nice yaşanmışlıkları 4 liralık mektupla posta memurunun önüne sunan hayat! Önümüze çıkardığı engel başına bir yıpranma vaad ediyordu. Zorluk çıkarmadan kabul edip, tüm bedellere razı olmaktan başka bir şans bırakmadı çoğu zaman. Hüzünler, sevinçlerle her çakıştığında biraz daha baskındı. Bir kısa gündü sevinç; hüzünse gelecek adına kaygı taşıyan yüzlerce gece… Zihnimize iliştirdiğimiz bir kaç resim ve tatlı hayalden ibaret zulalarımız en güçlü kalkanlarımız oluyor, boğazdan geçen gemilere selam ederken…sümenaltı edilmiş tozlu yaşamlar,husum fırtınalarıydı arda kalanve sayısı hatırlanmayan mercan vurgunlarıkubbe devrik, han sereserpeyağmalanmış yarınlarda güneş kaygısıtuzu kuru düşperestlerin gülümseyişleri sahteuzaklarda mutluluk valsleri damıtılır usulca,ve ben suskunum<a href=”http://fizy.org/yMjBRghNocZm”>duyumsuyorum…</a>Tekrar okunası bir yazı ve çok güçlü bir anlatım olmuş Puella.
çok başarılı
teşekkür ederim pelitas, yeni görüyorum yorumunu. fizy linki ölmüş bile. sen de tekrar yazmaya ya da yazdıklarını yollamaya başlasan artık, özledik şiirlerini. yorumun dahi nefis.bestloser, sağolasın.
Uyku vakti gelmiş.
Fazla alkol alımı neticesinde bazen beyne giden damarlar tıkanabiliyor. Dikkatli olmak lazım.
bilmeyenlerin uydurması o. beyine giden damarlar tıkanır ve böylece kendine yol bulamayan kan çeneye vurur. genel olarak çok alkol alan birinin fazla konuşması bu sebepledir. buna da dikkat etmek lazım. ve bu da benim dikkat edebildiğim halim.
Yavaş nöronları öldürüp ortalama hızı artırdığına dair iddialar vardı bir ara. Şimdi böyle diyince komik göründü.
teşekkürler puella. ölü dediğin link yanlış hatırlamıyorsam <a href=”http://fizy.com/s/108iu3″>bu</a> olmalıydı. alkolün zararları konulu yorumun için ayrıca teşekkür ederim:)
Ya sayın Puella da canı sıkıldığında sürekli bunu yapıyo. Ne sevdiği hobisii: Kendi kendisine cevaplar veren yorumlar yazmak. Çok keyifle okuom bu yorumlarını. HerkeZe de tavsiye ederim.
Edit: En sevdiği hobisiolcak klavye özürlü
evet, şimdi tam olarak depresif tutanaklar halini almış yorumlarım. birdi, iki oldu. bahane bunlar aslında, ben seviyorum kendi kendime konuşmayı.
Kendiyle barışık bir insansınız efenim. Ondan mütevellit.
saygılar, anthro beyefendiciğim. dikkat edin size de birşey olmasın, hiç tekin değil bu blog.
Zaten yapmaya çalıştığım da oydu. Ben de sanal intihar planındaydım ve bir monolog da burada yapasınız diye çabalıyorum.
bu blogda tek puel kalsın bence. daha net olacak.
Çok seviyor kendi kendine konuşmasını. Kaç defa söledim bak yannış annarlar diye, ama yok.