bildirgec.org

takıntı hakkında tüm yazılar

Alternatif Müziğe Yeni Bir Soluk : Takıntı

Roneo | 10 June 2011 09:32

Merhabalar; sizlere nerdeyse tamamı arkadaşlarımdan oluşan bu alternatif rock gurubunu tanıtacağım.

Öncelikle grup üyeleri ve gruptaki konumlarına bakalım:

Gitar Vokal : Anıl Avcı
Gitar : Alper Arıtürk
Bas Gitar : Fatih Erdoğan
Davul : Görkem Uğur

Erkekler sıkıya gelemez

ilterisk | 25 May 2011 16:30

dilemma durumu çok acayiptir dostlarım. 4 yıllık bir ilişkim vardı, Herşeyimi bilirdi her yaptığımı, her giydiğimi, her düşündüğümü… Bunlar aslında güzel şeyler ama iş artık baskı kurmaya gelmişse orda bir yerlerde bir kopukluk, bir problem var demektir.

4 yıldır çok sevdim ama gerçekten çok sevdim, bu tahammül edilesi zor durum oluşana kadar… Arada mesafeler vardı, kilometreler vardı, hepsine rağmen yürüttük bu ilişkiyi.

İlk önce bir güvensizlik sorunu oluştu -haklı olarak- baba aldatmış ve anne-baba boşanmış, bu durumdan etkilenen annenin tüm çevresi dul kadınlarla dolu, dolaylı olarak esas kızımıza da yansımış bu güvensizlik. Bu durum karşısındakine karşı bir üstünlük kurma çabasına dönüşmeye başladı daha sonralarda, ne kadar can sıkıcı bir durum siz tahmin edin. Yaklaşık 1 hafta ne arayıp ne sordum, kendimce kafamı dinlemek istedim, artık herşeyin hesabını vermek istemedim.

Mükemmeliyetçi Tipler

ventola | 02 December 2010 11:29

Başta ben böyle hastalıklı tiplerden biriyim. Asla iyi bir şey değil. Bazıları iyi, faydalı bir şey olduğunu düşünse bile git gide içinden çıkılmaz bir hal alır, çünkü mükemmeliyetçi tipler doyuma ulaşmaz, bir yerden sonra ipin ucunu kaçırarak her şeyin mükemmel olmasına çalışır. Nafile bir çaba. Bir bakıma her şey olduğu gibi mükemmel olsa bile, mükemmeliyetçi tipler sadece kendi kafalarındaki mükemmelliğe kilitlenmiştir. Düzeltmek, kontrol etmek isterler her şeyi, fakat mümkün değil.

Hatta bu tipler bir yerden sonra en ufak şeylerin bile kendi kontrollerinde olmadığını görüp iyice çileden çıkarlar. Yani işin doğrusu hiçbir şeyi yüzde yüz kontrol edemiyor insan, bunu söylemek istedim. Çünkü her şey sonsuz ayrıntıya sahip. Bu durumda mükemmeliyetçi tipler çaresiz, perişan ortada kalıyor.

SPATULA

super hero | 13 October 2010 11:21

Mesela Aziz abi vardı bizim şirkette. Satın almacı. Şeker gibi adamdı. Hoş sohbetti. Herkesle çok iyi anlaşırdı. İşini iyi yapardı. Herkes de onu çok severdi. Ama bir takıntısı vardı: Sabahları, kepek ekmeğinden yapılmış beyaz peynirli tostunu yemeden kendine gelemezdi bir türlü. Yanında bir de çay.

Sabah tostunu yemezse bir tuhaf, aksi olurdu. Herkes bilirdi onun bu huyunu. Kendi de bilirdi aslında. Kaç kere demişti “Sabah tostumu yemeden kendime gelemiyorum. Asabi oluyorum.” diye. O yüzden de bizim kantinci Şener abi illa ki hazır ederdi Aziz abinin tostuyla çayını. Sakarinli.

el yıkama hadisesi

taha3045 | 18 October 2009 14:06

15 ekim bundan böyle “Dünya El Yıkama Günü” olarak kutlanacak.(UNICEF tarafından ilan edildi). Hazır domuz gribi gündemdeyken el yıkamanın önemi daha da ciddiye alınmaya başladı.

Elleri sık sık yıkamak özellikle okul ve iş hayatı olanlarda çok önemli , okullarda, toplu taşıma araçlarında, adliyeler, hastaneler veya devlet daireleri kısaca çeşitli insanların bulundugu her ortam bakteri yuvası halinde ve bu bakterileri en çok ellerimiz yoluyla taşıyoruz.

Sabaha Kalmadan

Galanthus | 02 April 2009 09:48

Bir hastalık mı bilemiyorum ama ben o işi yaparken çok zevk alıyorum. Öyle böyle değil zevk alıyorum , mutlu oluyorum. Şirkette herkes çıkıyor, tüm personel…Patronlar ve bir kaç müdür kalıyor , satış müdürü , bazen kalite kontrol müdürü , klima satış müdürü. İşte o zaman benim için eğlence başlıyor…

Aslında ilk olarak , erkekler tuvaletinin bozulduğu güne denk geldi bunu yapmam. Bizim patronla kalakaldık ortada, n’apalım dedi , bende patron bayanlar tuvaletine girelim dedim,nasıl olsa kimse yok dedim. Girdik. Her şey öyle başladı işte.

huyu,suyu,takıntısı…

nazokiraze | 01 November 2008 09:01

Hepimizin herkesle uyuşmayan kimine göre garip gelen huylarımız, alışkanlıklarımız vardır. Bazen takıntı halinde olabilen bu şeyler bazen batıl inanç olarak ta karşımıza çıkabiliyor.

Yapmayı alışkanlık haline getirdiğimiz yapmayınca rahat edemediğimiz hareketler, yapmayı kesinlikle redettigimiz şeyler, tutmak,yemek bir kenara görmek dahi istemediğimiz nesneler olabiliyor herkesin hayatında.

Sms ile gelen hastalık

makaleci | 24 December 2007 21:00

Olacağı buydu, belliydi… Hani ‘ben demiştim’ ne duyanların ne de diyenlerin hoşlanmadığı bir bildik final çizgisidir ya, işte oraya geldik, hizaya geldik (!)… Ben elbette kâhinlik edip, sonuçta böylesine bir fiziksel âraz çıkacağını düşenmemiştim de, herşeyin fazlasının zarar vereceği gerçeği gibi, bu tür iletişimin de en azından ruh sağlığına belli bir ölçüde zarar vereceğine daha da önemlisi sosyal ilişkileri zedeleyebileceğine değinmiştim. Ama gelgelelim olay patolojik boyutlara ulaşmış durumda, ibret için buyrun buradan da okuyabilirsiniz

biteviye

lecteur | 10 November 2007 13:11

sabah olmuş diye kalktı ama sonra gece olduğunu anladığı için kalktığını ve an önceki uyanışının rüya olduğunu sandığı sırada sabah olduğunu farkettiği zaman uyandı. etrafına bakındı, odanın ortasında ışık ve karanlığın bir zar gibi birbirinden ayrıldığını gördü. zar, odanın ortasındaki şövalenin tam ortasından geçmekteydi. burada bir tablo vardı, henüz bitmemiş.

doğruldu ve ketıla yöneldi, aydınlık tarafta. kıpkırmızı düğmesi ketılın, ketıl çalıştı, kahve uyandı, çıtırdadı; ketılın akıcı fransızcasını dinlerken kahve, habeşce ona cevap verdi de o anlamadı.
odanın karanlık tarafına geçerken elindeki sigara – izmaritlerin altında yatan küllüğün olduğu masaya bırakıp, tekrar aldığında dudaklarına külün pürüzlü tadını bırakan filitresi, iki parmağının arasında, pencereyi açtı. avizedeki ampul ve gökteki güneş aynı tuhaflıkla tam ortasından bölünmüş ve dairenin yarısını kaplayan karanlık, avucunu gevşekçe yumruk yapıp yarım güneş ile balkonu arasına tuttuğunda gri betona bir hilal şeklinde bir hüzme vuruyorlardı.

Benim takıntılarım..

dralivolkan | 19 September 2007 15:02

– Başkalarının kaşık çatal soktuğu bir tabaktan yemek yemem. ( Eskiden köyde düğün olurdu, düğün yemeğinde ortaya bi kap çorba gelir, on kişi o çorbaya hurra.. İyy)
– Bi otobüste, dolmuşta falan, birinin kalktığı koltuğa hemen oturamam, onun vücudunun ( daha çok da kıçının) bıraktığı sıcaklıktan tiksinirim. ( Bu yüzden çok zaman ayakta giderim, ayaklarım bana küfür eder. Şerefsizler.)
– Pisuvara işeyemem, üstüme sıçradığını hissederim, iyyk.
– Alaturka tuvalete giremem, çünkü helada kitap gazete okurum yarım saat.
– Denize havuza balıklama atlayamam. Beceremiyom çünkü.
– Yattığım odada ses çıkaran bi duvar saati masa saati varsa uyuyamam.
– Sokakta biri yanımdan geçerken öksürürse, bi süre nefes almam. (damlacıkları hayal ederim, küçük balgam parçacıkları)
– Evde sivrisinek varsa, o sinek ölene kadar bana yaşamak haramdır.
– Etli sebze yemeği yemem.
– Kendi saç modeli çirkin olan veya kel olan berbere hayatta gitmem.
– Bakla yemeği yemem, fava yerim. Kerevize de sırf adı yüzünden gıcığım.
– Yan aynaları elektrikli olmayan arabayı bedava verseler almam, hakaret sayarım.