bildirgec.org

sevgili hakkında tüm yazılar

Elinde gül ile kalakalan adam…

| 07 November 2007 01:36

uffffffff
ne de zor aklında hiçbir şey yokken yazmak.
ama yazmalıyım.
sevgiliye ithaf edilen iki günün ardından kalakalmak, elinde olmasa da çantanda sevdiğin için hazırladığın gül ile.
işte bu duygu bile yazmaya değmeli bence…
biliyorken söylememek.
aklını çelmek istememek.
“sonuçta senin zararlı çıkacağını bilsen de yüreğine taş basabilmek.
ne de zormuş meğer…
yine bir cafee de buluştuk. bu sefer farklıydı her halinden belli. gülen yüzü gülmüyordu. ailem demek istedi önce ağzından babam çıkıverdi. sonra çevirdid ben babamı iki gün görmesem özlerim dedi. daha çok demeye çalıştı.
babasını tanırım, kardeşleriyle bir mobilya atolyesi işletirler. anca karın tokluğuna çalışırlar, lakin kimseye minnet de etmezler. babası eve gelir ve yemeğini yer yemez kahveye gider, bazı zaman yemeğe de gecenin bir yarısı kahveden gelir. babasını görmez yani serçe kuşum. ona bu ismi taktım. çünkü bir serçe kuşu gibi ürkekti yüreği.
ideallerim var sonra diyebilddi. daha 7 sene okumayı düşünüyom gibi saçma bir iki kelime diyiverdi, hıh diye güldüm karşısında. dürüst olalım diyebildim sonra.
seni o şahıs kandırıyor, herkesin lafını dinleme diyiverdim.

o şahıs dediğim kişi; bunun halası ve daha önce bize aracı olup kafamıza birbirimizi sokan ve bizi tanıştıran daha sonra da aniden çekiliveren kişi.
ben alayışlı biriyim dedim. seni anlayabilirim. ideallerin varmış, ne güzel dedim. fakat herşey inasanın düşündüğü gibi de gitmeyebilir dedim sonra. hem herşeyin hayırlısı de mi serçe kuşu dedim.
serçe kuşu demedim çünkü bunu sadece içimden diyebiliyordum.
onun en çok hanım hanımcıklığını sevmiştim. ivmesiz bir ses tonuyla konuşurdu, ne iniş vardı ne de çıkış. iki seneye kadar evleniriz diye plan yapmıştık. o okulunu bitirecekti ben de askerden gelicektim. eğer erkek çocuğumuz olursa adını “hakan kaan” koyacaktım. kız olursa da o koysun bana ne!
hanım hanımcık dedim ya, nedir bu hanım hanımcıklık? 21. yy kızlarından değildi yani, kendini özgür ve cooll diye tanımlayan hayatın zebunlarından değildi. biliyordu nerede olduğunu ve hayatın ne şartlarda yaşandığını. ama bilmediği birşeyler aklına sokulmuştu ve ben de ısrar etmemiştim.
çünkü gerçeğin kendisiyle yüzleşmesini istiyorum.
nitekim, acı başlamıştı yüreğinde ve konuştuğumu bildiği birine çok kötü oldum demişti…
ey idealleri olan kız!
allah seni hedefinden saptırmasın her daim.
yolun açık bahtın pak olsun.
her daim mutlu, her daim umutlu ve azimli ol.
serçe kuşum unutma; serçe kuşunu kabiliyetlendiren, atmacanın dalışlarıdır.

Aşk acıdır…

iso1000 | 29 October 2007 16:58

Gül olsan biraz, dalında hep dikenler olacak değil ya…Gülsen biraz, aşk neşe olsa. Olmazmış. Aşk acı çekmekmiş.

Acıkacak ama yemeyeceksin.Yesen de lezzetini almayacaksın.Yaşayacak kadar yiyeceksin. Lokmaların ölmeyecek kadar olacak.

Sevgiliyi gördüğün o günden sonra, gözlerin dalacak bir noktaya, hiçbir şeyi görmeyeceksin. Yağmurları sevecek, yağan gözyaşlarımdır diyeceksin. Islananları, el ele gidenleri kıskanacak, gökgürültüsü kıskançlığın, bir şemsiye de sen açacaksın.

Görünce yüzünü sevgilinin, güneşler açacak yüzünde, içinde bir şüphe acaba diyeceksin, hayeldir bu deyip, dönüp gideceksin.

Tekdüze günler de geçer..

darjeeling | 04 October 2007 12:20

Biliyormusun her gün birbirinin aynı. Sabah uyanış 15 dakikada hazırlanış, evden çıkış, 10 dakika durağa yürüyüş, 10 dakika iş yerine varış. Hiç şaşmıyor. Akşamüstleri 6’da işten çıkış, eve varış, bir kaç lokma istemeden birşeyler atıştırma, hiçbir şey yapmama isteği, internetin başına geçiş ve senin gelmeni bekleyiş süreci. Bazen sevdiğim dizilere bile göz ucuyla şöyle bir bakış ama kapatış. Seyretmeyi istememek. Taksim’de dolanmayı istememek.. Kimseyle buluşmayı, gezmeyi istememek, gidebildiği yere kadar gitsin deyip ekebildiğince ekmek insanları. Bazen farklı durumların ortaya çıkması, şofbenin bozulması, tamirci çağıracak zamanlamayı tutturamamak, 3-4 gün yıkanamadan pasaklı pasaklı oturmak ve ‘şimdi o burda olsaydı, yardımıma koşardı’ demek içimden, telefonun ucundan senin duyulan sesin ve ‘bak oradayken bilemedin değerimi’ deyişin, bu şakanın gerçekçilik payı, senin beni aslında kırmak istememen ama benim aslında doğruları söylüyor olduğunu bilmem.. Pişmanlık haykırışları içimdeki, yapılan hatalar yüzünden. Belki de bunlar yüzünden sabahların köründe kalkıp seninle konuşmalar, saatler geçirmek bilgisayarın başında gözlerim çapaklı çapaklı, sırf yüzünü görebilmek için.. Defter tutmak, her geçen güne çizik atmak, kendimi avutmak, kabul ediyorum, kandırmak. Hala bir işim olmasına ve para kazanmama sevinmek çünkü sebebini bilmediğim halde yatırım yapmaya çalışmam..Aslında kendime bile itiraf edemediğim ikimize dair gelecek beklentileri için para biriktirişim ama asıl bunu SANA hiç söyleyememem.. Belki kızarsın, belki hayallerime katılmazsın diye ama belki söylesem bir bütün olacağız hayallerimin içinde.. Ama biraz daha zaman geçsin. Sen biraz daha dünyaya hükmeden ülkede, herşeye gülen çekik gözlülerin arasında,hayat pahalılığının ortasında, az harcamalıyım derken hergün 15-20 dolar harca ve fast food çocuğu ol, ben de burada sensizliğin anlamını daha bir anlayayım ve hatalarımdan dersler alayım, işte o zaman belkide ortak noktada buluşup birlikte hayal kuracağız.
Ve belkide bize bu gerekiyordu..
Birbirimizi özlemek..
Belkide tek ciddi sorunumuz buydu..
İnsan sorunları aşar, günler geçer ve biz kendi gerçeğimizi buluruz, bizim için DOĞRU olanı anlarız ve bu sefer vazgeçmeyiz..
Gereken tek şey zaman..

Bir Günün Hikayesi

| 27 September 2007 12:30

O gün evde oturup, dinlenmeye karar vermiştim. Tüm günü kendime ayıracaktım ve bu konuda kararlıydım. Kesinlikle o gün bana özel olmalıydı. Dinlenmeli, huzur dolu vakit geçirmeliydim. Tüm bi haftanın yorgunluğunu üzerimden atmam, kendimi toparlamam gerekiyordu. Bu düşüncelerle demlenmiş olay çayımı bardağa koydum ve bakkaldan az evvel almış olduğum gazeteyi keyifle okumaya başladım. Hissediyordum, evet, o muhteşem duyguyu, kendime ait olan o evde geçirdiğim keyifli vaktin huzurunu yüreğimde hissediyordum. Öylece, gazeteye bakarken tebessüm ettim. Her zaman dinç ve enerjik olmak için, şu kalabalığın arasından kısa bi süre de olsa insanın kendini soyutlaması gerektiğini fark ettim. Sonra yine tebessüm ettim ve öylece, gazetenin arka sayfasında yer alan brezilyalı mankene baktım. Tebessüm etmeye devam ediyordum ki, dalgınlığımdan olacak, elimdeki çayı bi anda döktüm, halının içine s.çtım. Tüm neşem, keyfim kaçmıştı. Gittim mutfaktan bi bez aldım ve çayın döküldüğü yeri temizlemeye başladım. Bi yandan temizliyor, bi yandan da küfür ediyordum. Şu dünyanın adaletsizliğine, keyifli vakit bile geçirmenin zor olduğuna hayıflandım.

Sevgili Küfürbaz

buddhala | 26 September 2007 09:34

Hayalini kurduğu imkansız geleceğin görkemli girişimlerini, mütevazı başarılara tercih edecek kadar… ayağına konan sinekleri pusuya yatıp bekleyecek kadar… sevdiği sırları, söylemeye değer arkadaşı olmayacak kadar… boşalan sokaklara bakıp acı tatlı sigara içecek kadar…

Gerçek yalnızlık

darjeeling | 26 September 2007 09:07

Yalan söyledim, hem de hepinize…..
…İşyeri merdivenlerini inerken, ilk kez hevesle inmediğimi fark ettim. İnmesem de olurdu. Hatta bugün tam altı da çıkmasam da olurdu. Oyalansam olurdu.. Çıktığım an seninle buluşmayacaktım, buluşamazdım.
Barbaros’tan aşağıya kendimi vurduğumda kendimi bir film karesinde zannettim. Karşıda beni zerre kadar mutlu etmeyen boğaz manzarası..Müzik dinliyor, seni düşünüyor ve ağlıyordum. Gözyaşlarım yanaklarımdan geriye doğru süzülüyordu, boynuma bile akamadan rüzgarın etkisiyle savruluyordu. Ne kadar yavaş yürümeye çalışsam da yokuş aşağı kolay olmuyordu bu. Eve gitmeyi en istemediğim zamanlardan biriydi. Her gördüğüm kedide sen geldin aklıma, şimdi o olsa dayanamaz severdi dedim. Yoktun.
Bugün gerçekten ilk yalnız kaldığım gün oldu ve olacak.
Eve geldiğim an nefesim kesildi, anahtarları düşürdüm, bazı süslü püslü şeyler yerlere saçıldı, toparlamayacaktım ama yine de hiçbir şey kolay kazanılmıyor dedim.
İnan aç bile değilim. Bir şeyler yemem gerektiği için yiyeceğim birazdan. Uyumam gerektiği için uyuyacağım. Sokaktaki gözyaşları dikkat çekmesin diye çok uğraştım.Evdeki ağlama krizini çabuk atlatmaya çalıştım ama evimde kalan eşyalarını gördüğümden kolay olmadı bu .. Uzun bir süre olmayacaksın şimdi sevgilim. Yürütmeye çalışacağız aşkımızı kıtalar arası.. Olacak biliyorum..
Ben yalan söyledim, hem de hepinize..
Yalnızlıkla ilgili bir sürü yazı yazdım bundan önce, attım tuttum, yaşamışım gibi anlattım. O yalnızlık değilmiş. Bir başına kalmak buymuş. Yalnızlık, derdini ve mutluluğunu, istediğin an telefon açıp ta sevdiğine anlatamamakmış. Yalnızlık sahte olduğu zaman süslü cümlelerle sayfalarca yazdıran, gerçek olduğunda anca bu kadar cümleyi bir araya getirebildiğiniz durummuş..Dolayısıyla size yalan söylemişim…
Özür dilerim..

Sevgilinizle kavga mı ettiniz?? Yazı yazın!!

makaleci | 18 September 2007 14:07

Hadi kalem kağıdı biraz da sevdiğimiz kişi için elimize alma vakti geldi!

Realage‘te yer alan habere göre; ilişkiniz hakkında hissettiğiniz fakat kolayca dile getiremediğiniz duygularınızı kağıda dökmek ve bunu partnerinizle paylaşmak; ilişkinizi sıkı bağlarla bağlıyor…Haberin detayları burada ve şurada

İnişli Çıkışlı Bir İlişki

| 18 September 2007 10:20

Bir restaurantta yemek yedikten ve tatlı bi sohbetten sonra eve gitmeye karar verdik. Restauranttan çıkarken “İstersen bende kal” dedi. Ben de “Olur” dedim. Lakin ne kadar restauranta gitmiş olsak, yemek yesek de ben hala açtım. Bu gerçeği ondan saklamayı düşündüm ama saklayamadım. “Mervecim, şurdan bi döner ekmek alayım da, öyle gidelim” dedim. Önce şöyle beni bi süzdü, sonra yadırgadı. Sanırım o an benden tiksinmişti. Tüm bunlara rağmen gittim aldım döner ekmeği. Bi banka oturduk. Ben döner ekmeğimi yerken, o da beni izliyordu. Sanırım o anda birkez daha tiksindi benden. Tavır yaptı. Baktım bu böyle olmayacak “Mervecim neyin var, niye suratın asık?” diye sordum. Cevap vermedi. Bir daha sordum, yine cevap vermedi. Sonra “İyi madem, hadi gidelim” dedim. Kalktık arabaya bindik, doğruca merve’nin evine yola çıktık.