bildirgec.org

şair hakkında tüm yazılar

Rindlerin Akşamı (Dönülmez Akşamın Ufkundayız) Güfte:Yahya Kemal Beyatlı,Beste:Münir Nurettin Selçuk

sinjob | 22 March 2010 18:05

Bilmem ki dünyaya bir Yahya Kemal ve bir Münir Nurettin daha gelir mi? Şüphesiz biri edebiyatın zirvesi diğeri musikinin…Her dinlediğimde ruhumda fırtınalar koparan ‘Dönülmez Akşamın Ufkundayız’adlı eser, bu iki büyük şahsiyeti bir araya getiren emsalsiz bir örnektir.Güftesi,Yahya Kemal Beyatlı‘ya ait eser,Türk Sanat Musikisi’nin son büyük üstadı Münir Nurettin Selçuk‘un bestesi ve yorumu ile ölümsüzleşmiştir.

Münir Nurettin SELÇUK
Münir Nurettin SELÇUK

”Rindlerin Akşamı” Yahya Kemal‘in rindler serisinin ikinci şiiridir.Yahya Kemal‘in ve Münir Nurettin‘in hayatlarını uzun uzun anlatmak fikrinde değilim ve isimlere eklediğim linklerden isteyen bilgi edinebilir.

‘Rindlerin Akşamı’
hayatının sonuna geldiğini farkeden bir insanın o anki duygularını anlatmaktadır.

ERNST BARLACH: Bir dışavurumcu

admin | 10 February 2010 16:16

ERNST BARLACH (1870-1938)
ERNST BARLACH (1870-1938) “Modern Çağın Heykeltıraşı”

19. yüzyılın sonunda, dünyanın ve özellikle Avrupa’nın ekonomi, politik ve sosyal boyuttaki hızlı temposuna ayak uydurmaya çalışan insanlar yeni yaşam koşullarını yaratmaya çabalarken dünyaya geldi Ernst Barlach. Devrimler yaratan bilimsel buluşlar, savaşları ve daha fazla hırsı doğurdu bünyesinde.

Barlach tüm bunlara uyum sağlayamadı. Bu büyük değişim yaşanırken, l. Dünya Savaşı‘nın gölgesinde, yaşamak dışında hiçbir kaygısı bulunmayan yalın ve doğal insanlarla buluştu. Onları anlamaya çalışırken, daha iyi bir dünyanın mümkün olabileceğine inandı, onun hayalini taşıdı ve eserlerine inancını taşıdı.

ll. Dünya Savaşı arifesinde ve sırasında bu düşünceleri sansürlendi. 1933 yılından itibaren eserleri arasında yer alan büyük anıtlar ya kaldırıldı ya da yıkıldı, müze ve galerilerdeki yüzlerce eserine el kondu, sanatçının kendisine de “yozlaşmış” damgası vuruldu ve dışlandı.

Ernst Barlach, hayatı boyunca basit ve gündelik yaşamdan dem vurdu. İçki içen, dua eden insanları, peygamberleri, konuşmayan hep suskun kalan insanları, arayış içindeki figürleri, her daim endişelileri, tembelleri, çalışkanları, dans edenleri kısaca tüm insanları anlattı eserlerinde. Alman ekspresyonizminin en tanınmış sanatçısıydı Ernst Barlach.

MAKSİM GORKİ; Gerçek bir idealist

admin | 02 February 2010 12:07

Maksim Gorki, gerçek adıyla Aleksey Maksimoviç Peşkov 28 Mart 1868’de Rusya Novgorad’ da doğdu. Yoksul bir hayat geçiren Gorki, 5 yaşında babasını kaybetti, bunun üzerine annesi ikinci evliliğini yaptı. Küçük yaşta yetim kalınca anneannesi ve büyük babası tarafından büyütüldü. Hemen hemen hiç okula gidemedi, belki bir iki hafta öğrenim görebildi. 8 yaşında iş hayatına atıldı. Bir gemiye bulaşıkçı olarak girmişti ama içten içe bir okuma isteği vardı içinde, ne yapsa bastıramadığı içindekileri dışa vurma, insanlarla paylaşma isteği günden güne bir çığ gibi büyüyordu beyninde. Hayatı fakirlik ve acı içinde geçiyordu. Bu sebeple Rusçada acı anlamına gelen ‘Gorki’ adını aldı. Gençlik yıllarını bir serseri gibi geçiriyordu, intihara bile kalkıştı, ordan oraya bütün Rusya’yı gezmişti. Bu sırada öykü yazmaya da başlamıştı. Yazdığı öyküler özgürlük için mücadele eden, halkı ve vatanı için başkaldıran insanları anlatıyordu. Öyküleri dergilerde yayınlanıyordu. Fırtına Kuşunun Türküsü adlı kısa bir şiiri yüzünden Çar’la arasında anlaşmazlıklar çıktı ve kısa bir süreliğine tutuklandı.

1895 yılında Petersburg‘da bir dergide yayına çıkan ‘Çelkaş’ adlı öyküsüyle ünlendi. Hemen arkasından da ‘yirmialtı erkek ve bir kız’ adlı öyküsü yayınlandı. Artık herkesin tanıdığı bir yazardı. Hapisten çıktıktan sonra 1906 yılında yazdığı ve Rus devrimine adadığı ‘ANA’ adlı ünlü romanını çıkardı.
Maksim Gorki, Rusya için çok mücadele verdi. Herzaman barıştan, doğruluktan yanaydı. Rusya’nın 1. dünya savaşına girmesine karşı çıktı, Bolşeviklerin iktidara geçmesini eleştirdi. Demokratlar bile çekinirdi ondan, kalemi kılıç kadar keskindi.
Artık Rusya’ yı bıkaran Gorki İtalya’nın Sorrento kentinde yaşamını sürdürme kararı aldı. (1921-1928) Fakat ısrarla çağırmaları üzerine 1929 yılında tekrar Rusya’ ya döndü. Stalin‘ i destekledi. Sovyet yazarlar birliği başkanı oldu ve ölene dek orada yaşadı. 1936 yılında hayatını kaybeden ünlü yazarın ölümü şüpheli bulundu. Bir suikaste kurban gittiği de düşünülen Maksim Gorki’ nin adı doğduğu kente verildi.
MAKSİM GORKİ’ NİN TÜRKÇE’ YE ÇEVRİLEN ESERLERİ
Roman
Foma (1899, 1983)
Ana (1906, 1979)
Halk Düşmanı (1907, Türkçe’ye “Yararsız Bir Adam” adıyla (1979)
Matveya Kojemyakin (1910, 1984)
Klim Samgin’in Hayatı (1936, 1975)
Artamonovlar (1977)
Küçük Burjuvalar (1901, 1967)
Arkadaş
Fırtınanın Habercisi
Çocukluğum
Üçler , (1900)
Soytarı
Ekmek İşçileri
İki Kafadar

Öykü
Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız (1939)
İtalya Hikayeleri (1911, 1970)

İlhan Berk

astral | 25 December 2009 16:39

Hiçunutmam bir gün geç vakit
Tam benim geçtiğim zamana rastlamıştı
Büyüme saati bir ormanın
Şöyle iyice dinlesem sanırım artık
Bütün ormanları büyürken duyarım

Bugün İlhan Berk okuma günüdür. Uzun zamandır tanıdığım bir sair arkadaşım sabah uzun uzun İlhan Berk şiirleri okurken Roma sokaklarından sonra, Irak çocuklarından bahsettiğinde, gözlerindeki anlam değişti. Yaslar akıyor belirsiz, okumaya devam ediyordu…

Yiğit Karaahmet

admin | 08 December 2009 18:51

milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.
milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.

Biraz geç oldu ama çözdüm mevzuu. Bir süredir Akşam gazetesinden Yiğit Karaahmet’in yazılarını okuyorum büyük bir beğeni ve ilgiyle. Adam mütemadiyen çemkiriyor: Şarkıcılara, oyunculara, – gündeme gelebilirlerse şayet – yazarlara, gazetecilere…Bakınız : Oray Eğin Sendromu…

milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.
milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.

Ben de diyorum kaç vakittir uğraşıyorum edebiyattı şairdi yazardı niye hiçbir geri bildirim olmuyor, niye hiçbir gazeteden köşe yazarlığı teklifi almıyorum. Mevzu gayet basitmiş aslında. Velhasıl olayı enikonu çözdüm ya artık yazılarım ahkamlara boğulacak, kitleleri peşimden sürükleyeceğim, her yazdığım cümle olay olacak.

” Bebeğim, neremde saklayayım seni ”

admin | 07 December 2009 11:58

‘ Hani kurşun sıksan geçmez geceden,

Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık…

Ve zehir-zıkkım cigaram.

Gene bir cehennem var yastığımda,

Gel artık…

Her şey bitti dediğim an daha yeni başlıyormuş aslında. Tek heyecanım üzerimdeki çamdan düşen kozalakken, sakin ve sessiz mezarımda huzurla uzanırken, çürüyen etim toprağa karışırken fark ettim seni. Benden filizlenen bir can. Bir yanı pembe bir yanı beyaz bir çiçek. Sonra bin çiçek. Ellerim yaprak oldu, gözlerim böcek. O koku yok muydu o koku. Beni benden alıveren burnuma değdiği an. O yoğun su buharının yüzüme çarpması, o sisin içinde kayboluşum.

Aşk’ın, Şarab’ın ve Acı’nın En Acem Şairi….”Ömer Hayyam”…!

| 06 November 2009 13:47

herkes,gönlünce bir yol ariyor kendine..kimi arayisi sürdürmekte,kimi buldugundan emin..ama bir gün,bir ses haykiracak göklerden:
“herkesin yolu kendine varir,arama baska yerde!”

Asıl Adı Gıyaseddin Eb’ul Feth Ömer İbni İbrahim’el Hayyam olan; 18 Kasım 1048 doğmuş ve 4 Aralık 1131 yılında vefat etmiş;

Bilim adamı.
Matematikçi.
Şair
Müneccim.
Alim.
Filozof.
Hepsi bir tarafa gönül adamı.Rubailerinden anladığım kadarıyla aşkı iliklerine kadar yaşamış İranlı Şair.Sevmeyenlerinin,özellikle müslüman olan halkın şarapçı diye tanımladığı,tanıdığı; kendi zamanın ve hatta bizim zamanımızın aşmış insanı…

yazmak veya kötü yazmak

gunesligunler | 21 October 2009 18:08

Yazı yazmak; yazmak ötesinde düşünceyi, fikri, olayı vs. somutlaştırma sanatıdır. Kelimeler bir ahenkle arka arkaya gelerek cümle düzeyine ulaştığında yazı belirli bir ritimle var olmaya başlar. Bilindik veyahut sürekli kullanılan/tekrarlanan kelimelerle özgün cümleler oluşturabilmektir; yazarlık.Nitekim bazı yazar ve şairler daha önce yazdıkları özgün, kaliteli eserlerle belli bir konuma gelip bugün ise yayınladıkları belli belirsiz kalitesiz yazı-şiirleriyle sırtını geçmişlerine verip pirim yapmaya çalışmaktalar. Bu durum genç kuşaklar için kötü bir örnek oluşturmakta; yeni yazanlar bir şekilde birilerini şablon seçerler, kötü bir şablon yazmak eylemini sekteye uğratır.

Okuyucu kesinlikle ön yargılardan kurtulup okuduğu yazarı/şairi eleştiri süzgecinden geçirmelidir. Özellikle şiir bu durumu belirgin yaşayan bir edebi türdür. Bu durumla birlikte; iyi şiirle kötü şiir arasındaki fark şairin popülerlik derecesine veya geçmiş dönemlerdeki eserlerine göre karşılaştırılıyor.

Ölmek Bir Sanattır; Sylvia Plath

admin | 03 July 2009 19:10

Nasıl bir yazıdır ki mezar taşıyla ve ölümle başlasın? Bana göre ancak Sylvia Plath’ı anlatan bir yazı mezar taşıyla başlayabilir.

Sylvia Plath
Sylvia Plath

Aslında hayat denilen olgu kısa bir yoldan ibaret değil mi? Doğmak, büyümek, ölmek ya da kimine göre yok olmak…

Sylvia Plath, hayatının sonunu kendi getirmek istedi, eceliyle değil de kendi çizdiği sonla uğurlanmak istedi, belki de eceli o şekildeydi…

27 Ekim 1932, Massachusetts orta sınıf bir ailenin üyesi olarak Alman bir baba ve Amerikalı bir anneden dünyaya geldi. Profesör olan babası Otto Emil Plath 1940 yılında vefat etti. Ölümle belki de ilk olarak bu tarihte tanıştığı düşünülen yazarınilk şiiri Boston Herald ‘da 1940 yılında, sadece sekiz yaşındayken yayınlandı. Anlaşılan 1940 yılı Sylvia Plath için bir dönüm noktası oldu.

Sylvia Plath
Sylvia Plath

Hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla baş etmek zorunda kaldı ve belki çoğu zaman da baş edemedi.

Smith College’da okumak için bir burs kazanır ve bu burs ona ünlü yazar Olive Higgins Prouty tarafından verilir. Olive Higginsle bu dönemde dostlukları başlar ve hayatları boyunca yazışmaları devam eder. Sylvia Plath, Smith College’daki yaşantısı boyunca “hem zeki hem de arkadaş canlısı olmak isterim” der ve ikisini de başarır.

Smith College’daki ilk yıllarında bir gazete çıkartır ve bir süre sonra çıkardığı gazetede vermiş olduğu haberlerin güvenilir olmasının yanı sıra aynı zamanda da beğenilir. Yine buradaki ilk yıllarında çok etkileyici şiirler yazar.

çınarın kökü hüzeyin avni dede

nazokiraze | 05 May 2009 09:48

Bugün gezdik, taşınma hazırlıklarımdan birisi olan kitaplarımı ayrıştırma işini yapma amaçlı evden çıkışımız Beyazıt Özbek Çarşısı’nda başladı sonra evin yolunu bulamadık, hadi Kapalıçarşı hadi Sahaflar Çarşısı , oradan Eminönü balık-ekmege kadar vardırdık işi, baktık yagmur geliyor babamız işten çıkmış eve dogru yol alıyor o zaman eve geldik (çocuklarım ve ben).

Kitaplarımın bir kısmını Özbek Çarşısı’ndaki kitapçımıza götürdük, yerine bir sürü test kitabı oldu,bir kısmı bağışlandı hem taşınırken götüremeyecegim kitaplar değerlendi hem ben karlı çıktım hem başkaları.